Orta Avrupa görülmesi gereken birbirinden muhteşem şehirlerle çok sayıda turistin rotasına girmeye başladı. Ayak basılan her yerinde geçmişin izine rastlanılan Orta Avrupa, tarihi mirasını taşıdığı tarihi ve sanatsal sokaklarıyla insanı içine çekiyor. Birbirine çok yakın mesafede bulunan ancak çok farklı kültürlere ev sahipliği yapan Orta Avrupa şehirleri, geçmişle hala bağlarını koruyan kültürleri, yerel mutfakları, tarihi ve özgün mimari dokusu ile ilgi oldukça ilgi görüyor.
İnsanı bir başka boyuta taşıyıp geçmişin sayfaları arasında yolculuğa çıkaran farklı bir yer Orta Avrupa. Orta Avrupa turları bu sıralar o kadar revaçta ki ben de bundan etkilenmiş olmalıyım. Geçen yıl (2014) Ağustos ayı ortasından Eylül ayı sonlarına kadar Orta Avrupa şehirlerini gezme fırsatı bulmuştum. Bazılarını ikinci defa ziyaret ediyor olsam da seyahatimden pek keyif aldım.
Baltık Denizi ve Adriyatik arasında yer alan bölgedeki ülkeler, sosyal ve kültürel yaşamı son derece zengin Almanya; sokakları kahve kokan Avusturya; tarih kokan sokaklarıyla Çekya; şatolarıyla ünlü minnacık ülke Lihtenştayn; artık dağılmış olan Varşova Paktı üyelerinden Macaristan ve Polonya; sessiz sedasız Çek Cumhuriyet’inden ayrılan Slovakya; eski Yugoslavya’dan ayrılan ve şimdilerde Avrupa Birliği üyesi olan Slovenya ve nefes kesen dağ manzaraları ile İsviçre Orta Avrupa ülkeleri olarak sınıflandırılıyor.
Orta Avrupa, mimarisinden kültürüne kadar Orta çağa dair mirasın çok iyi korunduğu, birbirine benziyor olsa da farklı kültürel motiflerin yer aldığı, dünyanın en eski kadim ormanlarından ünlü Alplere kadar olağanüstü güzellikler sunan bir coğrafyanın içerisinde yer aldığı büyüleyici bir bölgeyi kapsıyor.
Aynı zamanda Avrupa’nın ve dünyanın en zengin ekonomilerini oluşturan şehirlerden bazılarına da ev sahipliği yapan Orta Avrupa, Latin, Germen ve Slav kültürlerinin de kaynaştığı bir coğrafya. Baltık Denizi ile Adriyatik Denizi arasında kalan, Avrupa’nın kalbi olarak adlandırılan Orta Avrupa (Central Europe), seyyahlar için Orta çağa yapılan yolculuk anlamına geliyor.
Görkemli mimari eserlere ev sahipliği yapan Avrupa şehirlerinin karakteri belki de uzun yıllar değişmeden kalacak, ancak özellikle sofistike özellikleriyle dikkat çeken Doğu Avrupa ülkeleri hızlı bir değişim içerisinde olduklarından, bir nebze olsun geçmişe dair imajlarını anlamak için biraz acele etmek istiyorum aslında.
Asya ve Okyanusya’da uzun süre seyahat ettikten sonra, yaptığım Balkan turunda, orta çağ atmosferini yaşatan sokakları, mimariyi ve dokuyu özlediğimi fark ettim. En çok satan tur operatörlerin verdiği bilgilere bakılırsa, bu yıl tatilcilerin seyahat tercihlerini Orta Avrupa turu yönünde yapacağı görülüyor. Evet, ben de aynı fikirdeyim.
Budapeşte Kalesinden şehrin ışıklarını izlemek, Prag’ın heykellerle süslü taş köprülerinde yürümek, Viyana’nın muhteşem müzikal mirasına kulak vermek, Heidelberg‘in nefis kafelerinden birinde soluklanıp espresso yudumlamak… Beni bunlar fena çekiyor, sizi de baştan çıkaracağına eminim.
Görülmesi Gereken En Güzel Orta Avrupa Şehirleri
1. Prag, Çekya
Yüzlerce yıl Bohemya’ya başkentlik eden Prag, zarif köprüleri, katedralleri, eşsiz mimari özellikteki yapılarıyla Orta Avrupa turlarının da gözdesi bir şehir. Tarihi bölgenin Arnavut kaldırımlı sokaklarında gezerken hissettiğim duygular tarifsiz. II. Dünya Savaşı’ndan neredeyse hiç zarar görmeden çıkmayı başaran bu şanslı kentte Orta Çağ havası hemen her yerde karşınıza çıkıyor.
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın 9. yüzyıldan kalma kalesi, Eski Kent Meydanı (Staromestske nam), Charles Köprüsü, Astronomik Saat, Eski Kent Köprü Kulesi (Stare Mesto) ve St. Nicholas Kilisesi gezilecek yerlerin başında geliyor. Dünyaca ünlü Çek biralarının tadına da bakmadan dönmemeli. Her ne kadar Çekler Avrupa’nın en çok sızlanan milleti olsa da sokakları dolduran hınca hınç turistlerden yayılan enerji şehrin hemen her sokağında hissediliyor. Uzun yürüyüşlere kendinizi hazırlayın!
2. Budapeşte, Macaristan
Budapeşte, Orta Avrupa şehirleri içerisinde benim gözdem ve en iyi bildiğim şehirlerden biri. 2 hafta kadar kalıp birçok sokağında yürüdüğümden olsa gerek, bu şehre duygusal olarak bağlandım diyebilirim. Tuna Nehri‘nin iki yakasındaki Budin ve Peşte kentlerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş, Orta Avrupa’da en çok ilgi çeken kentlerden biri olan Budapeşte, Orta Avrupa’nın Paris’i olarak isimlendiriliyor. Oysa ki Paris ile çok farklı karakterlere sahipler.
Berlin’den sonra bölgenin ikinci en büyük kenti olarak şehrin, büyüklüğüne rağmen gelişmiş ulaşım sistemiyle ve yürüyerek gezmek pek kolay. 3 defa çıktığım Gellert Tepesi’nden eşsiz Tuna Nehri manzarasını izlemek, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan Balıkçı Tabyası‘nın nefis kafelerinde oturmak; nefes almak ve doğayla iç içe olmak için tasarlanmış Margaret Adası, Gül Baba Türbesi, Rönesans Sarayı gezilecek yerlere eklenmeli.
Tuna Nehri üzerinde tekne turu da unutulmamalı. Oraya kadar gitmişken bir de meşhur kaplıca keyfini çıkarmadan dönmek olmaz. Eski izbe yerlerin dönüştürüldüğü Ruin barlar ise tüm Avrupa’da meşhur. En az birini ziyaret edin. Budapeşte uçak bileti 99€’ya kadar düşüyor bazen. Konaklama için Estilo Fashion Otel Budapeşte nefis bir tercih olur.
3. Viyana, Avusturya
Avusturya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Viyana, kültür ve sanatın da merkezi olarak biliniyor. Tarih boyunca Avrupa’nın önemli diplomatik ve kültürel olaylarına ev sahipliği yapan Viyana, yüzde 30’a yaklaşan orman varlığıyla aynı zamanda yeşil bir kent. Dünyanın en yaşanılabilir şehirleri listesinde birkaç yıldır hep ilk sırada.
Çok sayıda alternatif sunan müze şehirde Habsburg Hanedanının yazlık sarayı Schönbrunn Palace turistlerin en çok ilgi gösterdiği yer. Gezmek için 1 günü sadece bu saraya ayırmıştım. Avrupa’nın en önemli sanat koleksiyonlarından birisine ev sahipliği yapan Viyana’da, ayrıca Hofburg Sarayı, Viyana Opera Binası, Belediye Binası, Sanat Tarihi Müzesi, Kelebek Evi, Belvedere Sarayı görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor.
Barok ve Art Nouveau başkenti sayılan şehrin sembollerinden St. Stephan Katedrali görülmesi gereken diğer bir yer. Yıl boyunca farklı müzik festivallerinin düzenlendiği Viyana’da sanat tutkunları için inanılmaz seçenekler var. Bir Avusturya lezzeti olan şnitzeli de mutlaka deneyin.
4. Salzburg, Avusturya
Salzburg, Avusturya’nın simgelerinden besteci Mozart’ın da doğduğu kent. Ekim’de ziyaret ettiğim Salzburg ve çevresi beni kendisine aşık etti. Şehirlerle ilgili bir beklenti ve önyargım olmadan seyahat etmeyi severim ama doğrusu Salzburg’dan bu kadar etkileneceğimi tahmin etmiyordum. Görkemli Alp Dağlarının eteklerinde yer alan şehir, sanat ve tasarımın yarattığı sade ama etkileyici sokakları ile gönlümdeki sağlam yerini aldı.
Barok mimarinin özelliklerini korumayı başaran ve ‘Tuzdan kale’ anlamına gelen kent, tarihe ilgisi olan gezginleri cezbediyor. Doğal bir tablonun içerisinde geziyormuşçasına bir izlenim sağlayan Salzburg, müzik festivalleri ile de ünlü. Mozart’ın doğduğu ev bugün müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Salzach Nehri kıyısındaki bisiklet turları ve spor aktiviteleri yerli halkla kaynaşmayı sağlıyor.
Kent özgün mimarisi ve korunan yapısı nedeniyle 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş. Mirabell Sarayı, Aigen Sarayı, Johannes Sarayı gezilmesi tavsiye edilen noktalardan. İlk fırsatta tekrar gidip, bir peri masalını andıran Hallstatt ve Wolfgangse civarında daha uzun süre vakit geçirmek istiyorum. Konaklama tavsiyesi: Hotel Goldener Hirsch.
5. Bratislava, Slovakya
Slovakya’nın başkenti Bratislava, tıpkı diğer Orta Avrupa başkentleri gibi Tuna Nehri kıyısına kurulmuş. Hem Avusturya hem de Macaristan’a sınırı olan Bratislava bu özelliği ile de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Budapeşte sonrası ziyaret ettiğim, Avrupa’nın en dinamik ve genç nüfuslu kentlerinden biri olan Bratislava, bir başkente göre sakin ve dingin bir atmosfere sahip.
Huzur dolu Eski Şehir Bölgesini mutlaka gördükten sonra; Bratislava Kalesi, Devin Kalesi, Saat Müzesi, Ulusal Müze, Silah Müzesi, Mozart Evi, Yahudi Kültür Müzesi, Soykırım Anıtı ve Mavili Kilise görülebilecek noktalar arasında yer alıyor. Bratislava çok küçük bir alanda kurulduğundan, bir tam günlük bir zaman diliminde, tüm kentin büyük bir bölümünü yürüyerek keşfetmek mümkün.
Rast gelirseniz açık havada kurulmuş kanepeye kurulup, açık hava kütüphanesinden dergi ve kitapları karıştırın, ağaçların dibindeki armut koltuklarda yorgunluğunuzu atın. Konaklama tavsiyesi: Patio Hostel.
6. Dresden, Almanya
Dresden şehri, yüzyıllar boyunca kültürel ve sanatsal ihtişamı ile dikkat çeken bir yer. Elbe Nehri üzerindeki vadide, Almanya’nın Çek Cumhuriyeti sınırına yakın bir bölgede kurulan ve Almanya’nın Floransa’sı olarak da anılan kent, 15. yüzyıldan bu yana Almanya’nın Saksonya Eyaletinin başkenti olmuş ve yüzyıllarca Saksonya krallarını ağırlamış.
Barok saltanatının en güzel örneklerini gözler önüne seren Dresden, II. Dünya Savaşının sonuna doğru, savaşın bitmiş olmasına rağmen, müttefikler tarafından iki gün durmaksızın bombalanarak şehrin dörtte üçü yok edilmiş. Geçmişe bağlılıkları ve çalışkanlıkları ile taş üstünde taş kalmamış anıtları, tarihi binaları yeniden aslına uygun olarak yeniden ayağa kaldırılan Dresden halkı takdir edilmeyi hak ediyor.
Dresden’in her bir köşesini etkileyici birçok anıt, tarihi bina ve önemli köprüler süslüyor. Berlin Duvarının yıkılmasına kadar Doğu Almanya sınırları içinde kalmış şehrin sarı ve solgun yeşil cepheleri gizemli bir görüntü veriyor. Sanki 1000 yıldır oradaymış gibi duran Dresden Sanat Galerisi, Zwinger, Opera Binası ve diğer görkemli binaları ile tam bir müze şehir atmosferine sahip.
Avrupa’nın en yeşil kentleri arasında yer alan şehirde; Botanik Bahçesi, Hayvanat Bahçesi, Büyük Bahçe, Elbe Vadisi gezilecek yerler arasında yer alıyor. Bir de Kunsthofpassage nerede diye sorun, gidin ve görün! Seveceğinize eminim. Dresden şehri, Almanya’nın doğusunda, Leipzig’in yaklaşık 100 kilometre güneydoğusunda yer alıyor.
Türk Hava Yolları, Leipzig’e aktarmasız uçuyor. Leipzig Havaalanından Dresden’e trenle kolayca ulaşabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Berlin, Dresden arası ise trenle yaklaşık iki saat. Tren istasyonu neredeyse şehrin kalbinde. Bir çok yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.
DRESDEN’DE NEREDE KALINIR
Dresden’de her bütçeye uygun konaklama seçenekleri mevcut. Ben şehir merkezindeki ibis Dresden Zentrum‘da kaldım. Steigenberger Hotel de Saxe, Star G Hotel Premium Dresden Altmarkt, Premier Inn Dresden City Zentrum ve Hilton Dresden beğendiğim, kalabileceğiniz, iyi konumda diğer oteller. a&o Dresden Hauptbahnhof ve Hostel Mondpalast ise tercih edebileceğiniz uygun fiyatlı hosteller.
7. Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti
Cesky Krumlov, Çekya’nın başkenti Prag’ın 174 km güneyinde yer alan şirin mi şirin bir kasaba. Şehrin sokaklarında yürümek, insanı sanki birkaç yüz yıl geriye götürüyor. Viyana’dan uzun ve aktarmalı bir tren yolculuğuyla gecenin bir yarısına kasabaya ulaştığımda, şehrin sarı ışıklarının aydınlattığı sokaklar bomboştu.
Yeni günle birlikte kasabanın sokakları canlanıp, turist kalabalığıyla dolup taşınca, Cesky Krumlov’un o beni kendine aşık eden Orta çağ kasabası tadı ruhumu şenlendirdi. Muhteşem manzaralar sunan bahçeleri ve iyi korunmuş kalesiyle UNESCO Dünya Mirası Listesine giren Cesky Krumlov, Prag’ın küçük kardeşi olarak da anılıyor. Vltava Nehrinin çevresinde konumlanan kasaba, Avusturya ile Çek Cumhuriyeti arasında kalıyor.
St. Vitus Kilisesi, Český Krumlov Kalesi, Şehrin eski sokakları ve Meydan, müzeler ve sanat merkezleri gezilmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Büyük otellerin bulunmadığı şehirde küçük pansiyonlar ve butik oteller, orta Avrupa turuna çıkmış gezginleri ağırlıyor. Konaklama tavsiyesi: Hostel 99.
8. Heidelberg, Almanya
Uzun yıllar önce gönlümü kaptırdığım diğer şehir ise Almanya’nın en güzel şehri olan Heidelberg. Ren ve Neckar nehirlerinin arasında kalan vadide kurulan şehrin kalbi Hauptstrasse sokağında atıyor. Hauptstrasse, 1,5 km’lik uzunluğuyla, Avrupa’nın sadece yayalar için ayrılmış olan en uzun caddesi unvanına sahip.
Ülkenin en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi’nin bulunduğu şehirde 30 bini aşkın üniversite öğrencisi yaşıyor. Kentin sokaklarında bisiklet süren, kitap okuyan, hareketli gençlerle karşılaşıyor, onların dinamizminden siz de etkileniyorsunuz. Kafe ve restoranlar, mağazalar, otel ve kitapçılar, oyuncakçılar, hediyelik eşya satan dükkanlar bu capcanlı Hauptstrasse sokağında uzanıyor. Neckar Nehri üzerinde yer alan tarihi köprü, Heidelberg Kalesi mutlaka görülmeli.
9. Berlin, Almanya
Avrupa’nın heyecan verici gözde kentlerinden, Almanya’nın başkenti Berlin, her yıl milyonlarca turisti ağırlıyor. 1990 yılında yıkılarak tarihe karışan Utanç Duvarı’nın ortadan kalkmasıyla yeniden birleşen kent, Avrupa’nın en canlı şehirlerinden biri. Festivalleri ile ünlü kentte hemen hemen her dönem bir festivalle karşılaşmak mümkün.
Şehir merkezinin göbeğinde bulunan Potsdamer Platz, Berlin’in simgelerinden biri olan Brandenburg kapısı, Brandenburg Kapısı ile Reichstag’ın doğusunda yer alan, popüler noktalardan Alexander Platz, Gendarmenmarkt, Bellevue Sarayı, Berlin’in meşhur katedrali Berliner Dom görülesi yerler.
Müzeler Bölgesi, Berlin Duvarı Anıtı, Yahudi Anıtı ve Müzesi, Ku’damm Caddesi gibi yerleri de eklemeli. Yapılacak aktivitelerin saymakla bitmeyeceği Berlin’de, ister ikinci el eşya satan pazarları gezin, ister şehrin turistik müze ve meydanlarında dolaşın; keşfettikçe sizi içine çeken bir şehir burası.
10. Krakow, Polonya
Vistül Nehri etrafına kurulmuş, Polonya’nın en eski ve en büyük kentlerinden biri olan Krakow, ülkenin kültür merkezi olarak anılıyor. Avrupa’nın en iyi korunan Orta Çağ kentlerinden biri olarak da kabul edilen Krakow, masal kent unvanını kendine yakıştırıyor. Savaştan derin bir yara almadan çıkmayı başarabilmiş olması ne güzel!
Krakow’da görülmesi gereken belki de en önemli iki yer Auschwitz Kampı ve Wieliczka Tuz Madeni. Ayrıca Eski Şehir ve Ana Meydan, St. Mary Bazilikası, Krakow Şehir Kulesi, Florian Kapısı ve Krakow Kalesi, Arkeoloji Müzesi ve Sinagog gezilecek yerler arasında ilk sıralarda bulunuyor. Birbirinden farklı renk renk Polonya biraları şaşırtıcı fiyatlarıyla karşınıza çıkıyor.
Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen Erasmus öğrencilerinin düzenlediği partiler sosyal medyada Krakow isminin daha sık geçmesinin başlıca nedeni. Ülkenin başkentinden daha ünlü olan şehir Avrupa’nın da en güzel kentleri arasında yer alıyor. Krakow gece hayatının Avrupa’nın en iyilerinden biri olduğunu iddia edenler çoğunlukta. Konaklama ve eğlence fiyatları diğer popüler şehirlere göre daha ekonomik hem.
11. Bled, Slovenya
Slovenya’nın buz devrine ait gölü ile tanınan Bled, çok sayıda turiste ev sahipliği yapıyor. Ilıman iklimi ve Orta Avrupa’daki birçok ülkeye olan yakınlığı nedeniyle dört mevsim ilgi gören kent geniş yelpazede spor aktivitesi vaat ediyor. Golf, balıkçılık, at biniciliği, avcılık, dağ tırmanışı gibi doğa sporlarının tutkunlarının ziyaret ettiği Bled, eşsiz manzaraları ile dikkat çekiyor.
Orta Avrupa’nın en önemli dinlenme merkezleri arasında gösterilen şehir kongre ve sporcular için kamp alanları ile de tanınıyor. Bled Gölü üzerindeki ada ve kilise kenti ziyaret edenler için önemli bir cazibe merkezi olarak ilgi çekiyor. Avusturya görgüsü, İtalyan estetiği ve Balkan sıcaklığını karakterinde birleştiren Slovenler çok naif insanlar. Ziyaret ettiğim her kasabasının, tanıştığım her insanının gönlümde özel bir yeri var.
12. Gdansk, Polonya
Almanya ile Polonya arasında yıllar boyunca sorun teşkil eden Gdansk, bugün Polonya’nın önemli turistik çekim merkezlerinden birisi. Versay Antlaşması ve II. Dünya Savaşı’nda yaşanan gelişmelerde adı sıkça telaffuz edilen kent, korunmayı başarmış önemli mimari yapıları ile dikkat çekiyor.
Tarihi geçmişi, kültürel ögeleri ve yaşanmışlık hissi ile sokaklarında özgürce dolaşabildiğiniz Gdansk, Baltık Denizi’ne olan kıyısıyla aynı zamanda önemli bir liman kenti. Gece hayatıyla bölgenin en dikkat çeken gece kulüplerine sahip olan kent Almanlar tarafından Danzig olarak isimlendiriliyor. Katedral ve Denizcilik Müzesi görülmeye değer.
13. Vaduz, Lihtenştayn
Lihtenştayn’ın başkenti Vaduz hem yüzölçümü hem de nüfus olarak diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında en son sıralarda yer alıyor. 5 bin kişilik nüfusun olduğu Vaduz özellikle kış mevsiminde turist çekerken, Aralık’tan Nisan sonuna kadar kış turizmine elverişli yapısı, kış sporlarını sevenler için önemli bir alternatif sağlıyor.
Havalimanı bulunmayan Lihtenştayn’da doğrudan gitmek mümkün değil. 160 km’lik ülkeye, İsviçre ya da Avusturya’dan otobüsle veya özel araçla gitmek gerekiyor. Dünyanın en küçük dördüncü ülkesi olan Lihtenştayn’ın başkenti Vaduz’da Kunst Sanat Müzesi, Vaduz Kalesi görülmesi gereken yerler arasında. Kale aslında Lihtenştayn Prensinin de yaşadığı yer olduğunu unutmayın. Etrafında gezin, şehrin fotoğraflarını tepeden çekin, ama kapısını çalmayın! Etrafta asker polis görmeseniz de prens orada yaşıyor.
14. Friedrichshafen, Almanya
İsminin zor okunduğu Friedrichshafen, Almanya’nın en güneyinde, İsviçre ile ortak sınırı oluşturan Konstanz Gölü (Bodensee) kenarında kurulmuş, şehirden çok kasaba görünümünde küçük ve şirin bir yer. Türk Hava Yolları ile Salzburg gidiş, Friedrichshafen dönüş şeklinde planladığım gezimde Hallstatt, Vaduz, Innsbruck ile birlikte bu güzel şehir ve çevresini de gezme fırsatım olmuştu. Bizim adını dahi pek duymadığımız bu bölge ve çevresinde harikulade köyler, kasabalar ve doğa bulunuyor.
Göl kenarındaki sahil boyunca sıralanan kafe ve restoranlarıyla bir tatil merkezi havasını sunan Friedrichshafen, huzurlu ve pek sessiz ve sakin bir yer. Bir hava taşıtı olan zeplinin ilk üreten şehir olduğundan burası zeplin şehri diye de tanımlanıyor. Gökyüzünüzü taradığınızda gökyüzünde ağır ağır süzülen dev oval balon zeplin aracını görebiliyorsunuz. Dileyenler için zeplin dünyasını keşfedeceğiniz şahane müzesi de var.
Friedrichshafen şehrinin 20 km batısında yine Konstanz Gölü kenarında kurulmuş Orta çağ şehri Meersburg ise görülmeye değer bir yer. Ben oradayken yılda bir yapılan bir festivale denk geldiğimden kendimi pek şanslı saymıştım. Kurulan pazar yeri ve sokaklardaki hemen herkes Orta Çağ kıyafetleriyle ürünlerini satıyor veya festivale eşlik ediyordu. Bir film sahnesinin tam da göbeğinde olmak gibi şeydi.
Şirin kasaba Insel Mainau (Çiçek Adası) ile İsviçre’nin Konstanz şehrini de seyahat rotasına koymak iyi fikir. Friedrichshafen yakınlarındaki Lindau kasabası da enfestir.
15. Sibiu, Romanya
Sibiu, Romanya’nın Transilvanya bölgesinde yer alan Orta çağ atmosferinde bir şehir. 2007 Avrupa kültür başkenti seçilen Sibiu, nefis manzarası, lezzetli mutfağı, tarihi dokusu ve renkli evleriyle oldukça çarpıcı bir yer.
Orta çağ dokusunu tam olarak yaşatan 3 meydanı ve onu süsleyen 2 saat kulesi ile Sibiu nefis bir yer. Büyük Meydan (Piata Mare) şehrin en çok ilgi gören yeri. Yalancılar Köprüsü ise şehrin sembollerinden birisi. Brukental Müzesi ise Romanya’nın ilk müzesi. Bükreş’ten arabayla 2-3 saat uzaklığındaki şehri bir kenara not alalım.
Orta Avrupa görülmesi gereken birbirinden muhteşem şehirlerle çok sayıda turistin rotasındaki gözde bölgelerin biri. Geçmişten günümüze tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkan özellikleriyle, seyahat edenlere müze şehir deneyimi yaşatıyor. Son yıllarda seyahat severler arasında, ‘Viyana Prag Budapeşte turları’ yurtdışı tatil tercihleri arasında ilk sıralara doğru yükselmeye başladı ve bu ilgiyi sonuna kadar hak ediyor bana göre.
Gidin tarihin sadece görülmediği adeta koklandığı sokaklarında ihtişamlı binaların arasında dolaşın, eski kafelerinde oturun, doğayı hissedebileceğiniz ve soluklanacağınız parklarında ve yeşil alanlarında dinlenin, nehir gezileri yapın, müzelerdeki sanat eserlerini görün.
En beğendiğiniz, kalbinizde yer eden, favori Orta Avrupa şehirleriniz hangileri?
Her sehri öyle güzel anlatmissiniz ki kiskandim 🙂 merak ediyorum begenmediginiz hic bir sehir olmadi mi? Hangi ülkeyi sevmediniz mesela?
Yıldız Hanım çok aman aman gezme fırsatım olmasa da Avrupa hem doğa hem de tarihine sahip çıkmış, dolayısıyla tarihi doğası güzeldi gördüğüm şehirlerin. Mutlaka denemenizi tavsiye ederim. Hayat gezince güzel bana göre. Sayg.
Meryem hanim, ben avrupa da yasiyorum ve o sehirlerin cogunu gezdim sadece gecen yil 10 ülke gezdim. bu yil simdilik daha 4 ülkede kaldi ama daha yil bitmedi 🙂 Kemal beyin anlatim sekli cok hosuma gitti, sanki sehirlerle ask yasiyor gibi 🙂
Ya çok afedersiniz ben yanlış anladım. Biz tarihi ve doğayı korumayı beceremedik malesef. Çok üzülüyorum bu duruma. Çok şanslısınız o zaman. Gezmek, yeni yerler görmek çok güzel. Ben de Kemal Bey’in anlatımları ve takipçileriyle iletişimini saygı ve hayranlıkla izliyorum.
Beğenmediğim şehir var mı sorusu bana sorulduğunda aklıma inan bir şehir gelmiyor. Lombom Adası, Mataram, Endonezya hazzetmediğim bir şehirdi ama sonra baktım ki pazar yeri pek ilginç. Mataram’da da birkaç saat geçirmiştim ve bu değerlendirmek için pek adil değil. Her yerimi severim ben.
Daha sadece Heidelberg ve Viyanayi görmüsüm… Daha gidilecek birsürü yer var..
Varşova (Y)
Tabi ki Prag
Not ettim, aralarindan gormediklerime agustos sonu gitmeye basliycam
Prag
Fity fiftyim listede. Almanyaya daha çok gitmem lazım..:)
1 numara her zaman Prag
Cesky Krumlow..
Otuz yıl önce gittiğim Budapeşte ilk göz ağrım.daha sonra defalarca gittim ancak o heyacını unutamam
Kesinlikle Prag…
Dun Kotor’daydim tavsiye ederim.
ljubyana,braşov,bran
Prag, Hollanda, İtalya, Macaristan, Luxemburg, Danimarka, Almanya, İsviçre, Belcika, Avusturya.
Kafka’nın izini, Ortaçağ dokusunu Prag’da hissetmek keyifli olurdu.
Geçen sene Christmas tatili için Viyana’ya gitmiştim, tek kelimeyle muhteşemdi. Tabii çok soğuktu ama biz buna rağmen gece yarılarına kadar sokaklarda dolaştık. Fakat tekrar gitmem gerekiyor, 3 gece olarak planladığımız gezimiz bize yetmedi. Schönnbrunn sarayına gidemedik, zaten yazlık saray olduğu için yazın gitmemizi önermişlerdi.
Stephan’s Dom da konser dinledik, tamamen tesadüf. Gitmeden önce bilet almıştım Mavi Tuna Valsini izledik, ama Spanische Hofreitschule’deki atların gösterisi de seyretmek için tekrar gitmeyi isteme sebeplerimden biri. Ona bilet bulamadık malesef.