Dresden, II. Dünya Savaşının son günlerinde, hatta savaşın bitmiş olmasına rağmen, öyle bir bombalanmış ki, şehrin sadece dörtte birinden azı ayakta kalabilmiş. Almanya‘nın bu görkemli şehrinde dolaşırken, eğer geriye kalan buysa, acaba öncesinde Dresden nasıldı diye düşünmeden edemedim. Görkemli barok mimari her yerde göz alıcı heybetiyle karşınızda duruyor.
Doğu Almanya’nın mücevheri Dresden, nefes kesici güzelliğiyle şehri çevreleyen Elbe Nehri‘ne nazır nefis bir şehir. Her yıl kenti ziyaret eden binlerce turist tarafından Kuzeyin Floransa’sı olarak anılıyor. Müze kent Dresden, kadim geçmişi, her yüzyıldan taşıdığı mimari miras ve onun getirdiği zenginlikle mücevher gibi bir şehir.

Dresden Gezi Rehberi
- Dresden Gezi Rehberi
-
Dresden Gezilecek Yerler 📌
- 1. Zwinger
- 2. Residenzschloss
- 3. Albertinum
- 4. Semperoper
- 5. Brühl Terrace
- 6. Augustusbrücke
- 7. Johanneum
- 8. Fürstenzug (Procession of Princes)
- 9. Altmarkt
- 10. Frauenkirche
- 11. German Hygiene Museum
- 12. Katholische Hofkirche
- 13. Kreuzkirche Kilisesi
- 14. Dresden Panometer
- 15. Stadtmuseum Dresden
- Dresden’e nasıl gidilir
- Dresden konaklama
Başkent Dresden, İkinci Dünya Savaşı’nda ağır hasar görmüş. Savaş sonrası çabucak toparlanmış. Günümüzde Dresden’in başkentlik ettiği Saksonya Eyaleti ‘İsviçre Saksonyası’ olarak da biliniyor. Saksonya’nın Dresden – Leipzig – Chemnitz üçgenini oluşturan kentleri, çok sayıda gösterişli sarayları barındırıyor.
Augustus the Strong yani Güçlü Augustus, şehrin şu anki halini planlamasıyla bugün karşımıza görkemli ve kendine hayran eserlerle dolu bir kent ortaya çıkmış. Kent Altstadt (Eski şehir) ve Neustadt (yeni şehir) olmak üzere iki bölüme ayrılıyor.
Dresden Gezilecek Yerler 📌
Doğu Almanya’nın mücevheri Dresden, 800 senelik geçmişiyle tarihi eser açısından oldukça zengin. Kral August döneminden kalma Zwinger Müzesi, Kadın Kilisesi (Frauenkirche), Porselen Müzesi (Meißner Porzellan) ve büyüleyici bir yapıya sahip olan Pillnitz sarayı şehrin en ünlü simgeleri.
1. Zwinger

Dresden’in olağanüstü barok başyaptı Zwinger‘e (Kale Avlusu) görkemli bir giriş olan Kronentor’dan sağlanıyor. Augustus bu bölgeyi yaratmak için sanatçılardan ufak bir ordu kurmuş. Sanatçılar mimar Matthaus Daniel Pöppelmann’ın önderliğinde çalışmış ve 1707’de başlanan çalışma 1728’de bitmiş. Devasa avlu içerisinde bahçeler, havuzlar, çeşmeler ve birbirine bağlı 5 köşk bulunuyor.
Gemaldegalerie Alte Meister; Bu müze kompleksin kuzeybatı köşesinde bulunuyor ve kraliyet sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor. Porzellansammlung galerisinin en büyük özelliği Glockenspielpavillon’dan doğu yakasındaki galeriler arasında ve daha da önemlisi dünya çapında kendi türünün en iyi örneği olması.
Rüstkammer Semperbau ve Türckische Cammer olarak iki farklı bölüme sahip olan sergide Orta çağ ve Rönesans döneminin zırhları ve savaş silahları sergileniyor. Kale Avlusu, haftanın 7 günü 10.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Zwinger giriş ücreti 3€ 18 yaş altı ziyaretçiler ücretsiz.
2. Residenzschloss

Saksonya’yı yöneten Wettin ailesinin mensuplarına ev sahipliği yapmış, Rönesans döneminden kalma bu eski kraliyet sarayı Residenzschloss (Royal Palace), 1709-1722 arasında yapılmış. Sarayın Grünes Gewölbe (Green Vault) bölümünde Augustus’un sanatı nasıl bir güç sembolü olarak gördüğüne şahit oluyorsunuz. Saray ayrıca Münzkabinett’e (Bozuk Para Müzesi) ve yüzyıllar öncesine ait beş yüz binden fazla sanat eseriyle Kupferstichkabinett’e (Baskı ve Çizim Müzesi) ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca sarayın görülmesi gereken yerlerinden Türckische Cammer (Türk Odası) bölümünde Osmanlı eserlerinin oldukça geniş bir koleksiyonunu görülebilir. Saray, salı günleri hariç haftanın 6 günü 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Residenzschloss giriş ücreti 14,50€, indirimli bilet 10,50€, 17 yaş altına ücretsiz.
3. Albertinum

Aslında bir kraliyet cephaneliği ve adını 1884 ve 1887 arasında, kendisinin ve ailesinin topladığı ganimetleri saklamak için uygun bir yer haline dönüştüren Kral Albert’dan alıyor. İmparatorluk tarzı inşa edilmiş bu bina romantik periyoddan modern periyoda kadar uzanan dünyanın en muhteşem galerilerinden birine ev sahipliği yapıyor.
Galerie Neue Meister, Caspar David Friedrich ve Gauguin’den Ernst kirchner ve Georg Baselitz’e kadar uzanan bir koleksiyona sahip. Albertinum, salı günleri hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Albertinum giriş ücreti 12€, indirimli bilet 9€, 17 yaş altı ücretsiz.
4. Semperoper

Semper Opera House, Almanya’nın en meşhur tiyatrolarından biri. Theatherplatz meydanındaki bina R.Strauss’un pek çok eserinin prömiyerine sahne olmuş. Savaş sırasında yıkılan bina 1989’da tekrar açılmış. Dresden’i Almanya’nın müzik ve kültür merkezi yapmak için çok fazla uğraşan bir başka sanatçı olan Weber’in hemen operanın dışında Zwinger’in gölgesinde bir heykeli bulunuyor.
Opera, pazartesiden cumaya 10.00-18.00, cumartesi 10.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Binayı ziyaret etmek isteyenlerden ücret alınmıyor. Etkinlikler ve temsillere biletle giriliyor.
5. Brühl Terrace

Dresden şehrini yakından tanımak için işe Brühl Terrace çıkmak ilk yapılması gereken şeylerden birisi. Elbe Nehrine nazır, sol kıyıda Rönesans, Barok ve Klasisizm tarzlarındaki muhteşem binalarıyla Dresden’in merkezi yer alıyor. Karşısındaki kıyıdan veya Elbe Nehrini süsleyen köprülerinden bu terasa baktığınızda Dresden’in, neden dünya çapında bir kültür şehrinin olduğunu anlıyorsunuz. Teras, 24 saat açık ve ücretsiz.
6. Augustusbrücke

Katholische Hofkirche’in önündeki nehirde uzanan Augustus Köprüsü, II. Dünya savaşında SS subayları tarafından havaya uçurulan 17.yy barok köprüsünün tekrar yapılmış hali. Restore edildiğinde adını Bulgar komünistlerden biri olan ve Nazilerin Reichstag ayaklanmasını başlatmakla suçladıkları Georgi Dimitroff’dan allmış ancak Komünizmin çökmesinin ardından tekrar Augustus’un ismini geri alarak bu günkü haline gelmiş.
7. Johanneum

Bir zamanlar kraliyet ahırı olarak kullanılan bu 16. yüzyıl binası şimdilerde Verkehrsmuseum (Ulaşım Müzesi) olarak kullanılıyor. Tarihi arabaların ve çok eski araba motorlarının harika bir koleksiyonuna sahip. Eskiden atların eğitildiği açık arazi ise 16.yy’da açık hava festivallerinin yapıldığı bir bir bölge olarak da kullanılıyordu.
Avludan yukarıya doğru uzanan bir rampa sayesinde kraliyet ailesinden olanlara atlarından inmeden üst katlara ulaşmalarını sağlıyordu. O dönemlerde ki en popüler sporlardan biri at üzerinde mızraktı, ancak ondan da daha popüler bir oyun vardı, Ringelstechen.
At üzerinde son hızla giderek ufak halkaları mızraklarının ucuyla yakalamaya çalıştıkları çok tehlikeli bir oyun. Çoğu zaman felakete sebep olan kazalara da sebebiyet veriyordu. Müze, pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Verkehrsmuseum giriş ücreti 9€, indirimli bilet 4€.
8. Fürstenzug (Procession of Princes)

Johanneum’un duvarının dış kısmında porselen sanatının en muhteşem örneklerinden biri bulunuyor. 336ft uzunluğundaki Meissen çinisi kraliyet döneminde yapılmış muhteşem bir eser. Saksonya kraliyetinden yüzden fazla üyenin ve yarısından çoğunun da at üzerinde ki tasvirleri bu devasa mozaik üzerinde sıralanmış.
Üzerinde tam 25,000 parça bulunuyor ve her biri 1904-1907 yılları arasında Wilhelm Walther tarafından boyanmış. Temsililer kronolojik olarak sıralanmış: 1694, Augustus’un atı bir Protestan reformunun ve Martin Luther’in temsili olan gülü çiğniyor.
9. Altmarkt

1970’lerden kalmış muhteşem bir yapı Altmarkt, dev kare şekli ve onu çevreleyen sokaklar tam anlamıyla Dresden’in gerçek merkezi. Tekrar yapılan Rathaus (Belediye Binası) burada bulunuyor.
10. Frauenkirche

Yerle bir olmuş Frauenkirche katedralinin, milyonlarca dolar harcanarak yeniden aslında uygun olarak yapılması tarihe ve mirasa verilen önemi gösteriyor. Alman barok sanatının bu gözde şehrinin, savaşta zarar gören bir çok tarihi binası, geçmişteki orijinal haline göre yeniden onarılmış ve hatta yeniden yapılmış. Barışın simgesi Kadınlar Kilisesi (Frauenkirche) ilk olarak 1743’te tamamlanmış.
1945’te acımasız Dresden’in bombalanmasından iki gün sonra, kilisenin dış kabuğu tamamen yanmış ve sonraki 50 yıl sonrasında kilise tamamen moloz halde kalmış. 1990’ların başlarında yurttaşların adım atmasıyla, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılmasından 60 yıl sonra yeniden yapılarak 2005’te yeniden açılmış. Katedral, haftanın 7 günü 10.00-12.00, 13.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Frauenkirche Katedrali girişi ücretsiz, ancak cüzi miktarda bağış yapılması bekleniyor.
11. German Hygiene Museum

Bu eşsiz ve maalesef çok kötü bir ada sahip olan müze sağlık ve bilim müzesi olarak şehrin en ilginç destinasyonlarından biri. Katılıp kendiniz de aktif olarak rol alabileceğiniz sergilerde bir çok aktiviteler bulunuyor. Binanın kendisi Nazi eugenics programına ev sahipliği yapmış ve bu program için hazırlanmış olan özel sergiye 12 yaşından küçük çocukların girmesi tavsiye edilmiyor.
Müze, pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. 1 Ocak, 24-25 Aralık tarihlerinde kapalı. German Hygiene Museum giriş ücreti 9€, indirimli bilet 4€, 16 yaş altı ücretsiz.
12. Katholische Hofkirche
Saksonya’nın en büyük Katolik kilisesi aynı zamanda St. Trinitatis Katedrali olarak da biliniyor. Frederick Augustus II 1733-1763 yılları arasında hüküm sürerken İtalya’dan mimarları ve ustaları getirip şehirdeki ilk Katolik Lutheran Kilisesini inşa ettirmiş. İçerisinde muhteşem hazineler barındırıyor. Bir tanesi kraliyet heykeltraşı Balthasara Permoser’in eseri olan harika bir mermer kürsü. Bir diğeri ise çok büyük bir itina ile restore edilmiş olan 250 yıllık kilise piyanosu.
13. Kreuzkirche Kilisesi
Altmarkt’ın üzerinde süzülen, zengin barok sanatıyla dekore edilmiş kulesiyle Kreuzkirche’nin tarihi 1792 yılına dayanıyor. Şehrin ana Protestan kilisesi halen savaştan kalan izlerin silinmesi için restorasyonda ancak hem kilise hem de kule halkın ziyaretine açık. Meşhur erkek korosu, the Kreuzchor, düzenli olarak bu kilisede gösterisini sunuyor.
14. Dresden Panometer

Zamanda geçmişe bir yolculuk yapıp 1756’de Dresden’i görmenin nasıl bir duygu olduğunu 360 derecelik panoramik şehir portresiyle yaşayabilirsiniz. Sanatçı Yadegar Asisi’nin devasa 105’e 27 metre ölçülerindeki tablosu, Stadtschloss kulesinin tepesindeki görüntüyü almış. Tablo eski bir doğal gaz deposunda bulunuyor.
Dresden’den buraya ulaşmak için S1 yada S2 ile Dresden-Reick/Asisi Panometer’e gidin. Altmarkt’dan 1 yada 2 no’lu tramvaya binip Liebstadterstrasse durağında inin. Dresden Panometer, pazartesiden cumaya 10.00-17.00, cumartesi ve pazar günleri ise 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Dresden Panometer giriş ücreti 11,50€, indirimli bilet ise 10€.
15. Stadtmuseum Dresden
Şehir küçük bu belediye müzesi Dresden’in inişli çıkışı tüm tarihini sergiliyor. Karanlık orta çağ dönemlerinden 1945 yılındaki bombardımana kadar. Çok garip sergiler de var, mesela 250 kiloluk Amerikan bombası ve bomba kasasından yapılan bir ocak gibi. Şehirde ki en ilginç yangın kaçış planı da burada bulunuyor. Müze, pazartesi hariç haftanın her günü 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Cuma günleri 19.00’da kapanıyor. Stadtmuseum Dresden giriş ücreti 5€, indirimli bilet 4€.

Pfund’un Mandırası (Pfund Molkerei), 9. yüzyılda dükkanı 1880’ten bu yana Dresden için bir enstitü haline gelmiş ve çok geniş peynir ve süt ürünleri yelpazesine sahip. Dükkan şaşırtıcı derecede karışık yer ve duvar mozaikleriyle meşhur. Pfund’un çok meşhur olduğu bir başka konu da pastörize sütü ilk olarak dünyaya tanıtmış olması; ayrıca süt sabunu ve özellikle 1900’lü yılların başlarında ki çocuklar için üretilen sütlerin mucidi olmuş.
Kunsthofpassage; Bu pasaj biribirinden ilginç ve renkli binalara ev sahipliği yapıyor. Avluda, birbirinden ilginç, renkli göreselliğe ve rengârenk dış tasarıma sahip 4-5 tane ev bulunuyor. Pasajda yer alan binalar müzisyenler ve mimarların ortak tasarımı. Pasajın, Elementler Avlusu olarak adlandırılmış bölümünde yer alan evlerin cephesinde bir elementi temsil eden figürler yer alıyor.
Kentin iyi düzenlenmiş, bakımlı parkları mola vermek için ideal. Avrupa’nın en güzel su saraylarından Moritzburg, Dresden’den 10 kilometre kuzeyinde yer alıyor.

Dresden’e nasıl gidilir
Elbe Nehri’nin kıyısına kurulu Dresden şehri, Almanya’nın doğusunda, Leipzig’in yaklaşık 100 kilometre güneydoğusunda yer alıyor. Türk Hava Yolları, Leipzig’e aktarmasız uçuyor. Leipzig Havaalanı’ndan Dresden’e trenle kolayca ulaşabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.
Berlin, Dresden arası ise trenle yaklaşık iki saat. Tren istasyonu neredeyse şehrin kalbinde. Bir çok yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Dresden’e Nasıl Gidilir blog yazımda çok daha detaylı bilgiler paylaştım.
Dresden konaklama
Dresden’de her bütçeye uygun konaklama seçenekleri mevcut. Gençler ve sırt çantalılar için Elbe kıyısında kamp seçenekleri olduğunu da hatırlatayım. Ben şehir merkezindeki Ibis Hotel‘de kaldım. 1 Şubat 2014’ten itibaren şehir konseyi kararına göre 18 yaş üstü ziyaretçiler kalacakları gün başına 1.30 Avro vergi ödemek zorunda. Vergi, kalınan işletmeye ödeniyor. Turizm ofisinin resmi sitesinden rezervasyon yaptırabilirsiniz. Günlük 20 Avro’ya oda bulmanız mümkün. Neustadt tarafındaki hosteller daya uygun.
Elbe Nehri‘nin iki yakasında kurulmuş şehir, etkileyici mimarisi ve dokusuyla kendisine hayran bıraktırıyor. Dresden ve Leipzig şehirleri, ikisi birden, birkaç günlük bir tatil için ideal bir rota.
merhaba pragtan günübirlik gitmeyi düşünüyoruz 1 günde gezmemiz mümkünmüdür heryer acaba birbirine yakın mesafedemi
Merhaba, bu keyifli paylasiminiz icin tesekkurler. Dresden ve Leipzig’e birlikte gidilecekse hangisine kacar gun onerirsiniz?
İlk gittiğiniz şehirde 1 gece, gittiğiniz ve ertesi gün ilk gittiğiniz şehri gezin. Diğer şehirde 2 gece.
Dresden en çok da Kunsthof avlusunu fotoğraflamak için gitmek istediğim, Almanya’nın en güzel şehirlerinden biri.
Muhteşem bir şehir, tarihe bu kadar mı önem verilir, buralara gidip gördükçe içim acıyor.
Tarihi mirası ne demek olduğunun ve nasıl yeniden yaratıldığı/restore edildiğinin en güzel örneklerinden bir şehir.
Çok Güzel bir yazı paylaşlamışsınız görmediğiniz yerleri görme fırsatımız oluyor. yoldaolmak ekibine can gönülden sevgilerle.
Pek görkemli bir yer, ama yaşamak için değil bence. Yoksa bu ağır tarihi doku, barok mimari bir müddet sonra insana ağır geliyor. En azından bana. Hele kış ayları hava da gri olunca tüm şehir kasvetli. Ama gezmesi güzeldir. Bekleriz.