Saksonya eyaletinin başkenti Dresden’in tarihinin, tam olarak bilinmemekle birlikte, 7. yüzyıla kadar uzandığı tahmin ediliyor. Gerçek anlamda kentleşme ise 12. yüzyılda başlamış. 18. yüzyılın başında Avrupa’nın en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş. Elbe Vadisi‘nin Floransası olarak da anılan Dresden’in en önemli özelliği, bilim ve sanat alanında kendini sürekli geliştiren ve zenginleşen bir kent olması. Dresden şehri için ‘küllerinden doğmuş bir şehir’ demek yanlış olmaz sanırım.
Bir zamanlar barok mimarinin en gözde örneklerinden biri olan şehir II. Dünya Savaşında harabeye dönmüştü ve neredeyse taş üstünde taş kalmamıştı. Ancak geçmişlerine bağlı olan Almanlar, yıkılan tarihi ve kültürel mirası, eski tasarımlarını aynen koruyup yeniden projelendirdiler ve yeniden inşa ettiler. Almanya’nın geçirdiği bu başarılı yeniden inşa sürecini, savaş ve yıkımın üstesinden gelişini, Frauenkirche Kilisesi kadar güzel temsil edebilen başka bir bina daha bulunmuyor sanırım.

Frauenkirche, Dresden
Elbe Nehrinin hemen yakınında kurulmuş olan Frauenkirche Kilisesi’nin konumu tesadüfi değildi, bu mekanı ona Elbe Nehri sağlıyor. Sık sık taşan nehrin yakınlarındaki bu hafif yükselti, şehrin en önemli binaların yapıldığı bir yer aynı zamanda. Bir barok mimari başyapıtı olan kilise ilk olarak 1743’te tamamlanmış.
Kilisenin tasarımını üstlenen George Bahr “Yerden tepeye kadar tek bir taş parçası gibi” düşünüp o şekilde ilham almış. Dev kubbesi nispeten daha küçük olan ana meydanın üzerinde bulunuyor ve Taş Çanı (Stone Bell) adı veriliyor. 15 Şubat 1945’te, Dresden’in bombalanmasından iki gün sonra, kilisenin dış kabuğu tamamen yanmış ve muhteşem Taş Çanı çökmüş.
Takip eden 50 yıl sonrasında kilise tamamen moloz halde kalmış ve savaşın korkunç sonuçlarını hatırlatan bir anıt haline gelmiş. Almanya’nın tekrar birleşmesine kadar da Dresden’in tekrar yapılanması çok ciddi düşünülüyordu. 70’li yıllarda Dresden Filarmoni Orkestrası’nda trompet çalan Güttler, provalara giderken bu kalıntı yığınının yanından geçermiş.
Kilisenin yeniden inşası için kampanyalar yürütmeye başlamış. Her ne kadar kiliseyi tekrar yapma isteği çok fazla olduysa da politik ve ekonomik nedenlerden ötürü Doğu Almanya hükümeti buna engel olmuş.



“Yenilenmiş” haliyle Frauenkirche’nin açılması için yine de aradan yıllar geçmesi gerekti. 1990’ların başlarında yurttaşların adım atmasıyla ve Saksonya Lutheran Kilisesinin de desteğiyle Dresden şehri kiliseyi orijinal taşlarını kullanarak tekrar yapmaya karar verdi.
Dünya’nın her yerinden para akmaya başladı ve çalışmalar hızlandı. Moloz yığını temizlendi, her taşın şekli ve büyüklüğü kataloglandı. Bilgisayarlı teknolojinin yardımıyla da her parça orijinal yerine yerleştirildi. Dresden’in kuruluşunun 800. yılı dolayısıyla restorasyonu 2006’da bitirme planı çok zor gözüküyordu.
İnşaat sırasında turlar ve Frauenkirche konserleri ile bağışlar gelmeye devam etti. Projenin en büyük destekçisi ise İngiltere’de ki Dresden Trust’dan geldi. Dresden Trust 600,000€ dan daha fazla para topladı ve şu anda kilisenin kubbesinin altında bulunan altın haçı kiliseye bağışladı.
Barışın simgesi Kadınlar Kilisesi (Frauenkirche), II. Dünya Savaşında yıkılmasından 60 yıl sonra yeniden gururla yükseliyor. Planlanan açılış tarihinden bir yıl önce, 2005’te açılışı yapıldı. Kilise bugün Dresden’in eski kent merkezinin önemli bir birleşeni. Normal şartlarda kilise herkese açık olmasına rağmen konserler ve diğer organizasyonlar için sık sık kapatılıyor.
Adamlar yerle bir olmuş şeyi ayağa kaldırıyorlar, bizimkiler var olan şeyleri yok etmekle veya yok olmasına göz yummakla meşgul. Nasıl bir insanlıktır bizimkisi, içim kanıyor yani.