Hep denir ya zaman ne çabuk akıp geçiyor diye! Aynen de öyle. Gezimin 1. yılını Endonezya’da Lombok Adası’nda arkadaşlarımla kutluyordum ve o tarih bana dünmüş gibi geliyor sanki. Diğer yandan memleketten ayrıldığım ve seyahate çıktığım 3 Ağustos 2010 tarihi ve öncesi ise sanki çok daha uzakmış gibi geliyor, hatta sanki hiç de yaşanmamış gibi, uzak…

Hergün takım elbisesiyle işe giden biriyidim, iyi bir işim vardı ve kariyer planlarım, hatta bunun için MBA bile yapmıştım. İçinde olmaktan müthiş huzur duyduğum bir evim ve bir kedim.

Şimdi bulunduğum şu anda, bambaşka bir coğrafyada bu anlattıklarım ile daha da iyi fark ediyorum ki ‘o hayat’ bana o kadar uzak ki şu anda.

Bir gün işsiz kalarak, sonrasında, beklenen klasik davranışı gösterip, yeni bir iş bulma peşine düşmektense, hayallerimi gerçekleştirmek için yola çıkmanın, beni buralara kadar sürükleyeceğini kim bilebilirdi ki!

Malta

Dünyanın en güzel yerlerinden biri, Milford Sound, Yeni Zelanda

Tam da 500 gün önce, İstanbul’dan Bangkok’a uçmuştum ve öylece başlamıştı maceram. Tayland’da geçirdiğim 1 ay sonrasında, yani bundan tam da 468 gün önce Okyanusya’nın masal ülkesi Yeni Zelanda’ya uçmuştum.

İlk defa adım attığım bir kıtadaydım, Okyanusya’da. Aynı gece ben Yeni Zelanda’ya varmadan birkaç saat önce, ülkenin Christchurch şehri bir depremle uyanacaktı. Çok değil, depremin birkaç ay sonrasında, Christchurch şehrine yolum düşecek ve depremin izlerini görüp, şehirden ayrıldıktan, kısa bir süre sonra ikinci bir deprem şehri vuracaktı ve çok sayıda insan ölecekti, şanslıymışım. Dil okulu için yerleşmeyi düşündüğüm şehirlerden biriydi oysa Christchurch. Soğuk olduğu için vazgeçmiştim.

Franz Jozef’te hayatımda ilk defa bir buzulun üzerinde yürürken, bundan birkaç gün sonra, dünyada adrenalinin başkenti olarak bilinen Queenstown’da patlayan havai fişeklerin altında, hayatımda ilk defa Güney Yarımküre’de 2011’e merhaba diyordum.

Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nda, dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak geçen Milford Sound’da fiyordlar arasında, dağlardan akan onlarca şelaleleri ve kayalar üzerinde uyuyan fok balıklarını izlemek unutulmaz anlarımdan biri olacaktı.

Taupo Skydiving, Yeni Zelanda
Taupo, Yeni Zelanda
Franz Jozef Buzulu, Güney Ada, Yeni Zelanda

Kuzey Ada’daki diğer bir adrenalin şehri Taupo’da, 47 metreden atladığım bungee jumping ile 15.000 feetten kendimi boşluğa bıraktığım skydiving, hayatımın hem ilkleri hem de adrenalini en zirvedeki hissettiğim anlar olmuştu.

Aynı adrenalinin bir benzerini Lake Tekapo’da, Mount Cook’ta anlamsız bir şekilde eski göl yatağındaki kayalara tırmanırken kendimi bulduğumda hissetmiştim. Önüme çıkan kayayı ekipmansız aşmak mümkün olmadığı gibi, basit spor ayakkabılarımla bu noktadan geri inmek de imkansızdı.

Bir yandan şahane manzaranın fotoğrafını çekerken, öte yandan kurtarma ekiplerini telefonla arasam da gelip beni alsalar diye düşünüyordum. Sonra düşününce yeni bir alternatif bulmuştum. O dik yamaçta, maki tarzındaki bitkilerin köklerine 4 elle yapışarak 100 metre kadar asıla asıla gidip asıl patikaya ulaşmıştım. Seyahatimdeki ilk maceramdı bu, son olmayacaktı.

Mount Cook Vadisi, Yeni Zelanda
Viseisei Village, Fiji Adası
Naboro Köyü, Waya Lailai Adası, Fiji

Binlerce balık ve köpekbalıklarının yüzdüğü şahane denizi olan Fiji Adaları’ndan birinde, bembeyaz kumların üzerinde, kokonat ağaçlarının gölgesinde kurulmuş hamakta kitabımı okuyordum. Evet aynen rüya gibiydi, dünyanın öte ucunda bir adadan diğer bir adaya kanoyla geçmek, kristal berraklığındaki denizlerindeki balık ve deniz yıldızlarını sadece kıyıda yürürken bile izleyebilmek…

The Beach House, Fiji

Yeni Zelanda’mı Avustralya’mı diyenlere hiç düşünmeden Avustralya diyeceğimi öğreneceğim kırmızı kıtaya vardığımda ise 245 gün geçmiş. Yeni dünya ülkelerinden Avustralya’yı başka boyutta yaşayan cool insanların ülkesi olarak bulmuştum.

Daha varır varmaz Sidney beni büyülemişti. Darling Harbour, Circular Quay, Opera Binası, Manly ve Bondie Beach derken kendimi yepyeni bir deneyimin içerisinde buldum, Help Exchange ile orada tanıştım. Hayatımın belki de en güzel günleri ve yepyeni deneyimleriydi Avustralya günleri. Bulaşık yıkadım, elektrik süpürgesiyle evi temizledim, çitleri tamir ettim, boya ve zımpara yaptım, bahçe işleri yaptım… Bunlar içerisinde, ben yaşlardaki Down Sendromlu Mathew’e göz kulak olup, ona 10 gün boyunca arkadaşlaık etmek ise bambaşka bir deneyimdi.

Bir zamanlar takım elbisesini giyinip, traş olup, pahalı parfümler sürünüp, lüks arabaya binip işe giden Kemal’den daha mutluydum.

Sydney, Avustralya
Sydney, Avustralya

Süresi bitecek olan pasaportumu Sidney’de yenilemek isteyince başarısız olmuş, hayalleri Türk bürokrasisine kurban gidecekken, şansımı Melbourne’de denemiştim. Yeni pasaportumu orada alabildiğimden midir nedir Melbourne’ü Sidney’den daha çok sevmiştim.

Melbourne, Avustralya
Melbourne, Avustralya

Bıraktım sırt çantamı Melbourn’de 213 gün önce. Attım kendimi Tazmanya canavarının ülkesine, bir hafta kalırım demiştim, nerdeyse 1 ay kaldım. Dünyanın en temiz havasını sahip, üçte ikisi ulusal park olan Tazmanya’da kiraladığım arabayla bir ulusal parktan diğerine geçiyordum.

Hayatımda ilk defa soldan gidilen yolda, sağdan direksiyonlu otomobil kullanıyordum. Tasman Yarımadası, Freysinet National Park, Craddle Mountain derken 5 günde Tazmanya turumu tamamladım. Hobart’ta dönüp Bruce ve Lalita’nın şahane manzaralı evlerinde kaldım 10 gün. Bu defaki help exchange işinde boya, zımpara yapıyordum. Bahçe artık bitkileri ve ağaçlarından doğal gübre yapmayı öğrendim.

Hobart, Tazmanya
Tasman Yarımadası, Tazmanya
Wineglass Bay Lookout, Tazmanya
Sleepy Bay, Freysinet Ulusal Parkı, Tazmanya
Çift Gökkuşağı, Krater Gölü, Cradle Mountain, Tazmanya
Honeymoon Bay, Freysinet Ulusal Parkı, Tazmanya
Kingstone Beach, Hobart

Hayatımda ilk defa karavanı orada kiraladım. Kiraladığım motorhome ile 1.300 km yolculuğuma Tazmanya’nın başkenti Hobart’tan başladım. Feribot ile Melbourne’e geçip gıcır gıcır yeni pasaportumu cebime koyup, dünyanın en güzel yollarından birinden, Great Ocean Raod’tan Adelaide ulaştım. İlk defa karavanda Melbourne’de uyudum. Yol boyunca hayatımda görmediğim kadar gökkuşağı gördüm, bazen aynı anda 2 tane birden görebiliyordum. İlkti, büyüleyiciydi.

Maui Motorhome, Tazmanya
Loch Ard Gorge, Büyük Okyanus Yolu, Avustralya

Güneyin o soğuk ikliminden, kuzeyin tropikal iklime geçmeden önce Avustralya’nın göbeğinde Aborjinlerin kutsal mekanlarında, Uluru ve Kata Tjuta etrafında 20 kmlik yürüyüşü bir günde yaptım. Dünyanın en büyük kayası olan bu görkemli Uluru’ya tırmandım. Hayatımda ilk defa çölde kamp yaptım.

Uluru (Ayers Rock), Avustralya
Uluru (Ayers Rock), Avustralya

Alice Springs’ten aldığım 6 kişilik karavanla Avustralya’nın göbeğindeki bu çöl kasabasından kuzeye, 40 bin yıllık aborjin diyarı Kakadu’ya geçtim. Binlerce yıllık duvar resimlerine şahit oldum. Bu defa karavanımda 2 Alman, 1 Avustralyalı ile 1 Yeni Zelandalı vardı.

Maui Motorhome, Tazmanya
Yellow Water, Kakadu Ulusal Parkı, Avustralya
Yellow Water, Kakadu Ulusal Parkı, Avustralya
Kakadu National Park, Avustralya
Nourlangie, Kakadu National Park, Avustralya
Nourlangie, Kakadu National Park, Avustralya

Avustralya’yı 3 ay gezip de, gülümseyen güzel insanların ülkesi Endonezya’ya ayak basmamdan bu güne 156 gün geçmiş. Kültürü, inancı, yaşam tarzları, harika doğası, pirinç tarlaları ile Bali’nin neden bu kadar ünlü olduğunu öğrendim.

PADI dalış lisansımı ilk burada aldım, ilk motosiklet kazamı burada yaşadım. İlk dalışımda köpekbalığı gördüm. 3729 metrede gündoğumunu izlerken Lombok Adası’ndaki M.Rinjani’de aktif volkanında, hayatımda çıkmış olduğum en yüksek zirvede bulunuyordum.

Hayatımda ilk defa aktif bir volkan görüyordum aynı zamanda. Hayatımda ilk defa yağmur ormanlarında kamp yapıyordum. Hayatımda ilk defa krater gölünün soğuk sularında yüzmüş ve yine ilk defa krater gölünün hemen yakınında bulunan volkanik sıcak suların keyfini çıkarıyordum. 2 gün sonra da yollarda oluşumun birinci yıl dönümünü Senggigi’de arkadaşlarla kutluyor olacaktım.

Mount Rinjani, Lombok, Endonezya
Mount Rinjani, Yağmur Ormanları, Lombok, Endonezya

Çok geçmeden kendimi Jawa’da Madura Adası’nda karakolda bulacaktım. Aynı gece hiç tanımadığımız bir köye gidip köy şefinin evinde uyumuştum.

Pasaportumu yanıma almadığım için ifade vermek zorunda kalıp içeri alınmaktan kıl payı yırtmıştım. Bir hafta sonra ise kendinizi sanki başka bir gezegendeymiş gibi hissettiren aktif volkan Mount Bromo’nun ağzındaydım, çıkan dumanları izlerken bir sigara yaktım. 2 gün sonrasında, evlerinde ne tuvalet ne de banyo olan bir dağ köyünce, kahve bahçelerindeki işlerinden evlerine gelen köylülerle çeşmede duş alıyordum dağdan gelen soğuk sularla.

Mount Bromo, Jawa, Endonezya
Mount Bromo, Jawa, Endonezya
Mount Bromo, Jawa, Endonezya

Sumatra Adası’na geçtiğimde, dünyanın en büyük krater gölü olan Toba üzerinde olan Samosir adasındaydım. Sumatra’da gecenin bir yarısı 6.6 şiddetinde depremi yaşarken, ertesi gün ilk defa doğal ortamlarında orang-utanları görüyordum.

Bukit Lawang’ta, yağmur ormanlarındaki derme çatma çadırımın altındayken, hayatımda ilk defa monitor lizardı gördüm.

Lake Toba, Sumatra, Endonezya
Lake Toba, Sumatra, Endonezya
Gunung Leuser National Park, Sumatra, Endonezya
Monitor Lizard, Sumatra, Endonezya

Kuala Lumpur’da Çin mahallesini 98 gün önce geziyordum. Dünyanın en büyük mağara tapınağı Batu Caves’i görüp sonrasında sokaklarında dolaştığınızda kendinizi Avrupa’da hissettiren Melaka şehrindeydim.

Bir zamanlar Times dergisi tarafından dünyanın en güzel adası seçilen Tioman’da dalış yapıyordum kısa bir süre sonrasında.



Batu Caves, Dünyanın En Büyük, Mağara Tapınağı, Malezya
Melaka, Malezya
Tioman Adası, Malezya
Tioman Adası, Malezya
Singapur

Şu an bulunduğum yere, Asya’nın modern ülkesi Singapur’a bundan 90 gün önce gelmiştim yine, 3 ay geçmiş üzerinden.

Borneo’da ekvator çizgisinin yakınlarındaydım bundan 86 gün önce. Doğa belgesellerinin çekildiği, dünyanın 3. en büyük adası Borneo denince, gözümde farklı bir dünya şekillenirdi. Ormanlar, vahşi hayat, jungle, bataklıklar, pitonlar. Borneo’nun bunun çok daha ötesi olduğunu keşfettim.

Yerel kabileleri, geleneksel yaşantıları, şahane İngilizceleri, hemen yanı başındaki tropikal adaları, orang-utanları, dünyanın en güzel dalış merkezlerinden bazılarına sahip olmaları…

Fantastik Borneo’da 40 gün geçirdim. Dünyanın en büyük mağarası Deer Cave’in bir ucundan diğer ucuna 2 km yürüdüm. 2 gece üst üste tropikal adada çadırda kamp yaptım Tunku Abdul Rahman Park’ta, gece yabani domuzlar etrafımda dolaştığında adada bulunan tek yabancıydım.

Manukan Adası, Kota Kinabalu, Borneo
100 Yıllık Marudi Baram Regatta Festivali, Borneo
Kinabatangan Nehri, Sabah, Borneo
Kinabatangan Nehri, Sabah, Borneo
Dünyanın en büyük mağarası, Deer Cave, Sarawak, Borneo

Mabul Adası’nda dalış yaptım 6 defa, Kinabatangan Nehri’nde yaban hayatını keşfe çıktım sabahın erken saatinde tekneyle, gece ormanda dallarda çaresizce uyuyan rengarenk kuşlara dokunacak kadar yakındım. Aynı gece yatağımdaki kocaman fareyi, etrafımı çevreleyen sineklikten dışarı atmak için çırpınıyordum, ne eğlenceliydi. Daha birkaç gün önce aldığım yeni sırt çantamı, ertesi gün ben ormanda yürüyüşteyken kemirecekti fare, intikam olsa gerek.

Asya’da Tayland’ın gölgesinde kalmış, henüz popüler olmayan ama hakkının yenildiği düşündüğüm şahane Filipinler’e ayağımı bastığımda tarih bundan 47 gün öncesini gösteriyordu. 2000 yıllık pirinç tarlaları arasında dolaşmak yepyeni bir deneyimdi. Meğer Filipinler’de ne çok kadim kabile varmış!

Tıpkı Borneo’dakiler gibi, bunlar da bir zamanlar kafatası avcılarıymış. Dünyada sadece Çin, Sulaveşi Adası ve Filipinler’de görebileceğiniz “Hanging coffins” denilen kayalara tutturulmuş veya üst üste dizilmiş asılı tabutları gördüm Sagada’da.

2000 yıllık pirinç tarlaları, Banaue, Filipinler
Geleneklsek kıyafetleriyle Banaue yerlisi, Banaue, Filipinler
2000 Yıllık prinç tarlaları, Batad, Filipinler
Bir çeşit uyuşturucu, momma çiğneyen bir Batad Yerlisi, Filipinler

Hayatımın en büyük macerasını yine Sagada’da yaşadım. Basit baş lambası ve ayağımda sandaletimle, bir mağaradan diğer mağaraya olan 2 kmye yakın kayalık ve ölümcül girdaplarla dolu yolu 4 saatte geçtim tek başıma, kayaların üzerinde her an, bazen her saniye ölümle yüzleşerek.

O karanlıkta, garip bir huzur ve adrenalinin verdiği aptal cesaretiyle bunu yapmış ilk kişi olduğumu öğrenecektim kılavuzlardan sonrasında. İçeride o karanlıkta yarasalarla göz göze geldiğimden daha çok korktum, dışarıya çıkıp da gün ışığında kendime “Ben ne yaptım böyle!” derken.

Echo Vadisindeki Asılı tabutlar, Sagada
Sumaging Cave, Sagada
Yarasalar ve kayalar, Sumaging Cave, Sagada

Serin iklime sahip dağlık bölgeden, bence dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Palawan Adası’nda El Nido’ya geçip 3 gün üst üste tekne turuna çıktım, birbirinden güzel, büyüleyici. Hayatımda ilk defa kokonat ağacına çıktım: Beyaz kumlar üzerinde göğe 20 metre uzanan ağaçtan hindistan cevizimi kopardım.



Kayangan Gölü, Coron, Filipinler
Entalula Adası, El Nido, Palawan
Helicopter Adası, El Nido, Palawan
Underground River, Sabang, Palawan

Dünyanın en uzun 2. yer altı nehrinde tekneyle dolaşıyor olacaktım birkaç gün sonrasında. Ve şimdi Singapur’dayım 500. günümde. Sadece yemek yemek için dışarı çıkıyorum hostelimden. Öylesine zaman geçirip yeni pasaportumu bekliyorum.

Seyahatimin ilk yılının özeti olan 365 Gündür Yolda Olmak yazımdaki maceralarıma da göz atın istersiniz.

Yolda olmak güzel bir şey, bir yerden bir yere gitmek güzel bir şey. Bu rakamların 2 katına ulaştığını görmeden dönesim yok. Döner miyim ya o da bilinmez.

Herkese uzak diyarlardan kucak dolusu sevgiler. Karşılaşalım biryerlerde…

Day 500: SIN:9 Little India, Singapore, 16 Aralık 2011, Cuma

44 Yorumlar

  1. Ya müthiş benim hayal edemediğimi sen yaşıyosun bir şekilde, aslıda her zaman aklımda bu tarz bi uzaklaşma vardı. Hatta araştırdım da nasıl olur nasıl biter diye. Uluslararası kamplar var gönüllü çalışılabilicek. Ben sana sormak istiyorum yaşamış biri olarak tüm bunları; Ne kadar bir birikimle bu kararı verdin?

    Gittiğin yerlerdeki bulduğun işlere kim vesile oldu? Bir de ingilizce harcinde dil biliyor musun? Bunları ileriki dönem gezimdeki planlarımı oluştururken kullanmak istediğimden soruyorum. Keyfini çıkarman dileğiyle. Hoşcakal.

    • Çok göreceli bir soru. Birikimin miktarından çok nereye gideceğin önemli. Avustralya’da hostel odasında bir ranza yatağının geceliği 50 TL iken Kamboçya’da lüks sayılabilecek oda 10 TL. Çadırda kalmak ise bedava. Restoranda pizza yersin 15 TL ödersin, yada marketten yersin sadece 1-2 TL verirsin.

      Kısaca benim bütçem veya harcamama bakıp yola çıkmak ve benim de tavsiye vermem zor. Gideceğin yer, yaşam tarzın, seyahat tarzın, esnekliğin ve uyumun belirler ne kadar harcayacağını.

      İngilizce’nin olması seyahati ve ülkeleri tanımayı kolaylaştırır, ancak dil de şart değil. Gittiğim hiçbir ülkede ücretli çalışmadım. Avustralya’da gönüllü işler yaptım. Site içerisinde HelpX kelimesini taratırsan detaylı bilgi bulabilirsin.

  2. bir gün bir şekilde dünyayı dolaşmak isteyen biri olarak sizi kutluyorum. yolunuz açık olsun.
    yalnız bir şey geldi aklıma , o hiç girilmemiş mağaraya girdiğinizi okuyunca, hani sizden önce kimse girmemiş demişsiniz, bunları bir belgesel olarak çekmeyi hiç düşündünüz mü ? örneğin bir Türk belgesel kanalı yaban da veya bir başkasında bunlar yayınlansa ne kadar güzel olurdu.
    tekrar iyi yolculuklar diliyorum , bir de inşallah sigarayı bırakırsınız bir gün.

    • Aslında benim o mağara maceram başlı başına bir hikaye, hatırlamadı, anlatması zor birşey benim için, neden ve nasıl yaptığımı bilmiyorum, tam bir delilikti. İleride kimbilir belki bir TV programına konu olur. Sigarayı nadiren içiyorum ben. O yanardağın ağzında içilirdi ama 🙂

    • Böyle olağanüstü yerleri gösteren şahane bir video izleyip de işte şurada araba kullandım, şurada karavan sürdüm, şu gölün etrafını dolaştım, şu kayalıklarda yürüdüm, şu şelaleyi görmek için yağmur ormanlarının içinden yürüdüm…. demek başlı başında ayrı bir güzellik. Gezdiğin, gördüğün, hissettiğin yerleri görmek o anı tekrar hatırlatıyor olmak ne güzel.

  3. Merhaba Kemal Bey,
    Yapmış olduğunuz macera, cesaret, özgüven, adrenalin, özlem, azim yüklü yolculuğunuzun detaylarını paylaşma fikri -nasıl hasıl olmuşsa- çok memnun oldum. Sayfanızı couchsurfing’de gördüğümde saatlerce dikkatli bir şekilde incelemeye koyuldum. Siz ve sizin gibi paylaştıkça çoğalacağına inanan gezginler sayesinde daha nice gezginler oturdukları koltuklarından ayrılmaya cesaret edeceklerdir. Uzun zamandır düşündüğüm ve planladığım ama her seferinde bir aksilik sonucu çıkamadığım yurt dışı seyahatine 2012’de 30 günlüğüne çıkmayı düşünüyordum. Sizin paylaşımlarınız sayesinde, gerçekleşme ihtimali daha da artmış bulunuyor…

    Yolculuğunuzun hayal ettiğiniz gibi devam etmesi dileğiyle;
    Sağlıkla, mutlulukla, huzurla kalın ve devam edin!… 😉

    • Merhaba Mustafa,
      Teşekkürler övgü dolu yorumların için. Coucsurfing harikadır. Dünyanın her yerinden yeni arkadaşlar edinmek, onların hikayelerini dinlemek için eşsiz bir platformdur. Hayeller ve planlamalardan sonra o 30 günlük gezinin keyfini çıkaracağınıza eminim.Selamlar

  4. Sana defalarca söyledim belki de bunu. Hayatımda kıskandığım belkide yegane insan sensin 🙂 Yolun açık olsun. Git gidedebildiğin kadar burada evimde oturmuş senin yazılarında, oraları gezmiş gibi oluyorum. En azından kendimi böyle avuta biliyorum:) Sevgiyle gez benim için, bizler için de lütfen.

  5. Öncelikle sizi kutluyorum, hayallerinizi ertelemeyip bir çok insana imkansız görünen böyle uzun soluklu bir geziyi gerçekleştirmekte olduğunuz için. Facebook sayfama da ekledim ibret olsun ot gibi aynı şehirde yaşayıp bir şey öğrenmeden hayatı geçirenlere.

    Japonların atasözünü gülümseyerek hatırladım ; ”Kuyunun dibindeki kara kurbağası ne bilsin dağları okyanusları”

    Not: Fotoğraflar çok kaliteli ve güzel çıkmış. Sanırım profesyonelce uğraşıyorsunuz. Nasıl bir kamera kullanıyorsunuz?
    Türkiye’den çok selam ve sevgiler…

    • Teşekkürler Engin Bey, Geçmişe dönüp baktığımda yapamadıklarım/yapmadıklarımı değil, gerçekleştirdiklerim, yaşanmış hayallerimi görmek istiyorum. Bundandır kendimi yollara vurmuşluğum.
      Fotoğraf konusunda tamamen amatörüm. Fotoğrafların bazıları iPhone 4 ile, bazıları basit Kodak camera ile, bazıları da Canon PowerSHot G5 ile çekildi. Bir ara birlikte gezdiğim Hollandalı arkadaşımın Kodak camerasına yine el koymuşluğum bile vardır.

      500. gün sonrasında kendime hediye olarak Canon EOS 6D camera aldım. 2012 itibari daha iyi fotoğraflar çıkaracağıma eminim.
      Sevgiler

  6. Özledik seni, her ne kadar buradan takip ediyor ve arada görüşme fırsatı bulabiliyorsak da yakında olmaman özlem, hayallerinin peşinde olman ise buruk bir sevinçtir bizde. Küçük kızımız, senin yeğenin, sen uzak diyarları keşfederken dünyaya gözlerini açtı. Senin yokluğunda, emeklemeye başladı, yürüdü. Şimdilerde ise kısa cümleler kurmaya başladı ama hala fotoğraflardan seni tanıyamıyor.

    Zaman nede hızlı geçmiş! Sen 500 gün olmuş gideli kızım ise 444 gün olmuş geleli. Yolun ve bahtın açık olsun kardeşim seni seviyoruz. Hepimizden sana kucak dolusu sevgiler.

    • Şu pasaport meselesini halledemeyeceğim gibi görünürken zihnimi dönmeye alıştırmıştım. Bunu kabullenmemde bana yardımcı olan tek sebep ailem, yani sizlerdiniz. Sizlere olan özlem ve henüz göremediğim minik yeğenim.

      Şimdiyse uzun bir süre daha yollarda olacağım. Özlemler büyüyecek, yeğenim de büyüyecek. Geldiğimde artık onunla karşılıklı konuşuyor olacağız :).

  7. Muhteşem bir yazı! Şu an gözümün önüne takım elbiseli Pfizer’li Kemal Abi geldi de. Yaşadıklarını bizlerle paylaştıgın için çok teşekkür ederim. Fotoğraflarların ile dünyayı yeniden keşfediyoruz burada. Nice yeni yıllara!

  8. Merhaba şans eseri blog sayfanıza ulaştım daha doğrusu gezenbilir’de gördüm.

    Bugun pazartesi sisteme sıkısmıs bir adam olarak nedendir bilinmez yazınızı okurken gözlerim doldu… Bunun sebebi belki cesaret edemediğimi yaptığınız için kendime olan kızgınlığım belki de kıskançlık.

    Ben hangi yeni televizyonu alsam diye dusunurken siz 2000 yıllık pirinç tarlalarında gercek bir görsel şölen yasıyorsunuz.

    Kıskandım, sevdim sizi, tebrik ediyorum. Bugun pazartesi ve ben işi gucu bırakıp yazılarınızı okuyacağım.

    Artık koyu bir takipçinizim. İzmir’den sevgiler selamlar.

    Not: Motosikletle İzmir’den Karadeniz’e gidince kendimize gezgin diyoruz ya artık demicem…

    • Bugün arkadaşımın biri bana msnden iyi haftalar dedi. Bu cümleyi duymayalı çok çok uzun zaman olmuştu.
      Teşekkür ederim ilginize. Hayallerinizi bırakmazsanız bir gün o hayalin içerisinde olacağınıza eminim.

    • Teşekkürler Necip Bey, İlgili masrafrafları yazılarımda belirtiyorum. Sadece yeme içmi kısmı eksik. Çalışmalarım sürüyor. Yakında bitirdiğimde yeni blogda ülke ülke masraflar larla ilgili bir bölüm bulunacak.

  9. yolda olmak; yeni güne yeni şeyler öğrenmek üzere uyanmak, hep şaşırmak, evden uzaklaştıkça sevdiklerinle daha da yaklaştığını hissetmek, dünyada ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu hissetmek, merhaba demeyi bildikten sonra bu dünyada giremeyeceğin delik olmadığını farketmek.

    tebrikler! nice 500’lere, bir yerlerde karşılaşmak dileğiyle.

    güney

  10. hani aslında çok şey derdim, çok şey söylerdim biliyorsun abi; ama kısa olsun bu kadar günün yorumu. lakin biliyorsun az çok fikrimi de zikrimi de. bu yüzden tek diyeceğim daha nice 500. günlere..
    inşallah bitmez “yolda olmak” fikri, inşallah yarıda kalmaz bu macera da senin istediğin zaman biter. 1000. günün yazısını da buradan okumak dileği ile..
    yolda seninle olsun yolcuda..
    yolun açık olsun..

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz