Hep denir ya zaman ne çabuk akıp geçiyor diye! Aynen de öyle. Gezimin 1. yılını Endonezya’da Lombok Adası’nda arkadaşlarımla kutluyordum ve o tarih bana dünmüş gibi geliyor sanki. Diğer yandan memleketten ayrıldığım ve seyahate çıktığım 3 Ağustos 2010 tarihi ve öncesi ise sanki çok daha uzakmış gibi geliyor, hatta sanki hiç de yaşanmamış gibi, uzak…

Hergün takım elbisesiyle işe giden biriyidim, iyi bir işim vardı ve kariyer planlarım, hatta bunun için MBA bile yapmıştım. İçinde olmaktan müthiş huzur duyduğum bir evim ve bir kedim.

Şimdi bulunduğum şu anda, bambaşka bir coğrafyada bu anlattıklarım ile daha da iyi fark ediyorum ki ‘o hayat’ bana o kadar uzak ki şu anda.

Bir gün işsiz kalarak, sonrasında, beklenen klasik davranışı gösterip, yeni bir iş bulma peşine düşmektense, hayallerimi gerçekleştirmek için yola çıkmanın, beni buralara kadar sürükleyeceğini kim bilebilirdi ki!

Malta

Dünyanın en güzel yerlerinden biri, Milford Sound, Yeni Zelanda

Tam da 500 gün önce, İstanbul’dan Bangkok’a uçmuştum ve öylece başlamıştı maceram. Tayland’da geçirdiğim 1 ay sonrasında, yani bundan tam da 468 gün önce Okyanusya’nın masal ülkesi Yeni Zelanda’ya uçmuştum.

İlk defa adım attığım bir kıtadaydım, Okyanusya’da. Aynı gece ben Yeni Zelanda’ya varmadan birkaç saat önce, ülkenin Christchurch şehri bir depremle uyanacaktı. Çok değil, depremin birkaç ay sonrasında, Christchurch şehrine yolum düşecek ve depremin izlerini görüp, şehirden ayrıldıktan, kısa bir süre sonra ikinci bir deprem şehri vuracaktı ve çok sayıda insan ölecekti, şanslıymışım. Dil okulu için yerleşmeyi düşündüğüm şehirlerden biriydi oysa Christchurch. Soğuk olduğu için vazgeçmiştim.

Franz Jozef’te hayatımda ilk defa bir buzulun üzerinde yürürken, bundan birkaç gün sonra, dünyada adrenalinin başkenti olarak bilinen Queenstown’da patlayan havai fişeklerin altında, hayatımda ilk defa Güney Yarımküre’de 2011’e merhaba diyordum.

Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nda, dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak geçen Milford Sound’da fiyordlar arasında, dağlardan akan onlarca şelaleleri ve kayalar üzerinde uyuyan fok balıklarını izlemek unutulmaz anlarımdan biri olacaktı.

Taupo Skydiving, Yeni Zelanda
Taupo, Yeni Zelanda
Franz Jozef Buzulu, Güney Ada, Yeni Zelanda

Kuzey Ada’daki diğer bir adrenalin şehri Taupo’da, 47 metreden atladığım bungee jumping ile 15.000 feetten kendimi boşluğa bıraktığım skydiving, hayatımın hem ilkleri hem de adrenalini en zirvedeki hissettiğim anlar olmuştu.

Aynı adrenalinin bir benzerini Lake Tekapo’da, Mount Cook’ta anlamsız bir şekilde eski göl yatağındaki kayalara tırmanırken kendimi bulduğumda hissetmiştim. Önüme çıkan kayayı ekipmansız aşmak mümkün olmadığı gibi, basit spor ayakkabılarımla bu noktadan geri inmek de imkansızdı.

Bir yandan şahane manzaranın fotoğrafını çekerken, öte yandan kurtarma ekiplerini telefonla arasam da gelip beni alsalar diye düşünüyordum. Sonra düşününce yeni bir alternatif bulmuştum. O dik yamaçta, maki tarzındaki bitkilerin köklerine 4 elle yapışarak 100 metre kadar asıla asıla gidip asıl patikaya ulaşmıştım. Seyahatimdeki ilk maceramdı bu, son olmayacaktı.

Mount Cook Vadisi, Yeni Zelanda
Viseisei Village, Fiji Adası
Naboro Köyü, Waya Lailai Adası, Fiji

Binlerce balık ve köpekbalıklarının yüzdüğü şahane denizi olan Fiji Adaları’ndan birinde, bembeyaz kumların üzerinde, kokonat ağaçlarının gölgesinde kurulmuş hamakta kitabımı okuyordum. Evet aynen rüya gibiydi, dünyanın öte ucunda bir adadan diğer bir adaya kanoyla geçmek, kristal berraklığındaki denizlerindeki balık ve deniz yıldızlarını sadece kıyıda yürürken bile izleyebilmek…

The Beach House, Fiji

Yeni Zelanda’mı Avustralya’mı diyenlere hiç düşünmeden Avustralya diyeceğimi öğreneceğim kırmızı kıtaya vardığımda ise 245 gün geçmiş. Yeni dünya ülkelerinden Avustralya’yı başka boyutta yaşayan cool insanların ülkesi olarak bulmuştum.

Daha varır varmaz Sidney beni büyülemişti. Darling Harbour, Circular Quay, Opera Binası, Manly ve Bondie Beach derken kendimi yepyeni bir deneyimin içerisinde buldum, Help Exchange ile orada tanıştım. Hayatımın belki de en güzel günleri ve yepyeni deneyimleriydi Avustralya günleri. Bulaşık yıkadım, elektrik süpürgesiyle evi temizledim, çitleri tamir ettim, boya ve zımpara yaptım, bahçe işleri yaptım… Bunlar içerisinde, ben yaşlardaki Down Sendromlu Mathew’e göz kulak olup, ona 10 gün boyunca arkadaşlaık etmek ise bambaşka bir deneyimdi.

Bir zamanlar takım elbisesini giyinip, traş olup, pahalı parfümler sürünüp, lüks arabaya binip işe giden Kemal’den daha mutluydum.

Sydney, Avustralya
Sydney, Avustralya

Süresi bitecek olan pasaportumu Sidney’de yenilemek isteyince başarısız olmuş, hayalleri Türk bürokrasisine kurban gidecekken, şansımı Melbourne’de denemiştim. Yeni pasaportumu orada alabildiğimden midir nedir Melbourne’ü Sidney’den daha çok sevmiştim.

Melbourne, Avustralya
Melbourne, Avustralya

Bıraktım sırt çantamı Melbourn’de 213 gün önce. Attım kendimi Tazmanya canavarının ülkesine, bir hafta kalırım demiştim, nerdeyse 1 ay kaldım. Dünyanın en temiz havasını sahip, üçte ikisi ulusal park olan Tazmanya’da kiraladığım arabayla bir ulusal parktan diğerine geçiyordum.

Hayatımda ilk defa soldan gidilen yolda, sağdan direksiyonlu otomobil kullanıyordum. Tasman Yarımadası, Freysinet National Park, Craddle Mountain derken 5 günde Tazmanya turumu tamamladım. Hobart’ta dönüp Bruce ve Lalita’nın şahane manzaralı evlerinde kaldım 10 gün. Bu defaki help exchange işinde boya, zımpara yapıyordum. Bahçe artık bitkileri ve ağaçlarından doğal gübre yapmayı öğrendim.

Hobart, Tazmanya
Tasman Yarımadası, Tazmanya
Wineglass Bay Lookout, Tazmanya
Sleepy Bay, Freysinet Ulusal Parkı, Tazmanya
Çift Gökkuşağı, Krater Gölü, Cradle Mountain, Tazmanya
Honeymoon Bay, Freysinet Ulusal Parkı, Tazmanya
Kingstone Beach, Hobart

Hayatımda ilk defa karavanı orada kiraladım. Kiraladığım motorhome ile 1.300 km yolculuğuma Tazmanya’nın başkenti Hobart’tan başladım. Feribot ile Melbourne’e geçip gıcır gıcır yeni pasaportumu cebime koyup, dünyanın en güzel yollarından birinden, Great Ocean Raod’tan Adelaide ulaştım. İlk defa karavanda Melbourne’de uyudum. Yol boyunca hayatımda görmediğim kadar gökkuşağı gördüm, bazen aynı anda 2 tane birden görebiliyordum. İlkti, büyüleyiciydi.

Maui Motorhome, Tazmanya
Loch Ard Gorge, Büyük Okyanus Yolu, Avustralya

Güneyin o soğuk ikliminden, kuzeyin tropikal iklime geçmeden önce Avustralya’nın göbeğinde Aborjinlerin kutsal mekanlarında, Uluru ve Kata Tjuta etrafında 20 kmlik yürüyüşü bir günde yaptım. Dünyanın en büyük kayası olan bu görkemli Uluru’ya tırmandım. Hayatımda ilk defa çölde kamp yaptım.

Uluru (Ayers Rock), Avustralya
Uluru (Ayers Rock), Avustralya

Alice Springs’ten aldığım 6 kişilik karavanla Avustralya’nın göbeğindeki bu çöl kasabasından kuzeye, 40 bin yıllık aborjin diyarı Kakadu’ya geçtim. Binlerce yıllık duvar resimlerine şahit oldum. Bu defa karavanımda 2 Alman, 1 Avustralyalı ile 1 Yeni Zelandalı vardı.

Maui Motorhome, Tazmanya
Yellow Water, Kakadu Ulusal Parkı, Avustralya
Yellow Water, Kakadu Ulusal Parkı, Avustralya
Kakadu National Park, Avustralya
Nourlangie, Kakadu National Park, Avustralya
Nourlangie, Kakadu National Park, Avustralya

Avustralya’yı 3 ay gezip de, gülümseyen güzel insanların ülkesi Endonezya’ya ayak basmamdan bu güne 156 gün geçmiş. Kültürü, inancı, yaşam tarzları, harika doğası, pirinç tarlaları ile Bali’nin neden bu kadar ünlü olduğunu öğrendim.

PADI dalış lisansımı ilk burada aldım, ilk motosiklet kazamı burada yaşadım. İlk dalışımda köpekbalığı gördüm. 3729 metrede gündoğumunu izlerken Lombok Adası’ndaki M.Rinjani’de aktif volkanında, hayatımda çıkmış olduğum en yüksek zirvede bulunuyordum.

Hayatımda ilk defa aktif bir volkan görüyordum aynı zamanda. Hayatımda ilk defa yağmur ormanlarında kamp yapıyordum. Hayatımda ilk defa krater gölünün soğuk sularında yüzmüş ve yine ilk defa krater gölünün hemen yakınında bulunan volkanik sıcak suların keyfini çıkarıyordum. 2 gün sonra da yollarda oluşumun birinci yıl dönümünü Senggigi’de arkadaşlarla kutluyor olacaktım.

Mount Rinjani, Lombok, Endonezya
Mount Rinjani, Yağmur Ormanları, Lombok, Endonezya

Çok geçmeden kendimi Jawa’da Madura Adası’nda karakolda bulacaktım. Aynı gece hiç tanımadığımız bir köye gidip köy şefinin evinde uyumuştum.

Pasaportumu yanıma almadığım için ifade vermek zorunda kalıp içeri alınmaktan kıl payı yırtmıştım. Bir hafta sonra ise kendinizi sanki başka bir gezegendeymiş gibi hissettiren aktif volkan Mount Bromo’nun ağzındaydım, çıkan dumanları izlerken bir sigara yaktım. 2 gün sonrasında, evlerinde ne tuvalet ne de banyo olan bir dağ köyünce, kahve bahçelerindeki işlerinden evlerine gelen köylülerle çeşmede duş alıyordum dağdan gelen soğuk sularla.

Mount Bromo, Jawa, Endonezya
Mount Bromo, Jawa, Endonezya
Mount Bromo, Jawa, Endonezya

Sumatra Adası’na geçtiğimde, dünyanın en büyük krater gölü olan Toba üzerinde olan Samosir adasındaydım. Sumatra’da gecenin bir yarısı 6.6 şiddetinde depremi yaşarken, ertesi gün ilk defa doğal ortamlarında orang-utanları görüyordum.

Bukit Lawang’ta, yağmur ormanlarındaki derme çatma çadırımın altındayken, hayatımda ilk defa monitor lizardı gördüm.

Lake Toba, Sumatra, Endonezya
Lake Toba, Sumatra, Endonezya
Gunung Leuser National Park, Sumatra, Endonezya
Monitor Lizard, Sumatra, Endonezya

Kuala Lumpur’da Çin mahallesini 98 gün önce geziyordum. Dünyanın en büyük mağara tapınağı Batu Caves’i görüp sonrasında sokaklarında dolaştığınızda kendinizi Avrupa’da hissettiren Melaka şehrindeydim.

Bir zamanlar Times dergisi tarafından dünyanın en güzel adası seçilen Tioman’da dalış yapıyordum kısa bir süre sonrasında.

Batu Caves, Dünyanın En Büyük, Mağara Tapınağı, Malezya
Melaka, Malezya
Tioman Adası, Malezya
Tioman Adası, Malezya
Singapur

Şu an bulunduğum yere, Asya’nın modern ülkesi Singapur’a bundan 90 gün önce gelmiştim yine, 3 ay geçmiş üzerinden.

Borneo’da ekvator çizgisinin yakınlarındaydım bundan 86 gün önce. Doğa belgesellerinin çekildiği, dünyanın 3. en büyük adası Borneo denince, gözümde farklı bir dünya şekillenirdi. Ormanlar, vahşi hayat, jungle, bataklıklar, pitonlar. Borneo’nun bunun çok daha ötesi olduğunu keşfettim.

Yerel kabileleri, geleneksel yaşantıları, şahane İngilizceleri, hemen yanı başındaki tropikal adaları, orang-utanları, dünyanın en güzel dalış merkezlerinden bazılarına sahip olmaları…

Fantastik Borneo’da 40 gün geçirdim. Dünyanın en büyük mağarası Deer Cave’in bir ucundan diğer ucuna 2 km yürüdüm. 2 gece üst üste tropikal adada çadırda kamp yaptım Tunku Abdul Rahman Park’ta, gece yabani domuzlar etrafımda dolaştığında adada bulunan tek yabancıydım.

Manukan Adası, Kota Kinabalu, Borneo
100 Yıllık Marudi Baram Regatta Festivali, Borneo
Kinabatangan Nehri, Sabah, Borneo
Kinabatangan Nehri, Sabah, Borneo
Dünyanın en büyük mağarası, Deer Cave, Sarawak, Borneo

Mabul Adası’nda dalış yaptım 6 defa, Kinabatangan Nehri’nde yaban hayatını keşfe çıktım sabahın erken saatinde tekneyle, gece ormanda dallarda çaresizce uyuyan rengarenk kuşlara dokunacak kadar yakındım. Aynı gece yatağımdaki kocaman fareyi, etrafımı çevreleyen sineklikten dışarı atmak için çırpınıyordum, ne eğlenceliydi. Daha birkaç gün önce aldığım yeni sırt çantamı, ertesi gün ben ormanda yürüyüşteyken kemirecekti fare, intikam olsa gerek.

Asya’da Tayland’ın gölgesinde kalmış, henüz popüler olmayan ama hakkının yenildiği düşündüğüm şahane Filipinler’e ayağımı bastığımda tarih bundan 47 gün öncesini gösteriyordu. 2000 yıllık pirinç tarlaları arasında dolaşmak yepyeni bir deneyimdi. Meğer Filipinler’de ne çok kadim kabile varmış!

Tıpkı Borneo’dakiler gibi, bunlar da bir zamanlar kafatası avcılarıymış. Dünyada sadece Çin, Sulaveşi Adası ve Filipinler’de görebileceğiniz “Hanging coffins” denilen kayalara tutturulmuş veya üst üste dizilmiş asılı tabutları gördüm Sagada’da.

2000 yıllık pirinç tarlaları, Banaue, Filipinler
Geleneklsek kıyafetleriyle Banaue yerlisi, Banaue, Filipinler
2000 Yıllık prinç tarlaları, Batad, Filipinler
Bir çeşit uyuşturucu, momma çiğneyen bir Batad Yerlisi, Filipinler

Hayatımın en büyük macerasını yine Sagada’da yaşadım. Basit baş lambası ve ayağımda sandaletimle, bir mağaradan diğer mağaraya olan 2 kmye yakın kayalık ve ölümcül girdaplarla dolu yolu 4 saatte geçtim tek başıma, kayaların üzerinde her an, bazen her saniye ölümle yüzleşerek.

O karanlıkta, garip bir huzur ve adrenalinin verdiği aptal cesaretiyle bunu yapmış ilk kişi olduğumu öğrenecektim kılavuzlardan sonrasında. İçeride o karanlıkta yarasalarla göz göze geldiğimden daha çok korktum, dışarıya çıkıp da gün ışığında kendime “Ben ne yaptım böyle!” derken.

Echo Vadisindeki Asılı tabutlar, Sagada
Sumaging Cave, Sagada
Yarasalar ve kayalar, Sumaging Cave, Sagada

Serin iklime sahip dağlık bölgeden, bence dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Palawan Adası’nda El Nido’ya geçip 3 gün üst üste tekne turuna çıktım, birbirinden güzel, büyüleyici. Hayatımda ilk defa kokonat ağacına çıktım: Beyaz kumlar üzerinde göğe 20 metre uzanan ağaçtan hindistan cevizimi kopardım.

Kayangan Gölü, Coron, Filipinler
Entalula Adası, El Nido, Palawan
Helicopter Adası, El Nido, Palawan
Underground River, Sabang, Palawan

Dünyanın en uzun 2. yer altı nehrinde tekneyle dolaşıyor olacaktım birkaç gün sonrasında. Ve şimdi Singapur’dayım 500. günümde. Sadece yemek yemek için dışarı çıkıyorum hostelimden. Öylesine zaman geçirip yeni pasaportumu bekliyorum.

Seyahatimin ilk yılının özeti olan 365 Gündür Yolda Olmak yazımdaki maceralarıma da göz atın istersiniz.

Yolda olmak güzel bir şey, bir yerden bir yere gitmek güzel bir şey. Bu rakamların 2 katına ulaştığını görmeden dönesim yok. Döner miyim ya o da bilinmez.

Herkese uzak diyarlardan kucak dolusu sevgiler. Karşılaşalım biryerlerde…

Day 500: SIN:9 Little India, Singapore, 16 Aralık 2011, Cuma

Malta

44 Yorumlar

  1. 500 günde 1 çocuk doğup 3 aylık oluyor. Ne kadar uzun bir süre. Geriye dönüp baktığınızda keşke daha uzun kalsam mı diyorsunuz yoksa abartmışız mı? Yada tam kararında mı? Bir de O tabutlar mağaradan geçerken ölenlere mi ait? Ben öyle düşündüm aklıma ilk Timhold yolu geldi 🙂

  2. Sizin gördüklerinizi görmek deneyimlemek hepimizin hayali. Ama bir yerden başlamak lazım. Yurtdışına hiç çıkmadım. Tayland’ı çok merak ediyorum. 2 aylık gezi programı yapıp; Tayland, Singapur, Malezya, Hong Kong, Bali adası, Vietnam, Kamboçya, Laos için ucuz bir rota ayarlamam lazım. 7000 TL yeterli olabilir mi? Sadece ulaşım bile 4000 TL’den az olmaz gibi ya :((
    Sizin yazılarınızı okuyorum yavaş yavaş yeni keşfettim sitenizi. Harika makaleler, tam da merak edilen bilgiler. Mesela penang adasını tavsiye ediyorsunuz ki Güllhan’ın galaksi rehberi’nde de hayran kaldım oraya. Ama bu adalara ulaşım çok pahalı mı teknelerle. Ne kadar?
    Sizinle bir gün belki yolda karşılaşırız Kemal Üstadım.

  3. Sadece böyle bir maceraya başlayabilmek ve bittiğinde hayatımı sürdürebilecek olmak için okuyup bir iş bulmak istiyorum. Sanırım mantıksız ama insan bir şeyler buluyor işte.

  4. Hacı abi feci şeyler paylaşmışsın. Matrix’ten çıkmakta zorlanıyoruz. Çıkınca yaşabilir miyiz diye tedirginiz. Yaptıkların taktire şayan, tadını çıkar hayatın. Bundan 30 yıl sonra kimse seni hatırlamayacak. Ek olarak, şu söz hep aklımdadır.
    Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık… Rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin. –Mark Twain–

  5. Hayranlıkla takip ediyorum. Sıkışıp kaldığım, bir türlü değiştiremediğim hayatımda, sizin gibi insanların olduğunu bilmek bile umudumu arttırıyor….”Bir gün ben de” diyorum 🙂 Saygılar, sevgiler ve kolaylıklar sizin olsun Kemal….

  6. Herkesin hayal ettiği ama pek çoğumuzun cesaret edemediği çok güzel bir yola çıkmışsınız. Cesaretinize, bunu bir yaşam tarzı haline getirmenize hayran kalmamak elde değil. Merakla takip ediyor olacağım. Sevgiler.

  7. Yüzümde tebessümle yazdığım yorumlardan biride bu.. Binbir gece masallarındaki gibi, her anı dolu dolu olan, ve her dakikası aşkla yaşanmış bu deneyimi sizin de öyküleyici anlatımınızla okurken gerçekten garip bir heyecan duydum.

  8. Yazılarınızı zevkle okuyorum. Şu an gecenin 3.30’u bırakamadım okumayı. Siz gezmeye devam bizlerde okumaya ve hayallerimizde anlattığınız yerleri gezmeye devam. Teşekkürler.

  9. Merhaba gezdiğiniz yerler fotoğraflar her şey çok güzel gerçekten bende sizin gibi gezmek her yeri görmek isterdim. Yazılarınızın devamını merakla bekliyorum.

  10. Söylenecek fazla bişey bulamıyorum.. Bir çok insanın bende içinde dahil olacak şekilde hepimizin hayallerini yaşıyorsun Kemal abi.. Ne kadar güzel yerlerde yeni güne gözlerini açmışsın, bizde yaz tatilinde şu odanın içine kapanıp tatil yaptığımızı sanalım..

    18 yıllık hayatımın ne kadar boş olduğunu şuan şu paragrafları okuyunca daha iyi anladım. Bende üniversitenin ilk yazı gelsinde Work and Travel ile Amerikaya gideyim diye can atıyorum haha 😀

    Ama aklıma takılan bir kaç şey var. Böyle güzel gezerken herşeyin bir sonu olacağını biliyorsundur. Sence bu seyahatin sonunda ülkene döndüğünde kurulu bir hayatının olmayacak olması seni üzmüyor mu ?

  11. Kutluyorum. Benim hayallerimi siz yaşiyorsununuz. Keşke ben de sizin gibi hiçbir şeyi takmayacak gücü bulabilsem, keşke ben de senin gibi yalniz gezebilsem. Hakikaten müthiş bir cesaret sizinkisi. şu an neredesiniz?

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz