İsfahan, görkemli mimarisi ile bir kartpostal güzelliğinde olmasının yanı sıra, tarihi boyunca bir kültür, sanat ve bilim merkezi olmasıyla, adeta Avrupa Rönesans’ının başkenti Floransa’yı anımsatıyor. Çinili kapılı, firuze kubbeli yüzlerce yıllık camileri, her biri etkileyici bir mimariye sahip köprüleri, sanat tarihi derslerinde okutulan yapıları benzersiz.

Seyrine doyulmaz bir açık hava müzesi olan İsfahan, bir zamanlar Doğu Rönesansının gözde şehriydi. Kadim kültürlerini sürdüren farklı kültürleri barındıran sokaklarıyla İsfahan, adım adım keşfedilmeyi bekliyor. Tarihi İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olan bu eski İran başkenti, Roma ve Atina ile karşılaştırılabilecek ölçekte, Şark’ın en büyük şehriydi ve yarım milyondan fazla insan yaşıyordu.

Imam-Cami-Isfahan

İsfahan altını çağını 16. yüzyılda yaşadı. Ülkeyi Moğol ve Osmanlı istilasından kurtarıp, ülkede birlik ve barışı hakim kılan Safevi Hükümdarı Şah Abbas, başkentini kuzeybatı şehir Kazvin’den İsfahan’a taşıdığında İsfahan’ın tarihinde yepyeni bir sayfa açılıyordu.

Kurak geniş toprakların içerisinden geçerek şehre hayat veren Zayende Nehri etrafında, İran tarihinin en büyük programlardan biri halinde başlatılan şehir geliştirme projeleri ile, dünyanın en büyük başkentlerinden birini yarattı.

Malta

Cami ve medreselerle şehrin İslami kimliğini güçlendirdi, kervansaraylarla şehrin ekonomisini geliştirdi, görkemli saraylar ve halkın uğrak yeri çarşılar, hamamlarla sosyal hayatı renklendirdi. Fars Körfezi ve İpek Yolu için önemli ticaret şehri haline gelen şehirde çok sayıda İslam Mimarisi eserleri ile süslendi.

Safevilerin bu efsanevi başkenti, sultanların gücün, hırsın, başarının, rafine zevklerin ve gösterişin sahnesi oldu. İsfahan bu dönemde en refah dönemlerini yaşadı ve ‘Nısf-ı Cihan‘ (Dünyanın Yarısı) olarak anılmaya başlandı. Öyle ki paralar bile bu cümle ile mühürlendi.

100 yıldan fazla süren bu parlak dönem, 1732’de Afganlıların İran’ı işgali ile sona erdi. Başkent, önce Şiraz’a sonra da Tahran’a taşındı.

İmam Meydanı, İsfahan
İmam Meydanı, İsfahan

Modern, düzenli, yemyeşil bu kent, şimdilerde 3,5 milyonun üzerindeki nüfusuyla İran’ın en büyük üçüncü büyük şehri. Güzel bulvarı, bakımlı parkları, kocaman yaşlı ağaçları, temiz caddeleri ile çölün ortasındaki bu yeşil vaha, bir serap gibi duruyor. Bu eski başkent, siyasi gücünü Tahran’a devretmiş olsa da tarihi ve kültürel açıdan ülkenin başkenti olmaya devam ediyor.

Coğrafi, mimari ve dini açıdan her dönem önemini koruyan şehir, günümüz kitle turizminin her yeri aynılaştırma etkisine maruz kalmadan gelişimini sürdürüyor. Modernleşme projeleriyle şehri tarihi mirası ve dokusunu yitirmeden gelişim sağlanmaya çalışılsa da kentin bazı bölümleri kontrolsüz büyüme ve gecekondulaşma ile bozulmuş durumda.

İsfahan, sadece tarihi yerleri ile değil aile, yaşam şekli ve farklı etnik toplulukların bir arada yaşayabildiği bir şehir olarak da geleneksel yapısını koruyor ve çok sayıda kültürü bünyesinde barındırıyor.

Isfahan-Colfa-Vank
Vank Katedrali, Colfa, Isfahan

Zayande Nehrinin güney kıyısında yer alan Yeni Colfa Mahallesinde Ermeniler yaşıyor. Osmanlılarla savaşlar esnasında Cağaloğlu Sinan Paşanın İran sınırına girmesinden önce, 1604 yılında Şah’ın emriyle Culfa şehri tamamen yıktırılıp, buradaki yaşayan Ermeniler İsfahan’a göç ettirilmiş.

Ticarette ileri seviyede olan ve ileride İsfahan kentinin ticari ve ekonomik yapısının gelişimine önemli katkı sağlayacak bu Ermeniler için, şehrin Güney batısında Colfa Mahallesi inşa edilmiş ve Çahar-Bağ Caddesi Si-o-Se pol Köprüsü vasıtasıyla bu mahalleye bağlanmış.

Şehirde bulunan etnik ve dini grupların daha da çeşitlenmesine sebep olan Ermeniler’e, Şah Abbas tarafından kendilerine, toprak satın alma, kendi idarecilerini tayin etme, dini merasimlerini özgürce yapabilme gibi bazı özel imtiyazlar tanınmış. Bu mahallede, başta Vank Katedrali olmak üzere 13 Hıristiyan kilisesi ve katedrali bulunuyor.

Sayıları gittikçe azalmış olan Yahudiler ise, şehrin eski mahallelerinin ortasında sinagogları bulunuyor. Şehirde yaşayan Ermeni ve Yahudi cemaatleri, ülkenin şeriat kanunları gölgesinde, hala geleneksel yöntemlerle şarap üretme iznine sahipler.

Şehirde halen küçük bir Zerdüşt cemaati bulunuyor, mabetleri olan Ateş Tapınağını gezmek ve ibadetlerini izlemek mümkün.

Imam-meydani-isfahan
İmam Meydanı, İsfahan, İran

Şehrin kalbi ise İmam Meydanı’nda atıyor. Çin’deki Tiananmen Meydan’ndan sonra, dünyanın en büyük ikinci meydanı olarak geçen İmam Meydanı, eski adıyla Meydan-ı Şah, İsfahan İslam mimarisinin en çarpıcı örneklerini bünyesinde barındırıyor.

Nakş-ı Cihan Meydanı olarak da bilinen Meydanın avlusundan, dışarıya dair herhangi bir bina veya yapı görünmüyor. Günbatımı ile birlikte şehrin her yanından insanlar bu meydana akın ediyor. Meydan’ın ortasındaki havuzun etrafı ve yeşil alanlar sofralarını alıp gelmiş İranlılarla dolup taşıyor. Şah döneminde Polo oyununun oynandığı meydan çevresinde faytonlar dolaşıyor, çocuklar top oynuyor.

Meydandaki insan trafiği ve renkliliği izlemek, İran hakkında yüzlerce kitap okumaya bedel. İranlıların, Batı’ya yöneldikleri kadar, dedelerinin mirasını da dağarcıklarında canlı tuttuklarını meydanı gezerken görmek mümkün. Ünlü şairleri Hafız ve Sadi’nin beyitleri, meydanda bir araya gelmiş gençlerin dudaklarından dökülen o beyitler, insanın kulağına müzik gibi geliyor. Terennüm edilen şiirlerin hâkim olduğu havayı teneffüs edebilme şansına sahip olmak insanı mest ediyor.

Seyh-Lutfullah-Cami-isfahan
Şeyh Lütfullah Camisi, İsfahan

İmam Meydanı’nı, İmam Camii, Şeyh Lütfullah Camii ve Ali Gapu Sarayı olmak üzere 3 önemli yapı süslüyor. 1611’de inşa edilen ve ibadete açık olan İmam Camii’nde çok güzel çini mozaikler ve değerli el yazmaları göze çarpıyor. Göz alıcı taçkapının yanında ise 42 metre yüksekliğinde 2 minare yükseliyor. Sadece iç kısımlar değil, tepeden tırnağa tüm cami, fırınlamış çinilerle süslenmiş ince bir mimari kimlik taşıyor.

Meydanın doğu tarafında yer alan Şeyh Lütfullah Camii, aslında bir kültür merkezi olarak yapılmış. Bir çok kısmı arabeski somutlaştıran arabesk bezemeli çinileri, kubbesi ve Safevi süslemesinin zenginliği ile dikkat çekiyor.

İmam Meydan’ının batısında Kraliyet Sarayı olarak bilinen Ali Gapu Sarayı, meydanda Şeyh Lütfullah Camisi’nin tam karşısında bulunuyor. Bizdeki Babıali’nin karşılığı olan Ali Gapu Sarayı, 6 katlı olup en ilgi çeken yeri ise, 18 ince ve zarif sütun üzerinde yükselen terası. Sarayın 6. katında ise, en iyi akustik ortamı yaratacak şekilde tasarlanmış müzik odası bulunuyor.

İmam Meydanı ve içerisinde bulunan İmam Camii, Şeyh Lütfullah Camii ve Ali Gapu Sarayı ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Yerleri Listesinde yer alıyor.

Siesepol-Koprusu
Siesepol Köprüsü

Zağros Dağlarından doğan ve İsfahan’ın içinden geçen Zayende Nehri, şehri bir vahaya dönüştürmüş. Bereketin kaynağı olan nehir meyve bahçelerini, hububat tarlalarını besliyor. Bu vahanın çevresinde ise böyle bir ziraat yapmak mümkün değil.

Zayende Nehri üzerinde bulunan ve bazılarının yaşı 400 yıl öncesine kadar uzanan 6 tarihi köprü bulunuyor. Bunlardan biri olan Siosepol Köprüsü, Floransa’nın en meşhur köprüsü, Arno Nehri üzerindeki, Ponte Vecchio kadar etkileyici.

1602 yılında inşa edilmiş ve Farsça 33 anlamına gelen Siosepol Köprüsü, sadece iki yakayı birleştirmekle kalmıyor, İmam Meydanı gibi, şehirde yaşayanlar için bir buluşma ve yaşam alanı özelliği taşıyor.

Köprü adını, kendisini ayakta tutan 33 sütundan alıyor. Araç trafiğine kapalı olan köprü, günbatımı sonrasında yanan ışıklarla birlikte karanlığın içinde etkileyici bir atmosfere bürünüyor.

Siesepol-Bridge-isfahan

Safevi hükümdarları tören ve şenlikleri seven hükümdarlardı. Bu tür etkinliklere ev sahipliği yapmış Çehel Sütün Sarayı, Şah Abbas döneminde yapına başlanan ve II. Şah Abbas tarafından tamamlanmış bir saray. Çehel Sütun Bağı’nın ortasında yer alan 20 sütunlu sarayın önündeki havuzda yansıyan 20 sütun görüntüsü nedeniyle 40 Sütun Sarayı olarak anılıyor.

Çehel Sütün Sarayı duvarlarını süsleyen 17. yüzyıl resimlerinde, ellerinde şarap kadehleriyle, dans eden rakkaseleri izleyen Safevi hükümdarlarının saray şölenlerini betimleyen işlemeleri görmek mümkün.

Isfahan-Bazaar-Bozurg
isfahan pazarı

Moğollar döneminde yaşamış ve 1.316 yılında ölmüş Ebu Abdullah adlı bir dervişin türbesi olan Manar Jonban (Sallanan Minareler), 17 metre yüksekliğinde 2 adet sallanan minareye sahip. Belli saatlerde, gösteriyi bekleyen izleyiciler için müezzin veya görevli bir genç çocuk tekbir sesleriyle zıplayarak minareyi sallıyorlar.

Tarihi 11. Yüzyıla kadar giden İsfahan Büyük Çarşısı (Bazar-e Bozurg) ise Ortadoğu’daki en eski ve büyük çarşılar arasında yer alıyor.



isfahan cuma camii

Şehircilik projeleri ile, felsefeyi, ideolojiyi, sanatın çeşitli dallarını, politika ve ekonomiyi etkilemiş şehir İsfahan, kendi adıyla anılan İsfahan Ekolunü yaratmış; ve düşüncenin felsefi boyutunda da olduğu gibi kentsel tasarım boyutunda da, insana verdiği önem nedeniyle Şarkın Rönesansı olarak nitelendirilmiştir.

Geçmişten günümüze taşınmış eserleriyle İsfahan, İran’ın kadim kültürüne şahit olunacak şehirlerin başında geliyor. İtalya’nın Floransa’sı, Türkiye’nin İstanbul’u, Irak’ın Bağdat’ı, Avusturya’nın Viyana’sı ne anlama geliyorsa; İran için İsfahan odur.

Geniş ağaçlıklı yolları, tertemiz sokakları, büyük güzel bahçeleri, sanat merkezleri, müzeler ile batılı görünüme sahip İsfahan, görkemli devirlerinin bütün haşmetini sunan camileri, medreseleri, kiliseleri, mescitleri ve pazarlarıyla Rönesans döneminden kalmış Şark’tır.

Şark diye bir yer varsa orası İsfahan’dır.

14 Yorumlar

  1. 2006 yılında İstanbul’dan Antalya’ya gelirken havaalanında uçağın rötar yapması nedeniyle tanıştığım küçük bir çocuklu genç bir aile, bir kaç gün sonra Antalya’da evimize ziyarete geldiler Hiç Türkçe bilmiyorlardı. Ben de Türkçeden başka bir dil bilmiyordum.

    Anlaşmaya çalıştık.7-8 ay sonra gönderdikleri mektupta beni sevdiklerini, daima görüşebilmek için İran’da Türkçe kursuna gittiğini bildiriyordu. Benim için Türkçe öğrenmeye çalışan bu kız benim kızım oldu. Eşi oğlum çocukları da torunum.. Türkiye ye geldikçe görüşmeye çalıştık..2016 Ekimde Tahran’a gittim. Orada tanıştığım herkes misafirperver, sıcak insanlar.. Tahran’a giderken herkes ne işin var diye tepki gösterdi.. İyi ki gitmişim.. Herkese tavsiye ederim..

  2. Yazı birçok hatayla dolu, hangi birisi düzeltilsin bilemedim.

    1- Safevilerin ülkeyi Osmanlı istilasından kurtardığını yazmışsınız. Şah İsmail yarenleriyle ta Erzincan’a kadar ilerlemişti, Osmanlı ülke güvenliğini sağlamak için Safevileri Tebriz’e kadar püskürtmüştür. Ardından Tebriz’den çekilmiştir Osmanlı. Buna istila mı deniyor?

    2- “Cağaloğlu Sinan Paşanın İran sınırına girmesinden önce, 1604 yılında Şah’ın emriyle Culfa şehri tamamen yıktırılıp, buradaki yaşayan Ermeniler İsfahan’a göç ettirilmiş.” demişsiniz.
    Ermenilerin İsfahan’a yerleştirilmesi Şah Abbas zamanında gerçekleşen bir olay. Şah Abbas şehirdeki ticaret gelişsin diye böyle bir zorunlu göç politikası izlemişltir.

    3-Safevi döneminde ülkede barışın hakim kılındığını yazmışsınız. Bu dönemde İran halkı zorla Şiileştirilmiş, mezhep değişikliğini kabul etmeyen halk katliama maruz kalmıştır.
    Bknz. The failure of political Islam. Olivier Roy, Carol Volk, p. 170.
    The Cambridge illustrated history of the Islamic world. Francis Robinson, p. 72.

  3. 27 Eylül 6 Ekim’de İran’daydım. Turumuzun adı kadın gözüyle İran’dı. Âzerî rehberimiz kadındı ve mükemmel Türkiye Türkçesi konuşuyordu. Onun rehberliğinde Tebriz, Tahran, Kaşhan, İsfahan, Yezd, Pasargadae, Persepolis, Nakşı Rüstem ve Şiraz’ı gezdik. Mükemmel bir geziydi, çok etkilendim. Seneye İran’ın güneyine de gitmeyi düşünüyorum.

  4. İran’a gitmeden çok tedirgindim. Fakat gittikten sonra keşke daha önce gelseymişim diye iç geçirdım. Tahran için bişi diyemem ama Kaşhan hele İsfahan ve Şiraz muhakkak görülmeli. Her yer açık hava müzesi gibi adeta.

    Özellikle İsfahan. Çarşıları, geleneksel mimarinin izlerini taşıyan camileri, insanların cana yakınlığı yardımseverliği, oldukça ucuz olması cezbedici. Bu yıl tekrar gidicem inşallah.

  5. Kesinlikle evet, Floransa 🙂 İsfahan’ı gezerken eğer bir İslam Rönesansı olmuş olsa merkezi İsfahan olurdu diye düşündüm.

  6. Merhaba Kemal Bey,
    İran’a olan ilgim Farsça ve edebiyat ile başladı. Farsça kursuna gittim ama devam ettiremedim. Sonra İran gezisi üzerine araştırmalar yapıp, gezi planları yaptım ama gidemedim. Sözün özü; İran ruhuma yakın ama bana hep uzak kaldı.

  7. Sevgili Kemal, bir filozof-tarihci Arnold Tonybee’nin tespitine göre, durduğu yerde medeniyet üreten üç büyük tarihli millet varmış; bunaların biri Çin, biri Hint ve biri de Fars İran Medeniyeti.

  8. Merhaba, sizinle hemen hemen aynı dönemlerde İran’ı gezmişiz.Yazılarınızı okudum oldukça aydınlatıcı. Tarihi açıdan son derece zengin olan bu ülke ne yazık ki gereksiz korkutmalarla insanların seyahat etmekten çekindikleri bir yer olmuş.

    Şunu açıklıkla tekrar belirtmem lazım; biz 2 kadın 10 gün boyunca kendi ülkemizden çok daha güveli bir şekilde gezdik İran’ı. Bunu her kes yapabilir ve üstelikte çok ucuz bir ülke. Gezi yazılarınızı yeni keşfettim bundan böyle sizi adım adım takip edicem, çünkü gezmek kuş olup uçmak gibi. Ben şimdididen başka semaların hayalini kurmaktayım 🙂 Bizim gözümüzle İran’ı merak edip bir göz atarsanız sevinirim. Selamlar

    • Seyahat etmek öne yargıları kırar derler, hakikaten de öyle. Ben çok uzun yıllardır iran hakkında araştırmalar yapıyor ve ne bulduysam okuyordum. Dolayısı ile gitmeden aslında iyi bir bilgi birikimine sahiptim. Buna rağmen İran beni yine şaşırttı.

      Ben misafirperverliğinin ve uzun yıllardır süregelen İslam Devrimi sonrası; kültürün biraz erozyona uğrayacağı düşünürdüm. Yanıldım. İnsanları çok sıcak, bilgili ve kültürlü ve hatta entellektüel Ena zından benim evlerinde kaldıklarım, seyajatimde bana eşlik edenler öyleydi. Açık fikirli ve modern insanlardı.

      Eğer bir gün orada devrim zamanını tamamlayıp da giderse, karşımızda kendi rönasansını çoktan yaşamış bir millet ile karşılaşacağız.

  9. Bu yaz İran’a gider miyim gitmezmiyim diye düşünüp, İran hakkında araştırma yaparken buldum yazılarınızı. Galiba gideceğim 🙂

  10. Geçen yazın eşimle birlikte gitmiştik. Aslına bakarsanız bize bir arkadaşımızın ısrarlı tavsiyeleri neticesinde görmeye karar vermiştik. Öncesinde İran aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Özellikle eşim ürkerek, çekşinerek kabul etti.

    Ne kadar yanıldığımızı döndükten sonra anladık. hayran kaldık, çok güzel zaman geçirdik, çok güzel arkadaşlar edindik, hem de kısa süren birkaç günlük zamanda oldu bunlar. İran aslında siyasal oalrak beğenmediğimiz bir yer ancak, bu doğal ve tarihi güzelliklerini gölgelemiyor.

  11. Nefis bir yazı olmuş Kemalcim. İran kapı komşumuz ama gezmek için pek tercih ettiğimiz bir yer değil gibi. Etrafımda İran’a gidip gelen hiş kimse yok. Şimdi ise ben iran’ı ve özellikle de İsfahan’ı görmek istiyorum. Eline sağlık!

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz