Zayende Nehri’nin verimli vadisinde kurulmuş olan ve ardında Zağros Dağları uzanan İran kenti İsfahan, altın çağını, İran İmparatorluğunu birleştiren, Safevi Hanedanlığının başkentini 1598 yılında kuzey batıdaki Kazvin şehrinden buraya taşıyan Şah Abbas döneminde yaşamış. Bu dönemde İpek Yolu ticaret kentlerinden biri olan olarak coğrafi öneme sahip olan İsfahan, mimari ve dini açıdan da çok gelişerek, devrin en büyük kentleri arasında yer aldı.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan İmam Meydanı, 163 metre genişliği ve 513 metre uzunluğuyla dünyanın en büyük meydanları arasında geçiyor. Nakş-ı Cihan olarak da adlandırılan meydanda çok sayıda etkileyici İslam mimarisi eserleri de bulunuyor.

Sheikh-Lotfollah-mosque

Bunlardan biri olan ve meydanın doğu tarafında yer alan Şeyh Lütfullah Camii, etkileyici mimarisi ile dikkat çekiyor. Aslında bir kültür merkezi olarak yapılan caminin inşasına 1603 yılında başlanmış ve 1618 yılında tamamlanmış. Caminin mimarı olan Şah Abbası’ın Mimar Başı Şeyh Bahai, aynı zamanda bir bilim adamı, filozof, matematikçi, astronom ve şairdi.

Şeyh Lütfullah Camii, İsfahan

Şeyh Lütfullah Camii, bir çok kısmı arabeski somutlaştıran arabesk bezemeli çinileri, kubbesi ve Safevi süslemesinin zenginliği ile dikkat çekiyor. Şah Abbas’ın nakkaşı olan Rıza Abbasi’nin süslemelerinde, çiçekler, kuşlar ve hayvan figürleri göze çarpıyor.

Malta

Sarayla arasında bulunan alt geçitten çadorlarını giymeye gerek kalmadan Şah’ın kızları eğitim almaya geçermiş. İsfahan’da, 11-19 yüzyıllardan kalan çok sayıdaki etkileyici İslam mimarisi örnekleri görülebilir.

Şeyh Lütfullah Camii, İmam Meydanı ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.

2 Yorumlar

  1. İran,mistizmini mimariye yansıtabilmiş bir ülke olmak dışında,medeniyetiyle de benim büyülendiğim bir ülke.Özellikle İsfahan ve Şiraz’ı ölmeden önce görmeyi çok isterdim.

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz