Bazı yerler vardır; kartpostallarda, belgesellerde onu kaç defa görmüş olduğunuzun bir önemi yoktur. Göz göze geldiğinizde beklentilerinizi aşan bir heyecanı yaşatırlar. Antik Kent Petra, benim için işte öyle bir antik şehir. Dünyada daha önce gördüğüm hiç bir yere benzemiyordu.
Bir kanyonda gizlenmiş̧ Petra kentin duvarları arasında dolaşırken ona hayran kalmamak mümkün değil. Gizemi, renkleri, hissettirdikleriyle şaşırttı beni, kendine hayran bıraktırdı. Güneşin açısına göre rengi pembe, kırmızı, turuncu ve sarıya dönüşen kayalıkları, Nebatiler öyle güzel şekillendirmişlerdir ki Şair John William Burgon, burası için ‘Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir’ ifadesini kullanmış.
Petra’nın Ürdün’deki en güzel ve en ünlü yer olduğu söyleniyor. Akabe’nin 133 km kuzeyinde ve Amman’ın yaklaşık 262 km güneyindeki Petra 2000 yıldan uzun bir süre önce Güney Ürdün’e yerleşen Nebatilerin mirası olarak ayakta duruyor.
Aynı zamanda bir UNESCO dünya mirası alanı ve dünyanın dört bir yanındaki turistleri sürekli büyüleyen ‘Yeni 7 Dünya Harikasından’ biri. Zarif kültürü, muhteşem mimarisi, su kanallarının ve barajların dahiyane kompleksi son derece dikkat çekici özellikleri.
Mezarları, binaları, mezarlık salonları, tapınakları, sütunlu sokakları, kemerli kapıları ve hatta hamamları içeren 800’den fazla anıtın bulunduğu nefes kesen Petra, Roma İmparatorluğu döneminde bile her zaman güzel bir yer oldu.
Nebatilerin Kayıp Kenti: Petra
Dünyanın en seçkin antik yerlerinden birinin Ürdün’deki Petra olduğunu inkâr etmek çok zor. Gizem ve cazibeyle dolu bu gül-kırmızısı, kaya oymalı şehrin görkemiyle yarışabilecek hiçbir şey yok. Birçok ziyaretçi şehrin gerçekten huşu uyandırmak ve giren herkesi hayrete düşürmek için tasarlandığına yemin edebilir.
Dünyanın en gizemli kentlerinden Petra, tarih ırmağının hırçın dalgaları arasında kaybolup gitmeden önce, Nebati Krallığının başkentiydi. Sıra dışı bir halk olan Nebatiler, köken olarak göçebe kabilelerdi. Buraya Arap yarımadasından geldiler, ticaret yollarını kontrol etmeleriyle tanındırlar.
MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında burada muhteşem bir kent kurdular ve onu geniş̧ bir ticaret krallığının merkezi yaptılar. Gazze’den Şam’a, Kızıldeniz’den İran Körfezine kadar önemli bir ticaret kavşak noktasında olan bu kervan şehri, Arabistan, Mısır, Suriye, Hindistan Yunan ve Roma’yı birbirine bağlıyordu.
Nebatiler burada batıda Romalılar ve Helenistik dönem Yunanlılarıyla ve doğuda Perslerle ticaret yapıyordu. Nebatilerin şöhreti, dönemlerinde dünyanın en zenginleri olmasından geliyor. Tütsü ve baharat ticaretinde o kadar maharet kazandılar ki Çin’den ve Hindistan’dan getirilen baharatlar, tütsüler, yağ ve parfümler buradan da dünyanın dört bir yanına sevk ediliyordu.
Değerli yükler taşıyan uzun kervanları Arabistan’dan Akdeniz’e ulaştırıyorlardı. Ticaret sayesinde çok zengin ve nüfuzlu hale geldiler.
Son Nebati Kralı II. Rabbel’in Romalılara yenilmesine sonra Nebati Krallığı, MS. 106 yılında Roma İmparatorluğuna ilhak edildi. Bu bölgeye Hıristiyanlık 4. yüzyılda geldi, Müslümanlar ise 7. yüzyılda. On ikinci yüzyılda kısa bir süre Haçlıların egemenliğine girdi.
MS 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı gözden düşen Petra, zaman içerisinde unutulup gitti. Nebatiler ise ardında bu kayıp kenti bırakarak yeryüzünden silindiler.
Nebatilerin Kayıp Şehri
Kayıp bir antik kentin söylentilerinin peşinden, 1812’de buraya gelen İsviçreli gözü pek kaşif Johann Burckhardt tarafından tekrar keşfedilinceye kadar Petra, sadece göçebe Arapların bildiği kayıp bir şehirdi.
Bin yıldan fazla kayıp şehir olarak kalan Petra harabelerinin görkemine tanıklık eden ilk batılı gezginler 19. yüzyılda gelmeye başladı. Bugün Peru’da yer alan Machu Picchu ile kardeş şehir olan Petra, 6 Aralık 1985 tarihinde UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edildi. Bugün buraya ‘Wadi Musa‘ adı veriliyor.
Gül kırmızısı Petra’da çekilen filmler dünya sinema tarihinde önemli yere sahip. Indiana Jones Son Macera filmi de Petra’da geçiyor. Bu nedenle Nebatilerin başkenti 2007’de Dünya’nın Yeni 7 Harikasından biri olarak seçildiğinde çoktan Ürdün’ün en bilinen simgesiydi. Petra tek başına Ürdün turizm gelirlerinin yüzde 82’sini üretiyor.
Petra Arkeoloji Parkı sadece antik kent Petra’yı değil paha biçilmez anıtları da içeriyor ve parkın tamamı egzotik doğu ürünlerini Mısır, Yunan ve Roma imparatorluklarına taşıyan dik duvarlı eski kervan yollarıyla dolu kanyonlardan oluşuyor.
2200 yıllık bu antik kent, kayaların rengi nedeniyle Rose City olarak da biliniyor. Petra’da atılan her adım, dönülen her köşe, izlenilen her patika sizi yeni bir kaya mezarına ya da kült merkezine götürüyor.
Her yer sürprizlerle dolu; zaman zaman mimariye hayran bıraktırıyor; zaman böylesi bir medeniyetin nasıl olup da ansızın, geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolduğunu meraklanmaya itiyor.
Kumtaşından oluşan kaya bloklarına oyulmuş, tapınaklar, amfi tiyatro, mezarlar ve rölyeflerin her biri hayranlık uyandırıcı türden. Yaklaşık 100 kilometre kare alana yayılan Petra’yı hakkıyla gezmek, için dört beş günü gözden çıkarmak gerekiyor.
Bir günde ise sadece nasıl bir yer olduğu hakkında bir kanıya sahip olunur. Bu görkemli kanyon, deve veya atların sırtında yada faytonlarla gezilebiliyor. Mekânın ruhunu hissetmek için en iyisi yürümek.
The Siq
Burası Ürdün’ün Güney Çölünün çorak topraklarındaki Petra Arkeolojik Parkı’nın sadece başlangıç noktası. Dar yarıklar ve yüksek kayalıklar arasında ilerleyen bir yol olan The Siq, 1,2 kilometrelik bir geçit. Bir zamanlar gezginler, tüccarlar, hacılar ve deve kervanları bu dar geçitten geçerek şehre giriyorlardı.
Depremlerle ayrılmış kum taşı kayalıklarının, yüzyıllarca süren su taşkınlarıyla oyulmasıyla meydana gelen The Siq, yer yer 5 metre genişliğe, 91-182 metreye varan yüksekliğe ulaşıyor. Şaşırtıcı renklerde ve güzellikteki kaya kütleleriyle çevrili.
Kanyon içerisinde ilerleyen yolun duvarları gün ışığında sanki ebru sanatından çıkmış gibi görünüyor. Aralıklarla duvarlarında yer alan rölyefler ve süslemeler gelen kafileleri karşılıyordu. Bunlardan en ünlüsü karşılıklı yürüyen 2 deve ve onların önündeki insan figürü olan Camel Caravan Relief.
Sofistike su taşıma sitemi
The Siq’e hemen giriş kısmında, sıra dışı bir sistemler deneyen Nebatilerin inşa ettiği bir baraj bulunuyor. Bu baraj, yıkıcı su baskınlarını engellemek için hazırlanmış karmaşık bir mühendislik harikası. 2000 yıl öncesi insanları için sıra dışı görülen, hayret bırakıcı su mühendisliği ile Petra kentini taşkından koruyan baraj ve tünel, aslında devasa bir su yönetim sisteminin bir parçasıydı sadece.
Kayaların içerisine açılan 4,8 m genişlik, 8 m yükseklikteki 30 metre uzunluğundaki Mudhlim Tüneli ve karmaşık bir bent sistemiyle, sel suları bir boğaza aktarılıyor ve böylece Siq ve El-Hazne’nin yıkıcı su baskınlarından korunması sağlanıyordu.
Çölün ortamında su ihtiyacını kontrol etmenin öneminin farkında olan Nebatiler, şehrin farklı noktalarında 20’den fazla sarnıç yaparak, uzaklarda bulunan su kaynaklarını bu kalabalık şehre ulaştırmayı başarmışlardı.
Siq’in duvarlarında açılan boru sistemiyle, sarnıçlarda biriken sular şehre taşındı. Kumtaşı kayalıkları suyu emen özellikte olduğundan, kaybı önlemek için kanalları seramik ile kaplamışlardı. Böylece yağmurun az olduğu, sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu çöl ortamında sürekli bir su kaynağına sahiptiler.
Petra’dayken kaçırmamanız gereken alanlardan biri olan ünlü El-Hazne Anıtı’nın kentin kanyonunun karşısına açılan karmaşık cephesi güneşte parlıyor.
El-Hazne
The Siq geçidinin sonunda Petra’nın en muhteşem yapısı çıkar karşınıza; El-Hazne. Siq’den yürüyerek kente girenler bu muhteşem yapıyla karşılaştıklarında Nebatilerin zenginliğini ve nüfuzunu kavrardı. Hollywood filmleri ile ölümsüzleştirilen Petra’nın en ünlü yapısı yaklaşık 20 yüzyıl önce kayaların içinde inşa edildi.
Petra’daki kalıntılardan hiç biri El-Hazne kadar göz alıcı değil. Büyük sütunlu girişi ve oymaları ile ziyaretçileri kendine hayran bırakan bu görkemli bir yapı, 39 metre yüksekliğinde, 25 metre genişliğinde. Gül kurusu rengindeki yekpare kayaların, en yukarıdan aşağıya doğru senelerce oyulmasıyla bu zarif eser yaratılmış.
El Hazne’deki figürler Nebatilerin geleneksel mimarisinden çok farklı. Erken dönemde Nebatiler tanrılarını genelde kare taş, kutsal meteorlar, taş bloklar, bazen de şematik göz ve burun ile simgeliyorlardı. Oysa El-Hazne’nin gösterişli ön cephesi Nebati, Yunan, Pagan ve Mısır kültürünün tanrısal figürleri, hayvanlar ve çiçeklerle süslü.
Yunan mitolojisindeki büyük kadın savaşçılar Amazonlar, merkezde Mısır tanrısı İsis’in tacı ve hemen onun altında da Medusa başı bulunuyor. Ticaretle Batı Akdeniz’de dolaşan Pagan Nebatiler farklı kültürlerden etkilenerek, onların sanat tarzları ve inançlarını birleştirdiler.
El Hazne’nin sonrasında dar derin vadi, geniş bir havzaya açılıyor ve burada mezarların, anıtların sayısı artıyor. Eski el yazmalarında Yunanca Taş anlamına gelen, bir zamanların kayıp antik başkenti Petra hakkında kalan tek ipuçları bunlar. Bir tapınak, bir amfi tiyatro ve düzinelerce mezarın bulunduğu kayıp uygarlığın kalıntıları bu bölgeye dağılmış.
Roman Amfitiyatro
Petra’nın en çok bilinen etkileyici kalıntılarından Amfitiyatro, Helenistik mimari ile 1. yüzyılda yapılmış ve 7.000 kişiyi ağırlayacak kapasitede. Tamamen kayaların içerisine oyulmuş tiyatro 363 yılında geçirdiği depremden oldukça etkilenmiş. Tadilat gören tiyatro şimdi mühürlü olarak duruyor.
Royal Tombs
Roma Tiyatrosu’nun karşısında, El-Hazne’nin kuzeyindeki büyük bir kayalıkta 5 adet devasa mezar cephesi yer alıyor. Royal Tombs olarak adlandırılan kraliyet mezarları, diğer anıt mezarlara oranla daha büyük ve görkemli.
Mezarlardan ilki sonraları Bizans kilisesi olarak kullanılan Urn Tomb, ikincisi renkli kumtaşı kayalarıyla dikkat çeken Silk Tomb, üçüncüsü Nero’nun Altın Saray’ından esinlenen ve yarım kalmış Corinthian Tomb, dördüncüsü Roma sarayı görünümünde inşa edilen Palace Tomb, beşincisi Roma valisi Sextus Florentinos için yapılan Sextus Florentinus Tomb‘dur. Her biri tek tek incelenmeyi hak edecek güzellikte.
Roma Yolu
Antik tiyatrodan sonra ise şehrin merkezi sayılan, Colonnaded Street olarak adlandırılan sütunlu yol The Arched Gate kapısına kadar uzuyor.
Helen mitolojisine dayanan mimariyle kayaya oyulmuş heykellerle bezenmiş, halka açık, çeşmeden geriye kalanların olduğu The Nymphaeum, buradaki tek ağacın gölgesinde yatıyor. Sağ tarafta Bizans Kilisesi ve Winged Lion Temple görülür.
The Nymphaeum’un hemen sonrasında başlayan 6 metre genişliğindeki Colonnaded Street, hareketli kalabalıkların bu ticaret şehrinin merkezine aktığı bir caddeydi. Ne yazık ki MS 363 yılındaki deprem, cadde boyunca dikilmiş sütunları yerle bir etmiş. Cadde boyunca, baharat ve tekstil ürünleri satan pazar yeri kalıntıları hala görülebiliyor.
The Colonnaded Street, klasik Roma şehirlerinde olduğu kemerli yapı The Arched Gate ile son buluyor. Burası aynı zamanda seremonilerin yapıldığı, en kutsal tapınak olan Qasr Al-Bint Temple’a giden bir kapıydı.
Qasr Al-Bint
Petra’nın en önemli tapınağı Qasr el-Bint, Petra Antik kentinin sonunda yer alıyor. Orijinalinde büyük ahşap kapılardan girilen, üç kemerli yapı Greko-Romen mimarisi ile yapılmış. Farklı kültürlerin karışımı ilginç geometrik motiflerle süslenmiş yapıdan geriye kalanlar ne yazık ki pek iyi durumda değil.
Yine de 2000 yıl dan eski bu tapınağın duvarlarında Nebati sıvasıyla iyi korunmuş parlak ve canlı resimler hala görülebiliyor.
El-Deir Manastırı
Petra’nın kayalara oyularak yapılmış en büyük yapısı El-Deir Manastırı, MÖ 1. yüzyılda yapılmış. Kırk yedi metre genişliğinde, 40 metre yüksekliğindeki El-Deir, bir zamanlar putperest Nebatilerin önemli bir tapınağıydı.
Ürdün’deki bilinen en eski tapınma yerlerinden biri olan, müthiş ayrıntılı mozaiklerle bezeli Manastıra ulaşmak için 800 merdivenlik bir tepenin zirvesine çıkmak gerekiyor.
Arkeologlar burada 152 tomardan oluşan bir yığın bulundu ve bu tomarlardan Bizans donemi Petra’sındaki günlük yaşam hakkında ayrıntılı bilgiler elde edildi.
Hıristiyanlığın geldiği 4. yüzyıla kadar burada Nebati tanrıları Dushara, al-Uzza’ya kurbanlar sundular. Burası Petra’yı yukarıdan görmek için en güzel yerlerden birisi.
Çöl sıcağının bunaltan havasına inat edenlere Petra bütün zenginliklerini sunuyor. Petra’da 800’den fazla anıt, mezar, sunak, tapınak ve yapılar bulunuyor. Petra’nın en yüksek yeri Jabal Haroun’da (Harun Dağı) yer alan, Musa peygamberin kardeşi Harun’a ait olduğu söylenen bir mozole yer alıyor. Buraya çıkmak için 4 saat ayırmak gerekiyor.
Bu kayıp kent, yaya olarak gezilebildiği gibi at, deve, eşek ve faytonla da gezilebiliyor. Vadinin başlangıcında, yeni Petra şehri kurulmuş ve bu şehirde her şey turizme odaklı.
Günümüzde her gün turist akımıyla karşılaşan şehri tam anlamıyla hakkıyla ziyaret etmek günler alacağı için daha hızlı bir turu size ancak develer, eşekler ve at arabaları sağlayabiliyor.
Petra’yı gezerken yorulduğunuzda hemen kiralayabileceğiniz bir binek hayvanı bulmak çok kolay. Ancak pazarlık etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu binek hayvanlarını size sağlayacak olan Bedeviler binlerce yıldır bu kanyonların derinliklerinde yaşıyor, hayvancılıkla geçiniyorlar. Kendilerine özgü giyimleri ve görünümleriyle oldukça ilgi çekiciler. Aslen inanması güç derecede zengin bir kültüre sahip olan Bedevileri çıplak gözle görmek için Petra doğru bir yer.
Kadim kavimlere ait şehirler her zaman ilgimi cezbetmiştir. Petra Antik Şehrinin harabelerini gezerken, gördüğüm her şey beni hayretler içerisinde bıraktı, derin düşüncelere yönlendirdi. Şehrin gerçek öyküsünü anlamak için uzun araştırmalara itti. Zamana esir olan çağdaşlarının aksine, kayalara oyulmuş ve farklı din, dil ve kültürleri birleştirmiş Petra, zamana karşı direniyor.
Ürdün, Türk vatandaşlarından vize istemeyen bir ülke. Ürdün’e ulaştığımızda toplu taşıma genellikle çok ucuza geliyor ve çoğu insan İngilizce konuşuyor veya konuşan birini tanıyor. Türk Hava Yolları, haftada 3 defa İstanbul-Akabe arası karşılıklı seferler düzenliyor. Akabe‘den Petra’ya ulaşım 2 saat sürüyor.
Şiddetin, yoksulluğun ve yoksunluğun gölgesinde kaybolup giden şehirlere inat, bu kayıp şehrin sokaklarında sesler yankılanıyor; Petra, gelen misafirlerini kucaklıyor.
Çıkarılan çanak çömlek ve kaseleri halkları 20-40 Dinara satıyorlar viasat kanalında izlemiştim. Tarihlerini el birliğiyle satıyorlar Nebatiler. Resmen yağma ediyorlar.
Nebatiler öyle bir anda ortadan yok olmadı. Arkeolojik olarak kanıtı yok. Yok semudmuş yok bilmem neymiş geçiniz bunları. Nebatiler ticaret yolları değişince ekonomik açıdan dara düştüler ve şehri organize bir şekilde terk ettiler. Bunun arkeolojik kanıtları mevcut. Şehrin terk edilmesi de MS 4. yüzyıla gerçekleşiyor. Eğer Allah Nebatileri yok etseydi Al-Uzza, Dushara gibi putların tapınakları sapa sağlam ayakta kalamazdı.
Kuranı bir oku öyle yorum yap. Bak bakalım helakları nasıl gerçekleşmiş. Putlar kalmazdı diyor ya. Kuranı okumadığın o kadar belli ki.
Bu anlatılanlar ne yalan nede hikaye araştıran kişi senelerini bu işe adamış profesör ve yanında’da Mekkenin müftüsü ve Kabe’nin imamı boş kafaların hiç bir zaman gerçekleri görmek gibi bir arzuları olmadı sanırım’da olmayacak zaten gerçekleri anlamak gibi merakları olsaydı inandıkları dini kullanıp yalan iftira kir atmak çalıp çırpılan paraları yapılan haksız kazanç servet ve hortumlamaları tüm yandaşlar çoluk çocuk yirmi idi bu serveti evet yerlerdi çünkü onlar için cennet cehennem diye bir yer yok bakın camilerde imamlar ne diyor sizi idare eden devlet yöneticisi olanlara ne olursa olsun itaat edin yahu bu nasıl bir din anlayışı anlayan beri gelsin.
Peygamber efendimi a.s. birgün oradan ashabıyla geçerken hz. Salih’i hatırlamış. Kendisinin ona çok benzediğini dile getirmş. Ashabına da hızla oradan uzaklaşmak istediğini onların semut kavmi oldunu ve yok olduklarını dile getirmiş. Kuran’da onlardan kimsenin kurtulmayacağı yazıyor. Allah günahlamızı affetsin
Bu olay Petra’da değil sanırım Medain Salih’de. Medine’nin 200km civarında. Salih as devesinin çıktığı yer. Burası orası değil sanırım.
Hicri 107 yılından önce inşa edilmiş tüm camilerin Petra’ya dönük olması Hz. Muhammed’in doğum yerinin burası olduğu yönündeki iddiaların dayanaklarından sadece biri.
Kesinlikle… youtube …Was Petra the historical Mecca? (Dan Gibson documantary) adlı video izledim.
Camiler Petra’ya dönük değil Kabe’ye dönüktür. Sanki koordinat olarak ölçmüşsünüz burada yazıyorsunuz. Camiye gitmezler, dinle alakalı yok burada ahkam kesmiyorlar mı işte bu çok komik.
Büşra acaba hz. peygamber Semut kavmi zamanında yaşıyor’muydun semut helakıyla Muhammedin arasında yüzlerce yıl hatta asırlar var.
Öyle zannediyorum ki Petra; medeniyetinin aniden yok oluşu ve kayalara oyulan şehir olması ayrıca putperest olduklarıda bilindiğine göre yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kendilerine Salih peygamberin (a.s) gönderildiği Semud kavmi. Diğer ismiyle Ashab-ı Hicr. Kendi araştırmam olduğundan kesin diyemesem de deliller Semud kavmini işaret ediyor. Araştırmaya değer.
iki sene Amman’da yaşadım. Fırsat buldukça defalarca gittim. İnsanların gerçekten görmesi gereken nadide bir yer. Ayrıca gitmek isteyen arkadaşlara tavsiyem Vadi Rum, Akabe, Al QARAK’ta Selahattin Eyyubi hazretlerinin yaptırmış olduğu müthiş kale. Eski Amman. AL Qatrana’da Osmanlı’dan kalma tarihi tren garı ve aynı yerde kale. Ayrıca Osmanlı şehitliği. Amman merkezdeki lezzet İstanbul Restoran’a uğramanızı tavsiye ederim..
Oradaki değerli reçinenin ismi nedir?
Bir defa gittim, gorulmeye deger bir yer
Ceraş ve Ölüdeniz Nebo Dağı muhteşem… Güneş ışıgının renklerle dansı Petra…
KEŞKE BİR DAHA GİDEBILSEM, ÇOK ETKİLEYICIYDI..
2 defa gittim yine gitmek isterim.
Petra Kaya anlamında ve önemini en çok Nebati tanrıları Dushara ve al-Uzza için yapılmış olan girişteki tapınak ve kurban seronomilerden alır. Her ne hikmetse kayıp kentler hikayesi geldiği zaman farklı anlamlar yüklemeye bayılırız. Semud kavmi veya helak sözcükleri bunlardan bir kısmı!
Doğa olaylarına hiç bakmaz, ticaretin yönünün değişim süreçlerini araştırmaz öğrendiğimiz bir kaç kelimeyle Allah’a karşı geldikleri için yerle bir olduklarını söyleriz, çünkü araştırmaya gerek duymayız işin içine cinselliği yapıştırır, depremleri, volkanları hatırlamadan helal kelimesini yapıştırır öyle sıvışırız!
2400 sene önce çöl felaket sıcaktı ve Nebatiler kendilerini hem çöl sıcaklarından hemde düşmanlarından korunmak için bu muhteşem vadiyi keşfedip burayı seçtiler, sonra omları koruması için Nebati tanrıları Dushara, al-Uzza ‘yı yarattılar ve bunu çok akkılı bir şekilde tapınağa çevirdiler. Yılın bellirli aylarında törenler ve kurbanlar, adaklar adamaya başladılar. Komşu devletlerin bu bölgeyi (tapınak) dini amaçlı ziyaretleri sayesinde hızlı bir şekilde nufüs artışı sonucu ticareti ellerinde tutmaya ve bunu ta Hindistan ve Çin’e kadar taşımaya başladılar.
Artık kaya şehir yani Petra bilinen dünyanın en iyi ticaret merkezi bir de tapınak ve hac merkezi olmaya başlamıştı bile. Tacirler başka memleketlerden getirdikleri tütsüleri, parfumleri ve Çin’den getirilen pirinci panayırlarda pazarlarda satıyor ve büyük paralar kazanıyordu. Nebatiler sürekli yükselişteydiler. Hem dini hem ticari olarak. Devamı gelecek..
Televizyonda işlenmeli ve herkes bu konuda bilgilendirilmeli
100 % katılıyorum. Romalılar o bölgeyi işgal etmeseydi, belki terk etmiyeceklerdi. Çünkü ticaretle geçinen bir halktı. Bugün amerikada yaşayan zengin yahudiler kendilerini nebati ırkından sayarlar. Bazıları da Hazarlıyız derler.
Tahminim Hz. Muhammed de bu bölgede yaşamış. Hem tüccar, hem de akıllı. Aklıda ancak okuyarak geliştirirsin. Atatürk gibi.
muhteşem bir o kadar ürkütücü bir yer… çok güzel bir yazı okudum hızlıca ama tekrar okuyacağım; 2saatlik geçişler 4saatlik tırmanışlar ve çöl sıcağı:( çok isterdim gidip gezmeyi oturup bir köşede orasıyla ilgili yazıları hikayeleri okumayı ama çıcuksuz olmak şart burada:(
dünyanın yedi harikasından biri olduğu kesin mi? keops piramidi hariç diğerleri yokolmamışmıydı?
Dünyanın “yeni” 7 harikası listesinde.
2009 yılında giriş 90 dolar civarindaydi fakat oraya kadar gidip görmemek olmazdı :/
Güzel bir yer..
Merhaba, bizde haftaya Petra’ya tursuz gideceğiz. Çok güzel ve açıklayıcı bilgiler vermişsiniz gezinize dair, ancak; havaalanından Petra’ya sürekli ulaşım var mı? Orada nelere dikkat etmemiz gerekli bunlardan bahsetmemişsiniz? Merak ettiğimiz konuları size sormak istedik. Mesela Petra by Night etkinliğine katıldınız mı? Bunun için nereden bilet almak gerekiyor? Petra’ya giriş ücreti ne kadar? Biz petra ya yürüyüş mesafesinde bir otelde konaklama yapacağız. Kızıldeniz’de günbatımını da seyretmek istiyoruz, ulaşım ne şekilde yapılabiliyor, kolay mı? Orada İngilizce bilenlerin oranı ne? gibi gibi. 🙂 Sorularımızı cevaplayabilirseniz çok memnun oluruz. Şimdiden çok teşekkürler.
Petra by Night: https://yoldaolmak.com/petra-by-night.html
Aqabe havalimanından direkt Petra’ya seferler var mı bilmiyorum. Öncelikle Akabe’ye gitmeniz gerekiyor muhtemelen. Bile fiyatı yukarıdaki yazıda belirtmiştim, bileti de Petra girişindeki bilet gişesinden alacaksınız. Petra giriş ücreti de 50 JDinar.
Petra ile ilgili deiğer yazılar: https://yoldaolmak.com/ulkeler/ortadogu/urdun/petra
Kızıldeniz Akabe’de ve Petra-Akabe arası 2-3 saat. Akabe’de kalmanız gerekiyor.
Gün batımı izlemek için en iyi yer: https://yoldaolmak.com/kizildenizde-gun-batimi-akabe-urdun.html
Burası beach club, yüzmek, şnorkelle dalmak için de ideal, 1 gününüzü burada geçirebilirsiniz.
Petra’dan Akabe’ye gün içerisinde otobüsler var. Gayet iyi İngilizce konuşuyorlar.
Yorumları okudum, çoğu arkadaş Ürdün’ü ziyaret etmeyi istiyor. Yalnız nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Size Evliya Çelebi Programını öneriyorum. Programa kayıt kaptıran herkes Ürdün’ü baştan sona gezme firsatı buluyor. Hem de bedava… evliyacelebiprogrami.com yada facebook.com/evliyacelebiprogrami ziyaret et detayları öğren.
Ne güzel bir şehir, ne büyük bir deneyim, ne hoş bir maceradır Petra ziyareti. Masla gibi, olağan dışı ancak gerçeğin ve tarihin ta kendisi Dünya tarihinin en özel miraslarından.