Ürdün‘ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki bölgesinde yer alan antik kent Petra, bugün, dünyanın en büyük ve en önemli arkeolojik alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Seir dağlarındaki vadilerde bulunan kumtaşı kayalıklarının oyulmasıyla inşa edilmiş bu görkemli antik şehir, MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebatilere başkentlik yapmış. Bir zamanlar kayıp olan bu antik şehirdeki kaya mezarları, mimarileri ve süslemeli cepheleriyle göz kamaştırıyor.
Akabe yakınlarında ve Ma’an ili sınırları içindeki Petra, bir zamanlar dünyanın en önemli ticaret noktalarında birinde yer alan ünlü bir kervan şehriydi. Gazze’den Şam’a, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne kadar önemli bir ticaret kavşak noktasında olan bu kervan şehrine Çin’den ve Hindistan’dan getirilen baharatlar, tütsüler, yağ ve parfümler buradan da dünyanın dört bir yanına sevk edilirdi.
Antik dönemde Petra’ya, yaklaşık 1,2 km uzunluğunda bir kanyonun duvarları arasında uzayan dar bir geçitten yürünerek ulaşılıyordu. The Siq olarak adlandırılan ve yer yer 3 metre genişliğe, 91-182 metreye varan yüksekliğe ulaşan geçit, şaşırtıcı renklerde ve güzellikteki kaya kütleleriyle çevrili.
Petra’nın bilet satış gişelerinden, The Siq’in ana girişine ulaşmak için 600 metrelik bir mesafeyi yürümek gerekiyor.
The Siq’in ana girişinde, belli aralıklarla yapılan, Nebatian askerleri betimleyen bir şov izlenebilir. Koreografi açısından biraz yetersiz olsa da izlemeye değer. 15 dakika kadar süren bu şov ücretsiz.
The Siq’in hemen giriş kısmında, Nebatilerin M.Ö 1. yüzyılın sonlarında inşa ettikleri bir baraj bulunuyor. Nebatiler Petra’ya ilk yerleştiklerinde kayalardan evler oymaya başlamışlar. Ancak zamanla gelen yağmur sularından korunmak gerektiğini fark etmişler. Aynı şekilde ihtiyaç duydukları suyu sağlamak için de çalışmalara başlamışlar.
Vadide yer alan kenti su baskınlarından korumak için, kayaları oyarak 82 metre uzunluğunda bir tünel açmışlar. Böylece Wadi Musa’dan akıp gelen sel sularının şehre zarar vermeden Wadi Mudhlim’e aktarmayı başarmışlar. 1964 yılında bu antik baraj aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş. Vakti olanlar bu tünel boyunca da yürüyerek ilginç bir yürüyüş yapabilirler.
The Sig, büyük karavan kafilelerinin şehre giriş yaptığı bir yerdi. Antik dönemde her büyük şehrin girişi görkemli kapılarla süslenirdi. Petra’da da The Siq’in girişinde yer alan zafer takı şeklinde bir kemer bulunuyordu. Ne yazık ki 1895 yılındaki bir depremde bu kemer çökmüş.
Bu dar geçit, doğrudan su ile şekillenen Antilop Kanyonu’nun aksine; tektonik hareketler ile ikiye bölünmüş doğal jeolojik bir fay tarafından oluşturulmuş. Daha sonra zaman içerisinde su ve iklim şartları ile aşınan geçidin duvarları bugün ebru sanatından çıkmış gibi görünüyor.
The Siq içerisinde yürünürken, kanyon duvarlarında görülen su kanalları ise beni en çok etkileyen şeylerden biri oldu. Bir zamanlar gezginlerin, tüccarların, hacıların bir uğrak yeri olan bu kalabalık şehrin su ihtiyacı, kanyonun duvarlarında ve yer yer de kanyonun içinden açılmış tünellerle karşılanmış.
2000 yıl önce kayalara oyularak oluşturulmuş bu kanallar ile Wadi Musa’da bulunan temiz kaynak suyu şehre ulaştırılıyormuş. Kumtaşı kayalıkları suyu emen özellikte olduğundan, kaybı önlemek için kanalları seramik ile kaplamışlar.
Çoğu erozyonla aşınmış olsa da The Sig boyunca duvarlarda yer yer oymalar ve işaretler görülebiliyor. Özellikle sol tarafta yer alan 2 tüccar ve onları izleyen 2 deve figürü (Camel Caravan Relief) zarar görmüş olsa da hala belirgin. Bu antik yolun altında bazı yelerde bulunan mezar odalarının neden ve niçin yapıldığı hala gizemini koruyor.
Şaşırtıcı renklerde ve güzellikteki kaya kütleleriyle çevrili geçit boyunca devam edildiğinde, antik şehrin en değerli yapısı El-Hazne’ye ulaşılır. Yürüyerek bu yolu gezmek en güzeli. Ancak dileyenler faytonlar, at veya eşek sırtında da gezebiliyor.
Zaman şehirleri alıp götürüyor. Savaşlar, depremler, felaketler ve göçler bir zamanların capcanlı olan şehirlerini viran ediyor. Ürdün’ün antik kenti Petra da 14. yüzyıl başlarında kayıp bir şehirdi. Keşfedildikten sonra her yıl dünyanın ilgisini kendisine daha da çok çekiyor. Bugün dünyanın yeni 7 harikasından biri olarak kabul edilen Petra, 1985’ten bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor. Gidin keşfedin!
İnsan böyle muhteşem yerleri görünce hayretler içinde kalıyor. Nefes kesici görünümü, heybetli gizemi, gün ışığına göre değişen kayalarının renkleri ile dünyanın en ünlü yapıları arasında yerini alan antik PETRA şehri….
Oraya gitmek ve bu muhteşem yerleri Görmeyi çok isterim…
Ve Araplarin atalari olabileceği düşüncesi aklımı karıştırıyor. Şayet öyleyse böyle bir uygarlığın ardından gelişen sonraki nesil, nasıl bu hal aldı?
Beliki coğrafyalarının çölleşmesi buna sebep. diyecem ama ya beyinleri de kuraklaşmış olmasına ne demeli..!
Benimki sadece şu andaki o coğrafyada yaşayan milletler topluluğunun yaşam tarzlarına eleştiri..
Muhtesem olsa gerek.
Ürdünde. Günlerce. Kaldımda. PetrayA. Gidemedim. Hep. Üzülmüşümdür. Görmeliyim
Allahım lütfen bu güzellikleri görmeyi nasip et.Bi de geri kalan altı harikayı ,lütfen,lütfen,lütfen….
Kesinlikle görmeye değer..