Tarih boyunca tam bir kültür mozaiği aynası olan Galata, çok kültürlülük yapısını oluşturan ırk, etnik geçmiş, dil, sosyal sınıf, dinsel yönelim ve diğer kültürel öğeleriyle tam bir harmanlanmış bölgeydi. Kültürel farklılıklara rağmen burası kendi renkleriyle özgün bir semtti, halkı da hangi dinden olursa olsun İstanbulluydu. Ancak geçmişte oluşmuş çokkültürlü yapı, zaman içerisinde birçok değişim geçirdi.
Şimdilerdeyse Galata, açılan yeni mekânları sayesinde gençlerin, entelektüel kesimin ve turistlerin gözdesi olan bir yere dönüşüyor. Keşfetmeye ve heyecan duymaya iten bir yer benim için burası. Geçmişten gelen renkli bir dünyanın en canlı sahneleriyle gözler önüne serildiği semt, belki şekil değiştirdi ve dokusundan çok şey kaybetti. Ancak bildiğim bir şey varsa şimdilerde kadim yerleşimin ruhunu solumak isteyenler için sokaklarında gezmesi pek bir keyifli.
Antik çağdaki ismi incirlik anlamına gelen Sykai ya da Sykaena olan Galata’nın bu dönemde surlarla çevrili küçük bir kasabaydı. Rumca ‘Gala’ kelimesi ‘süt’ anlamına geldiğinden Galata adının semtteki süt hanelere gönderme yaparak türetildiği de söylenir. İtalyanca “denize inen yol” anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemel.
Semtin en parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşlen Cenovalılar ile başladı. Bir kilisesi, bir hamamı, bir tiyatrosu, değirmeni ile 400 haneli bir yer olduğu kayıtlara geçmiş.
Tarih boyunca bir kültür mozaiğiydi Galata. İspanya’dan kaçan Araplar, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile Venedikliler, Cenevizliler, Marsilyalılar ve sonraları Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar… Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni, Süryani, Keldani, dünyanın çeşitli yerlerinden göç etmiş Yahudiler, Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Cenovalı, Venedikli, Fransız Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler ve diller mozaiği oluşmuştu burada.
Osmanlı’nın Batı’ya açılan kapısı olan Galata, Bizans Dönemi’nden beri İstanbul’un ticari anlamda kalbinin attığı yer olarak tam bir kültür mozaiği aynası olmaya devam etti. Farklı ekonomik ve sosyal statülere, çeşitli inanç ve kültürlere sahip Levantenler ile birlikte Türklerin birlikte yaşadığı nadir yerlerden biri Galata, bir arada yaşam kültürünün en güzel yansımasıydı.
Şimdi bile çeşitli inanç katmanları ve yaşam tarzlarının izlerini semtin her bir yanında görebiliyorsunuz. Nüfus kompozisyonu değişmiş olsa da, Galata 19. yüzyıldan bu yana iyi korunmuş, Akdeniz şehirlerindeki benzer sokaklara sahip.
Çeşitlilik, yüzyıllar boyunca bölgenin karakteri olagelmiş. Dinsel ve etnik çeşitlilik, bir taraftan bölgenin mimari ve kültürel kimliğini belirlerken, diğer taraftan renkli ve hareketli bir yaşamın ortaya çıkmasını sağlamış. Galata’dan, Karaköy’e uzanan rota, dünyevi isteklerle, manevi ihtiyaçları karşılayan mekanlarla dopdolu.
Galata’yı bugüne kadar yaşatan anıtsal yapılardan biri olanGalip Dede Sokağının başındaki Galata Mevlevihanesi‘nden bugün Mevlevilik felsefesi dünyaya yayılıyor. 1491’de İskender Paşa tarafından yaptırılan mevlevihane 1975 sonlarında Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanıma açılmış.
Theophile Gautier, Enmondo de Amicis gibi ünlü batılı gezginler “Beyoğlu Mevlevihanesi”, “Kulekapı Mevlevihanesi” olarak sözünü ettiği mevlevihanenin bulunduğu yerde daha önce Bizans’ın St. Theodore Manastırı vardı. İçerisinde Şeyh Galib ve ibrahim Müteferrika’nın mezarları bulunuyor.
Kırım savaşı anısı üzerine yapılan, neogotik mimariye sahip, taştan yüksek duvarlarla çevrili bir avlu içerisinde yer alan Kırım Anglikan Kilisesi, Galata’nın pek de bilinmeyen tarihi noktalarından. Serdar-ı Ekrem sokağındaki kilise, yüksek tavanlı uzun salonu ve vitraylı pencereleri ile etkileyici bir mimariye sahip.
Anadolu’dan gelen ve dönemin en kıymetli mallarından olan ipekçilik zanaatını sürdüren Musevi cemaati Galata’da kule civarına yerleştirilmişti. Büyük Hendek Caddesi’nde yer alan ve Barış Vahası anlamına gelen, 1951’de açılan Neve Şalom Sinagogu, Türkiyeli Yahudilerin en büyük Sinagogu. İspanya’dan gelmiş Galata ve Beyoğlu’ndaki Yahudilerin dini ihtiyaçlarına cevap vermek için açılan sinagog, eski Yahudi okulunun tören salonunun yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuş.
Sakızcılar Sokağı’nda yer alan Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Ortodoks Kilisesi, İstanbul’un en eski Ermeni kiliselerinden biri. Külah biçimindeki kubbesiyle dikkat çeken kilisenin çan kulesi ise klasik Ermeni kilise mimarisi.
İstanbul sayısız kutsal emanete ve tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Şehrin ne yanına baksanız, bazen çirkin binaların arasına sıkışma halde olsa da onları hemen fark edebiliyorsunuz. Bunlardan biri de sadece Galata’nın değil, İstanbul’un en ilginç yapılarından biri olan Arap Camii. Perşembe Pazarı’nın labirent sokaklarında yer alan, tarihi ahşap mabed halen ibadete açık camii, sıra dışı kare minaresiyle görülesi bir yer.
Emevi orduları İstanbul’u kuşatmak için 7 yıl boyunca Galata’da kaldı. Bundan tam 1296 yıl öncesinde ilk cami burda inşa edildi ve ilk ezan da burada okundu. Kuşatma sonlandırılıp da ordular geri çekilince, Galata bölgesine yerleşen Cenevizliler camiyi kiliseye çevirdi ve bir de çan kulesi ilave edildi ve adını San Paolo de San Domenico Kilisesi koydular.
Galata’nın en büyük kiliselerinden gotik mimariye sahip San Paolo de San Domenico Fâtih tarafından fetih sonrası âdet gereğince câmi hâline getirildi. Endülüs’ten gelip İstanbul’a sığınan Araplar bir zamanlar Galata civarında yaşıyordu. Asıl adı Galata Camii olan yer Arap Camii olarak anılmaya başlandı.
Beyoğlu’nun bir parçası olan Galata, İstanbul’un en güzel bölgelerinden biri. İstanbul’un en nadide simgelerinden Galata Kulesi ise semtin kalbi konumunda. Kule erken Bizans’tan Cenevizlilere, fetihle başlayan Osmanlı dönemine kadar yüzlerce yılın tanığı.
Cenevizlilerce 1349’de ilk inşa edilen Galata Kulesi, şimdilerde kalabalık turistlerin en güzel İstanbul fotoğraflarını çektiği yerlerden biri. İstanbul’un çok kültürlü dokusunu izleyebileceğiniz kule, 655 yıldan fazladır dimdik ayakta. Tarihte kimi zaman savaş esirleri barınağı oldu, kimi zaman ise levazım ambarı, yangın gözetleme kulesi. 20. yüzyılın başlarında ise saatleri ayarlama kulesi olarak kullanıldı.
Hayallerdeki yerini bir şekilde koruyan Galata, restore edilen evleri ve keyifli mekanlarıyla kültürün yeni merkezi olmaya aday. Galata’nın arka sokaklarına indiğinizde onun ruhunu en iyi yansıtan binalarla karşılaşıyorsunuz. Serdar-ı Ekrem Sokağı, Kamondo Merdivenleri, Doğan Apartmanı, Bankalar Caddesi, Galata Köprüsü tarihi dokuyu gözler önüne seriyor. Beyoğlu semtinin bir parçası olan Galata, Tophane, Azapkapı ve Galata Kulesi arasında, Karaköy’den İstiklal caddesine uzayan bölgede keşfedilmeyi bekliyor.
Galata, eski çok kültürlü dokusunu büyük ölçüde kaybetmiş olsa da, buraya yerleşen aydınlar, sanatçılar ve yabancılar ile birlikte semt, sefalet muhiti olmaktan çıkıp eski kültürel ve sosyal canlılığına tekrar kavuşuyor. Gerçek çokkültürü yapısına eskiden orada yaşayan insanları geri getirip koyarak dönüşür, ancak bu da pek tabi mümkün değil. En azından çokkültürlü dokunun şahidi tarihsel yapılar ve sokakların korunmasıyla bir ölçüde kadim semte gereken saygıyı göstermiş oluruz.
Mükemmel bir içerik olmuş teşekkürler..
Her gün önünden geçip gidiyoruz ama böylesine bir tarihe sahip olduğunu bilmiyoruz Galata’nın bundan sonra önünden geçerken bambaşka hislerle geçeceğim.
İstanbul’da yıllarca kaldım, okadar yeri gezmek kaç yılımı alır hesaplayamadım bir türlü.
Muhteşem gözüküyor keşke gidebilsem
Çarpık kentleşmenin ortasında yaşayan bir efsane..
Rumkale’den selamlar. Gaziantep’e de bekleriz.
Yakin bölge icin Kerpe görmeye değer. kerperehberi.com
İstanbul’un tadı tuzu kalmadı. Her gidişimde (iş gezisi) bir yerlerini gezerdim, artık güvenlik endişesiyle ürküyorum. Galata en sevdiğim semtlerindendi.
Gaziantep’den selamlar.
Bu yazınızı okudum. Tebrik ederim, çok güzel.
Galatanın dar yokuşlarında kaybolmak, kuleyi sokak aralarından gözlemek, dotoğraflarını çekmek İstanbul’da sevdiğim az sayıda aktivitelerin başında geliyor.
Kuledibinde çay için ve akşam gün batımında gidin. Bulutlu havalarda İstanbul’un çok güzel gün batımı fotoğrafları çıkıyor. Gideceklere bilgi vereyim istedim 🙂 Haftada bir gitmezsem özlüyorum. Güney Cafe tercihim.
Galip Dede Sokağına İstiklalden girince solda kolda kalan iki pulcu abimiz var, onlara uğrayın. Yaşayan tarih dükkanları. Sağda da bakkal amca var eskilerden ama pek pas vermez. 🙂