Portekiz‘in başkenti Lizbon, Tagus Nehrinin Atlantik Okyanusuna döküldüğü bir noktada kurulu. Avrupa’nın en batısındaki başkent olan şehir, kıtanın en eski şehirlerinden biri. Yıpranmış binalarına rağmen oldukça renkli, canlı ve güçlü bir ruha sahip. Avrupa’nın diğer kaotik başkentlerine benzemeyen Lizbon, güçlü ruhunun altında huzur ve bolca nostalji barındırıyor.

Lizbon’da, birbirinden çok farklı kültürlere sahip medeniyetlerin nefis şekilde kaynaşıp, yüksek kültürel mirasa sahip modern bir şehir yarattığına şahit oluyorsunuz. Bir yanda Endülüs mimarisinden gelen mağribi doku, sokak aralarında yükselen melankolik Fado müziği, diğer yanda Güney Amerika şehirlerinin ruhunun hissedildiği zevkli bir şehir. Portekiz’i görmek isteyen pek çok ziyaretçi doğruca Lizbon’a gidiyor.

lizbon gezi rehberi

Lizbon, her köşe başında görülebilen tarihi eserleri, yedi tepeye kurulmuş kent mimarisi, rahatlatıcı deniz havası, şehri ikiye bölen Tagus Nehri sayesinde karşı taraf kavramıyla İstanbul’a benzetilen bir kent. Mozaik kaldırımları, yıkık dökük pastel renkli binaları, ikonik tramvayları, melankolik Fado müziğiyle Lizbon, dünyanın en güzel şehir ruhlarından birine sahip.

Lizbon Gezi Rehberi

Lizbon 2700 yıllık bir geçmişe sahip. İlk olarak Keltlerin yerleştiği bölgeye, Fenikeliler yerleşerek Ulissipo adında bir şehir kurar. Daha sonra Yunanlılar ve Kartacalar tarafından feth edilen şehir, MÖ 205 yılında Romalılar tarafından ele geçirilerek Olissipo olarak adlandırılır.

Malta

Antik Lizbon bu şehir üzerine kurulur, ancak Roma çökünce Cermen kabileleri tarafından işgal edilir ve 585 yılına Roma’dan kopan Suevi Krallığı tarafından kontrol edilir. Arapların eline 711’de geçen ve Arapça El-Uşbuna olarak adlandırılan şehir, Endülüslüler zamanında gelişip büyür.

Kentin pek çok yerinin adı, en eski mahallesi Alfama’nın kökeninin El-Hamma olması gibi, Arapçadan geliyor. Lizbon’da oldukça sık rastlanan, Portekiz kültürünün bir parçası hâline gelmiş seramik çalışması Azulejo’nun kökeni Arapçada bir taş boyama sanatı olan zellige kelimesinden geliyor.

Hristiyanlar şehri 1147’de I. Afonso önderliğindeki ikinci haçlı seferiyle geri alır. 14 yüzyılda gelişen ticeretle şehir büyür ve 15. yüzyıldan itibaren Lizbon, dünyanın en önemli liman şehirlerinden biri haline gelir. Portekizli denizciler, manevra kabiliyetine sahip yelkenli gemileri, navigasyon ve haritacılık alanındaki gelişmelerle kısa sürede Avrupa’nın en iyisi olurlar.

Vasco da Gama’nın doğuya yaptığı uzun yolculuk Avrupa’ya ilk kez egzotik tatlarla buluşturur. Kimyon, biber, zencefil gibi baharatların yanı sıra patates, çay ve ananas gibi meyveleri de Avrupa’nın ayağına getirir. Dünyanın en büyük kaşifleri olarak kabul gören Macellan ve Vasco da Gama gibi denizcilerin anıtları bugün şehrin en önemli yerlerini süslüyor.

Kolonileri sayesinde bol miktarda zenginlik ülkeye akar, Avrupa’nın en önemli köle ticaret merkezi olur, güçlenir, zenginleşir. Lizbon’un güçlü ruhu, 16. yüzyılda, imparatorluk döneminde, Atlantik adalarından Afrika kıyılarına, Brezilya’dan Hindistan’a dek uzanır.

lizbon gezi rehberi blog
Baixa, Lizbon

Ticari açıdan altın yıllar geride kalıp keşifler bittiğinde, Lizbon tarihin en feci depremlerinden birine maruz kalır. Tarihin en yıkıcı depremlerden birini 1 Kasım 1755’te yaşar, hemen hemen şehir tümden yerle bir olur. Günümüzde sismologlar bu depremin büyüklüğünün 8.5 – 9 arasında olduğunu ve 3,5 – 6 dakika arası sürdüğünü tahmin ediyor. Depremin yıkılıcılığına, Atlas Okyanusu’ndan gelen 20 metre yüksekliğinde tsunami eklenir.

Lizbon neredeyse tamamen yerle bir olmuşken bir de üzerine 40 dk sonra gelen tsunami ile kalan insanlar sular altında kalır. Deprem Finlandiya’dan Kuzey Afrika ve Karayipler’e kadar geniş bir coğrafyada hissedilir. Vasco de Gama’nınkiler de dahil geniş bir coğrafi arşiv de yok olur.

Brezilya’daki Minas Gerais madenlerinden gelen altın, zümrüt, elmas, yakut gibi değerli taş ve zenginliklerle şehir yeniden kurulur. Şehir, eskiye en yakın şekilde tekrardan yaratılır. Geniş meydanlara çıkan sokaklar birbirini paralel olarak kesecek şekilde düzenlenir.

Depremden sonra güçlü ruhunu kaybeden şehir hep cansız kalır. Şehir 1807’de Napolyon tarafından işgal edilir, sonrasında İngilizler tarafından yeniden ele geçirilir. 1833’te başlayan anayasal monarşi, 1910’da Cumhuriyet ilan edilene kadar dayanır. Hızlı büyüme ve gelen göç ile şehir büyük ölçüde değişime uğrar, güçlü ruhu zayıflar.

Portekiz 1986’da Avrupa Birliği’ne üye olur, 1994’te Lizbon Avrupa Kültür Başkenti seçilir. Lizbon’u uykusundan uyandıran öpücük ise 20. yüzyılın son dünya fuarı olan EXPO 98 ile gelir ve adını tüm dünyaya duyurur.

EXPO bölgesi fütüristtik mimarilere, kıyılarda bulunan depolar kulüp ve restoranlara dönüştürülür. Kentin taş örme dar sokakları enerjik gençler, butik otel ve modern hosteller ile kendine güvenini geri getirecek sanatsal tasarımlarla dolar. Güçlü ruhu yeniden şehri sarmalar.

lizbon gezi rehberi portekiz
Praca do Comercio Meydanı, Lizbon

Lizbon ışığın bolca hissedildiği bir şehir. Neredeyse tüm yıl aldığı güçlü günışığı şehrin güzelliğini öne çıkaran, binlerce renkten oluşan bir aynaya dönüşüyor. Lizbon’da ziyaretçilerin ulaşabileceği çok geniş çeşitlilikte deneyimler, yapılacak ve görülecek çok fazla şey var.

Alışılmış Avrupa havasını pek de yansıtmayan, kendine has karakteri, ruhu, atmosferi olduğuna inandığım bu şehrin sokaklarını karış karış, sindire sindire gezmenizi tavsiye ederim. Bol yokuşlu sokaklar, her nedense restore edilmeden kullanılan ve çinilerle kaplı rengarenk binalar öyle güzel ki onca çarpıklığın arasında nasıl böyle bir uyum yakalanabilmiş şaşırıyorsunuz.

Kafanızı çevirdiğiniz her yerde ayrı bir detay dikkat çekiyor. Çeşit çeşit rengarenk kapılar, evlerin balkon ve pencerelerinde asılı çamaşırlar, bizim esnaf lokantalarına benzeyen salaş sokak arası restoranlar, baktığınız hemen her yerde olağanüstü eserler, grafitiler çıkıyor karşınıza. Street Art’ın yapılmasına yasal olarak izin veriliyor bu şehirde.

Havaalanından şehir merkezine ulaşımın oldukça ucuz ve kolay (metro hattı ile) gerçekleştiği bir şehir Lizbon. Şehir içi ulaşımı, alacağınız günlük seyahat kartıyla rahatlıkla sağlayabilirsiniz. Lizbon fazla büyük bir şehir değil ve özellikle tarihi semtlerini gezmek istediğinizde, maksimum yarım saatlik yürüme mesafeleriyle şehrin kilit noktalarını görmeniz mümkün.

En önemli bölgeleri Baixa, Barrio Alto, Alfama, Belem, Cascais ve Sintra. Eğer şehir merkezine yakın bir noktada konaklarsanız, Baixa, Barrio Alto ve Alfama’yı yürüyerek gezebilirsiniz. Yürümek istemezseniz de, metro kullanarak bu bölgeler arasında hızlıca geçiş yapabilirsiniz.

Baixa, şehrin merkezi olarak tanımlanabilir. Bir 18. yüzyıl şehri olan Lizbon’un çehresini değiştiren semt. Modern yapısı ve parke taşlı sokaklarıyla Baixa’nın özenli ve şık tasarımlara sahip göz alıcı küçük butiklerinin yanında müzeleri, tiyatroları, özgün kafeleri ve butikleriyle oldukça keyifli.

Sokak müzisyenlerini dinlemeye doyamayacağınız, şık ve gösterişli mekanlarına gençlerin ağırlıklı takıldığı bir bölge. Akşamları araç trafiğine kapatılan sokakları oldukça hareketli ve güvenli. Rossio Meydanı da bu mahallede yer alıyor ve gece-gündüz hareketli bir bölge burası.

lisbon travel guide
Lizbon Katedrali, Alfama

Rossio Meydanı, fıskiyeli havuzları, dikili taşı ve okyanus dalgaları gibi hareketli döşenmiş parke taşları ile şehrin en popüler ve merkezi meydanlarından biri. Yüzyılı aşkındır insanların üzerine bastığı bu parke taşları ve dalga figürleri birçok meydanda karşımıza çıkıyor ancak sanki daha dün yapılmışçasına bakımlı ve düzgün.

Restoran ve kafeler, alışveriş ve eğlence mekanları da bu meydanın çevresinde toplanmış durumda. Fiyatlar konusunda da endişe etmeyin. Kısıtlı bütçeyle gidecekseniz eğer, oldukça uyguna yemek yiyebileceğiniz ve sevdiklerinize hediyeler alabileceğiniz çok fazla yer alternatifi mevcut bu bölgede.

Santa Justa Asansörü, Baixa ve Bairro Alto semtlerini birbirine bağlamak için kurulan neogotik tarzda inşa edilmiş şehrin en ilgi gören yapılarından biri. Dökme demirden inşa edilen asansör tüm şehre hâkim enfes bir manzara sunuyor. 1902’de Raul Mesnier tarafından inşa edilen asansör, ilhamını Paris’teki Eyfel Kulesi‘nden almış.

Uzun ve turist dolu Rua Augusta yolu boyuna ilerlediğinizde yolun sonunda büyük tarihi bir kapı karşılıyor sizi. Kapıdan geçip sahile çıktığınızda ise kocaman Ticaret Meydanında buluyorsunuz kendinizi. Saray Meydanı olarak adlandırılan meydan, Portekizliler için tarihsel önemi yüksek yerlerden.

Praca do Comercio Meydanı, üç tarafı sarı renkli resmi binalarının çevrelediği, turistlerin uğrak mekanlarından. Konser, sergi gibi kültürel etkinliklerin de yapıldığı meydanın nehir kıyısındaki parkları ise özellikle akşam üzeri ve gün batımı vakitlerinde 25 Nisan Köprüsü, İsa heykeli ve şehrin en güzel panoramasını izlemek için en ideal yerlerinden.

lizbon gezi rehberi alfama
Alfama, Lizbon

Alfama Bölgesi, Lizbon’un en eski yerleşimi. Labirent gibi girintili sokakların kafelere, dükkânların restoranlara bağlandığı, Arap etkisi taşıyan mimarisi ve nefes kesen kiliseleriyle oldukça otantik bir atmosfere sahip. Fado müziğinin kalbi burası.

Lizbon’un en eski sokaklarının, evlerinin bulunduğu bölge. Yaşanmışlıklarla dolu atmosferi solumak, harika fotoğraf kareleri yakalamak için tam biçilmiş kaftan. Ara sokaklara girip kaybolun, herhangi bir rota takip etmenize gerek yok. Sao Jorge Kalesi, Se Katedrali ve Santa Engracia Kilisesi ve Fado mekanlarının önünden geçerek daracık sokaklarında kaybolduğunuzda buranın şehrin en güzel, büyülü bölgelerinden biri olduğunu fark edeceksiniz.

Lizbon Katedrali (Sé de Lisboa), Lizbon’un güçlü ruhunu yansıtan büyük ve eski katedralin dev taş kuleleri şehrin siluetinin bir parçası. Se Katedrali, 1147 yılına inşa edilmiş, sonrasında deprem ve yangınlar yüzünden defalarca yenilenmiş.



Aziz George Kalesi, Lizbon’un görkemini yansıtan antik bir yapı. Kale duvarlarının birinden, şehrin nefes kesici güzellikteki kuşbakışı görüntüsünün tadını çıkarabilirsiniz. Kulelerin birinde şehri gözlemleyebileceğiniz bir periskop ve teras bahçelerinde güneşin batışını en güzel görebileceğiniz yerlerden biri olan bahçeler bulunuyor.

28 Numaralı Tramvay, Alfama’nın inişli çıkışlı sokaklarını keşfetmenin en keyifli yöntemlerinden biri. Tramvay hem eski geleneği yaşatıyor hem de yolcularını şehrin en eski ve en popüler noktalarına ulaştırıyor. Şehrin hoş dokusunu keşfetmek için ekonomik bir yollardan biri olan tramvay, Sao Jorge Kalesi’nin bulunduğu tepeye de çıkıyor.

Bu şehirde dikkat çekici şeylerden birisi de metro duraklarının güzelliği. Her durak başka bir konsepte göre dizayn edilmiş ve çinilerle, Portekiz kültüründen önemli kişilerin heykelleri ve resimleriyle süslenmiş.

lizbon gezi blog
28 Numaralı Tramvay

Bairro Alto Bölgesi, şehrin hemen üst kısmında yer alan gece hayatının çarpıcı olduğu bohem bir semt. Dar, Arnavut kaldırımlı sokakları ve bohemliğiyle sanatçı, yazar ve öğrencileri kendine çeken entelektüel bir yanı var.

Şarap evleri, clupler, fado geceleri, barlar Barrio Alto bölgesinde bir arada. Tarihi evler el yapımı desenli fayanslarla kaplı bu evlerin çoğunda çamaşırlar dışarı asıldığından insanda sıcak bir mahalle hissi uyandırıyor.

Sao Roque Kilisesi (Igreja De Sao Roque), Lizbon yapıları içerisinde en ihtişamlısı. İnce işçiliği, bol mozaikleri, mücevherlerle süslü boyama ahşap tavanlarıyla dünyanın en pahalı şapeline de ev sahipliği yapıyor. Sao Roque Kilisesi Barok mimari stilinin en şaşaalı örneklerinden. Şapel, 16. yüzyılda fildişi, akik taşı, altın ve gümüş gibi son derece değerli materyallerden yapılmış.

Chiado Bölgesi ise Baixa-Chiado metro istasyonunun çıktığı meydanın alt tarafı. 1988’de yangında oldukça hasar görmesine rağmen Chiado, bugün tasarım ve sanat galeri, tarz cafeleriyle Lizbon’un cazip bir köşesi. Sevimli, şık ve lüks dükkânlarıyla aynı zamanda alışveriş cenneti.

Lizbon, günümüzde sahip olduğu 50’yi aşkın müzesi, nehre bakan yamaçların arasından kıvrılarak ilerleyen dar caddeleriyle görenleri büyüleyen mükemmel bir görüntüye sahip.

Carmo Arkeoloji Müzesi (Museu Arqueológico do Carmo), Lizbon depreminden geriye kalmış az sayıdaki mirastan biri. Eski çağlara ait kilise yıkıntıları, gotik mezar taşları, Güney Amerika Peru mumyası ve bir Mısır mumyası, prehistorik çağa ait objeler, hatta bronz çağına ait çömlekler sergileniyor burada.

Calouste Gulbenkian Müzesi, kentin tarihi geçmişini nesiller boyunca anlatmak ve unutturmamak amacıyla kuruldu. Ermeni petrol tüccarları tarafından finanse edilen vakıf müzesinde Gulbenkian, eskiden moderne, doğudan batıya çok zengin bir eser çeşitliliğine sahip. Rembrandt’tan İslami seramik sanat eserlerine, Fransız cam, mücevher tasarımcısı ve dekoratör Rene Lalique’in yarattığı mücevher ve cam eserlerden, Fransız fildişi levhaları ve tarihi halılara dek her şey var.



Expo 98, 1998 World Expo alanı olarak yeniden düzenlenen Santiago Calatrava’nın tasarladığı tren istasyonu Estacao do Oriente ve Alvaro Siza Vieira’nın tasarladığı Portugal Pavyonu gibi, modern mimarinin harika örneklerine ev sahipliği yapıyor.

Lizbon Deniz Akvaryumu, Expo 98’in içinde yer alan Parque dos Naçöes’de yer alan, Avrupa’nın en büyük kapalı akvaryumu unvanına sahip. Peter Chermayeff’in tasarladığı Oceanarium Akvaryumda, her biri ayrı bir okyanusu temsil eden dört farklı bölüme sahip. Penguen, fok, köpek balığı, ahtapot, deniz atı, mercanlar gibi deniz altı dünyasının tüm deniz canlılarının hayatı sergileniyor.

Ulusal Antik Sanat Müzesi (Museu Nacional de Arte Antiga), Portekiz’in 11. yüzyıldan bu yana gelişimini gösteren, paha biçilemez güzellikte ve birinci sınıf kalitedeki sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor.

lizbon gezi rehberi belem
Belem Kulesi, Lizbon

Belem, Portekizli denizcilerin okyanusa açıldığı yer. Lizbon merkezine pek de uzak olmayan ve oldukça ziyaretçi çeken bir bölge burası. 15 no’lu tramvaya binip kıyı boyunca batıya, okyanus yönüne giderek ulaşılabilir. Torre de Belem ya da Belem Kulesi, geleneksel lezzeti ile Pastais de Belem, Kaşifler Anıtı ve Vasco de Gama’nın keşiflerini taçlandırmak için yapılmış muazzam Jerónimos Manastırı bu bölge bulunuyor.

Belem Kulesi, Lizbon’un kent simgelerinden biri. Manuelin tarzında inşa edilmiş olan Belem Kulesi, 1983’te UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor. Keskin mimarisi ve üç tarafı Tejo Nehri’nin sularıyla yıkanan kale duvarlarıyla oldukça heybetli bir görünüme sahip. 16. Yüzyılda Portekizli kâşif Vasco de Gama anısına inşa edilmiş.

Lizbon’un simgelerinden birisi olan Belem Kulesine gelmeden hemen önce karşınıza bir uçak anıtı çıkıyor. Bu anıt; Portekizli pilotlar Gago Coutinho ve Sacadura Cabral’ın 1922 yılında Lizbon-Rio De Janerio arasını uçakla ilk kez geçmeleri şerefine dikilmiş.

Jeronimos Manastırı, 1983’te UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan muhteşem bir yapı. Göz alıcı taş işçiliğine sahip bu manastırın inşasının her yıl 70 kg altına mal olduğu ve yapımının baharat ticaretiyle finanse edildiği söyleniyor. Deniz keşifleriyle gelen etkilerin Gotik ve Rönesans mimari tarzlarıyla karışmasından oluşan Manuelin dönemi mimarisinin tipik bir örneği.

Lizbon Donanma Müzesi, denizcilik tarihini keşifler tarihiyle birlikte izlediği, Avrupa’nın en büyük denizcilik müzesi. Keşifler, savaşlar, balıkçılık, sportif yarış tekneleri, saltanat kayıkları, şilepler, uzun yol hat gemileri, maçunalar, tarak gemileri, yandan çarklılar, nehir gemileri, okul gemileri ve kraliyet türlü deniz taşıtı sergileniyor.

lizbon rehberi
Jeronimos Manastırı, Belem

Belem Kaşifler Anıtı, tam da Tejo Nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü yere dikilmiş. Portekiz’in en önemli keşiflerinin başladığı Tagus Nehrinde bir gemi gibi yelkenlerini açmış şekilde duruyor. Denizce Prens Henry olarak da bilinen Infante Dom Henrique anısına yapılmış. Prens Portekiz’in keşif çağını başlatmış ve heykelde de diğer kahraman ve kâşifler ile birlikte tasvir ediliyor. Ziyaretçiler asansör ile bu anıtın tepesinden muhteşem manzarayı izleyebiliyorlar.

Belem Kültür Merkezi, sanat koleksiyoncusu Portekizli Warhol’un Picasso, Dali ve Lichtenstein’a ait eserlerini sergileyebilmek için açılmış. 1990’ların başlarında kurulan kültür merkezi, Avrupa Birliğinin Portekiz başkanlığına da ev sahipliği yapıyor.



Lizbon ile eşleşen en önemli lezzet sanırım Belem Turtası’. Pastel de Nata olarak adlandırılan bu tatlı dışı çıtır hamur, içi vanilyalı muhallebi olan ve üstüne bol tarçın ya da pudra şekeri dökülerek yenen sıcacık bir lezzet. Portekiz’in tüm pastanelerinde bulunabilir ve bilhassa kahvaltılarda sıklıkla tüketiliyor.

Belem’deki Pasteis de Belem isimli pastane tatlının çıkış noktası olan yer olarak bilinmekte birlikte geleneksel lezzetin tarifinin hala bir sır olduğu rivayet ediliyor. Özellikle kahve ile birlikte iyi gidiyor. Dilerseniz vişne likörü ya da Porto şarabı ile birlikte de tüketebilirsiniz.

Portekiz’in dokunaklı müziği Fado’yu keşfetmeden, dinlemeden bu şehirden ayrılmayın. Gidip de geri dönmeyen denizcilerin ardından Portekizli kadınların yaktığı ağıtlar Fado’nun kökenini oluşturuyor. Gerçekten her müzik kendi topraklarında dinlenince başka başka duygular yüklüyor insana. Bairro Alto’da, Tasca do Chico adlı ufak barda canlı dinlemenizi tavsiye ederim.

Lizbon’da akşam yemeği genelde saat sekizden sonra ve hafta sonları dokuz veya ondan sonra yeniyor. Avrupa’nın diğer büyük kentlerine kıyasla daha uygun fiyatlı Bairro Alto Bölgesinde her türden damak zevkine hitap edecek restoranlar bulunuyor.

Turistik olarak oldukça popüler olan bu bölgede hem yerel hem de uluslararası mutfaklara bolca yer verilmiş. Lizbon deniz ürünleri ile oldukça meşhur. Çok sayıda balık restoranına sahip olan şehirde en popüler balık çeşidi; Morino.

Lizbon, Avrupa’nın başkentleri içerisinde en uygun fiyatlı deri ürünleri ve ayakkabılarına sahip. Geleneksel ve tarihi niş dükkânlarında yine ülkenin yerel elişlerinden olan seramik çiniler satılıyor. Birçok çeşide sahip meşhur Porto şarabı ise kesinlikle unutulmamalı.

En lüks markaların bulunduğu Lizbon mağazaları Avenida da Liberdade ve Rua Garrett’te yer alıyor. Biraz daha sıra dışı bir tarz arıyorsanız Bairro Alto’daki butiklere, daha sofistike ve bağımsız tarzlardan hoşlanıyorsanız da Dom Pedro V’ye gidebilirsiniz. Başlıca alışveriş merkezlerinden olan Vasco da Gama Alışveriş Merkezi ve İber Yarımadası’ndaki en büyük alışveriş merkezi olan Colombo Alışveriş Merkezi’ne uğrayabilirsiniz.

Salı ve cumartesi günleri kurulan ve ‘Hırsızlar Pazarı’ (Feira de Ladra) olarak bilinen bit pazarı oldukça ilginç. Pazarda eski porselenlerden, koloni dönemi mobilyalarına, eski kartpostallardan, kullanılmış araba akülerine kadar her şeyi bulmak mümkün. Hediyelik bir şeyler almak için uğranabilir.

yolda olmak lizbon
Belem Kaşifler Anıtı

Şehri boylu boyunca geçen tarihi tramvayı, Tejo nehri, fadosu, pastel de natası, ginjinhası, şarabı, morina balığı, salaş ortamları, sıcak havası, nostaljik füniküleri, caddelerinin güzelliği, sessizliği, dünya tarihine adını kazımış denizcileriyle her adım başı kendini hissettiren, ruhu olan şehir Lizbon benim için oldukça ilgi çeken farklı bir şehir oldu.

Lizbon ile Türkiye arasında Türk Hava Yolları ile İstanbul Havalimanından haftanın her günü yapılan ve 4 saat 20 dakika süren uçuşlarla Lizbon Havalimanında olmanız mümkün. Lizbon kent merkezinden 8 km uzaklıkta olan havalimanından merkeze rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Hemen terminal çıkışında bulunan taksi ile, dilediğiniz yere veya merkeze ortalama 10-15€ gibi bir ücret karşılığında gidebilirsiniz. Lizbon Havalimanı aslında tam olarak şehrin merkezinde bulunduğundan hem metro hem de AeroBus ile hızlı bir şekilde otelinizde olabilirsiniz. Merkeze ulaştığınızda şehir içi veya dışına gitmek için metroyu kullanabilirsiniz.

Lizbon, Avrupa’nın gösterişli şehirlerinden uzakta tarihin, kültürün, mimari ve alçak gönüllüğün şehri. Lizbon, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, nostaljik pastaneleri, görsel bir şölen gibi yükselen katedralleriyle ziyaret edilmeyi hak ediyor.

4 Yorumlar

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz