İranlılara sorarsanız her evde mutlaka bulunması gereken 4 kitap var: “Kur’an, Hafız’ın Divan’ı, Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı ve Firdevsi’nin Şehnamesi”. Fars dili ve edebiyatının en büyük sanatçısı olarak kabul edilen Hafız ise, İranlıların kalbinde çok önemli bir yeri olan bir şair. Bizde Mevlana ne ise İranlılar için Hafız odur.
İranlılar, buluşmalarda, dost meclislerinde, evlerde, pikniklerinde, kısaca bir araya geldikleri her yerde Hafız’ın gazellerini okumayı seviyor. Olağanüstü dil inceliği, lirik anlatım yeteneği ile yazılmış Hafız’ın gazelleri duyguları harekete geçirmeye yetiyor.
1324-1391 yılları arasında yaşamış İran’ın Şiraz şehrinde doğmuş ve asıl adı Şemsettin Muhammed olan Hâfız-ı Şîrazî, zor şartlarda okuyabilmiş, şeriat, tasavvuf ve edebiyat konularında kendisini yetiştirmiş bir alim. Keskin zekası, okuduğu gazellerle herkesi hayrete düşüren kişiliğiyle toplumları etkilemeyi başarmış olan Hafız, İran sınırlarını aşaran bir üne sahip.
Hafız’dan etkilenen Alman şairi Goethe West-Östlicher Divan (Batı-Doğu Divanı) adlı eseri kaleme almış. Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı ise Rind’lerin Ölümü şiirinde Hafız’dan bahseder. Ders arkadaşı olan Seyid Kasım Envar tarafından kitap haline getirilmiş Ahûy-i Vahşî adındaki mesnevisi ve Dîvanı, Hafız’ın onun en büyük eserleri sayılıyor. Farsçayı mükemmel bir ustalıkla kullanarak şiirlerinin başka dillere çevrilmesini bizzat kendisinin imkânsızlaştırdığı da söylenir.
Hafız’ın Türbesi
Diğer birçok İranlı şair gibi, Hafız daha yaşarken şöhreti İran sınırlarını aşmış. Oysa O, hayatı boyunca kısa bir süre dışında Şiraz’dan dışarı hiç çıkmamış birisi. Öldüğünde de tüm ömrünü geçirdiği Şiraz’a gömülmek isteyen Hafız’ın dileği yerine getirilmiş. Halk arasında “Hafıziye” olarak bilinen ve şimdilerde türbe olan yere defnedilmiş.
Oldukça geniş bir bahçe içerisinde iki havuzla süslenmiş olan Hafız’ın Türbesi, suskunluk veya ağlayışlara sahne olan bildiğimiz türbelerin aksine bir başka atmosfere sahip. Çocuklu aileler, kıyıda koyun koyuna duran sevgililer, kutsal kitapmışcasına, huşu içerisinde Hafızın gazellerini okuyan gençler, çarşaflılar, baş örtülüler, sarklı ve takkeliler, yoksullar ve zenginler…
Kerim Han tarafından 1773 yılında mezarın üzerine yerleştirilmiş. Türbenin üzerini kaplayan çini işlemeli 8 sütunlu kubbe ise 1935’te eklenmiş. Üstünde kendisine ait şiirlerin olduğu mermerden yapılmış Hafız’ın kabrinin çevresi ise türbenin en kalabalık yeri.
Diğer yandan Hafız şiirlerinden bestelenmiş müzik yayını ve sesli okunan gazellerin birbirine karıştığı bir ortam… Bildiğimiz matemli türbe ortamlarından farklı bir his uyandırıyor.
Fotoğraf çektirmek için sıraya girenler, Fatiha okuyanlar, elini mermer kabre sürmek isteyenler, mezarı öpüp dilek dileyenler, Kur’an okurcasına mezarın başında Hafız’ın beyitlerini okuyanlar… Dışardan bakan benim gibi birisine ilginç geliyor.
Gün batımı ile birlikte şahane bir aydınlatma ile ışıl ışıl olan türbe, hoparlörlerden kısık bir sesle yayılan Hafız şiirleri ile bir başka havaya büründü.
Türbenin bahçesinde bir çayevi ile İran el sanatı eserlerinin yapıldığını bir de atölye bulunuyor. Halka açık bu atölyede işlemelerin nasıl yapıldığını görmek mümkün. El sanatları ürünlerinin satışının da yapıldığı atölyede, Hz. Ali’nin Necef’de bulunan türbesi için yapılmış etkileyici güzellikte bir kapı da sergileniyor.
Hafız’ın “Fal-e Hafız” adlı fal kitabından fal bakan, bu ruhani ortam altında açtıkları fallarla gelecekte neler olacağını bulmaya çalışan falcıların ve halkın arasına karıştım.
Doğu’da, 21 Aralık günü, yani en uzun gecede Hâfız Divanı rastgele açılır ve çıkan ilk beyitin manasının gelecek yıla kadar geçecek günlerin güzelliği veya kötülüğü hakkında bilgi verdiğine inanılırdı. Hâlâ İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da 21 Aralık yani Şeb-i Yelda, fener alayları eşliğinde sokaklarda yürünüp şiirler okunarak kutlanıyor.
Ellerindeki muhabbet kuşuna Hafız’ın şiirlerinin bulunduğu kartlardan birini çektirip, gelecekleri hakkında işaretleri onlara okuyan falcılar,dua eden kalabalıklar, kıyıda koklaşan sevgililer, koşuşturan çocukalar ve insan manzaralarının birbirine karıştığı “uhrevi” havayı solumak ilginç bir deneyim.
Yaklaşık 40 kişilik Couchsurfing grubumuzla, selvi ağaçlarıyla dolu bu türbede bağdaşlar kurup, İran’da tüm her renk ve düşüncenin sevdiği, Fars dili ve edebiyatının büyük sanatçısı Hafız’ın beyitlerine kulak verdik.
O Şirazlı Türk( güzel) bize iltifat eder,
gönlümüzü alır,aşkımızı kabul ederse,
onun siyah benine Semerkant’ı da
bağışlarız Buhara’yıda.”
Hafız
İran çok köklü bir medeniyete ve kültüre sahip bir yer. Gitmeyi çok istiyorum . Yazınızı çok begendim. Siz 4 yıl önce yazmışsınız ama bana okumak yeni kısmet oldu. Insallah gözlemlerinizi bir gün bende yaşarım 😊
güzel bir yazı ..ama bunu eklemek istedim ki mevlana da bir parsi
mesala mevlana dan bir satır bile türkçe şiir yok.mevlana ya asıl ismi molavi iranın büyük şaiirlerinden biridir.
siz saygi değer arkadaşlar bizim dilimize iltifatiniz çok hoş.
“Bizde Mevlana neyse onlarda Hafiz odur demissiniz.”
Siraz’da sokakta gecen bir cocuga bile sorsan sana onlarca beyit okur Hafiz’dan. Halbuki sen Turkiye’de, Konya’da Mevlana’dan bir iki beyit okuyacak adami araki bulasin.
Bir de Mevlana’nin Mesnevi’si Farsca oldugu icin onu da bizden iyi sahipleniyorlar. Shahram Nazari ve diger bircok son yuzyisanatcilarina bak hep Mevlana’dan bir sèyler katiyorlar calismalarina…
Hafız’ı derslerimizde okumuştuk geçen dönem ve bu yazını beni alıp götürdü Kemal Bey. İranı çok merak ediyorum.
Yine hayallere daldım , çok güzel bir yazı olmuş.
Ben fark edeyim ki bana bektaşi desinler
Dergahı Ali’nin Bu da bir daşı desinler