Pompeii, İtalya’daki Napoli şehrinin güneyinde yer alan önemli bir arkeolojik miras alanı. Vezüv Yanardağı eteğinde, eski bir lav tabakası üzerinde MÖ 5 bin yıllarda kurulmuş bir roma şehri. MS 79 yazında Vezüv Yanardağı felaketle patladığında, hareketli Roma şehri Pompeii’yi ve binlerce vatandaşını tonlarca volkanik kül ve enkazın altına gömdü.
Yıkık şehir Pompeii, 1748’de bir harita mühendisi tarafından keşfedilene kadar donmuş halde kaldı. Arkeologlar, zamanda donmuş bir şehir olan Pompeii’nin kalıntılarını araştırıyorlar. Yüzyıllar boyunca korumuş 6 metre külün altında korunmuş halde duran Pompeii Antik Kenti, dünyanın en uzun süredir kazılan arkeolojik alanı.
İtalya‘nın Napoli kenti yakınlarındaki Vezüv Yanardağının yok ettiği şehirler hakkında söylenebilecek birçok şey, yapılacak birçok araştırma olabilir. Ancak bu şehrin kalıntılarına bakıldığı zaman arkeologların söyleyebileceği kesin tek bir şey var o da bu şehirlerin o kadar kolay kolay yok olmadığı ve her türlü afetlere göğüs gerdiği.
Vezüv Yanardağı tarihte elliden fazla kez patladı. En ünlü patlaması, yanardağın antik Roma şehri Pompeii’yi kalın bir volkanik kül altına gömdüğü MS 79 yılında gerçekleşti. Tüm şehir toksik gaz ve küller altında kalmaya başlamış ve Pompeii’de o gün hayat ve zaman durmuş.
Pompeii Antik Kenti
Pompeii, İtalya’nın Campania kentinde, MS 79’da Vezüv Yanardağının patlamasının ardından volkanik küllere gömülen büyük bir Roma kasabasıydı. Şehrin lavlar altında kalmasından 159 yıl kadar önce Romalıların egemenliğine geçmişti.
Pompei, Vezüv Yanardağının eteğinde, eski bir lav tabakasının üzerine MÖ 5 bin yıllarında kurulmuştu. İlk yerleşimciler, evlerini üzerine inşa ettikleri kayalığın, kasabalarını gölgede bırakan ve artık masum görünen dağın uzun zamandır unutulmuş bir patlamasıyla oluştuğunu çok az fark ettiler.
Kaliteli zeytin ve üzümün yetişmesine izin veren zengin volkanik toprağı ve elverişli bir iklim avantajıyla Pompeii hızla gelişti ve zenginleşti. Romalılar tarafından tercih edilen kasaba, MÖ 2. yüzyılda yürütülen büyük projelerle gelişti. Romalılar Pompeii’yi eşi benzeri görülmemiş bir eğlence merkezi haline getirdiler.
Gece gündüz gelen tüccarlarla dolup taşan zengin Pompei şehrini sekiz kapılı büyük sur duvarları çevreliyordu. Zamanın en örnek ve gelişmiş şehirlerinden biriydi. Öyle ki her ana kapı iki kapı şeklinde inşa ediliyor, birinden tüccarlar ve halk girerken diğerinden atlı arabalar giriyordu. Şarap ve yağ başlıca ticaret ürünüydü.
Sokaklar, Vezüv’ün daha önceki patlamalarından elde edilmiş lav taşlarıyla döşenmişti. Bu sokaklardaki araba tekerleklerinin izi bugün bile görülebiliyor. Amfitiyatrolar, bazilikalar, atölyeler, küçük hamamları, meyhaneler, çamaşırhaneler, mısır öğütmek için kullanılan değirmenler, fırınlar, evlerin ve hamamların ısıtma sistemleri ve daha bir çok yeri bugün bile görmek mümkün.
Şehrin orta yerinde yer alan geniş avlu Forum’da her hafta ayrı bir eğlence düzenleniyor; düzenlenen eğlenceler kimi zaman bir kölenin başka bir köleyle veya bir aslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. Pompei’nin en önemli binaları bu yüzden Forum meydanına bakıyordu.
Bunlar arasında iki tiyatro binası, bir gladyatör alanı, hamamlar, tapınaklar vardı. Pompeii şehrinin nefis iklimi, manzarasının güzelliği, birçok zengin Romalıyı kendine çekti. Zeytin, zeytinyağı, şarap, yün, balık sosu, tuz, incir, badem, kiraz, soğan, lahana ve buğday gibi malları ihraç edip egzotik meyveler, baharatlar, istiridye, ipek, sandal ağacı ithal ediliyordu.
Bir de arena için vahşi hayvanlar ve gelişen tarım endüstrisi için köleler tabi. Civarda gösterişli evler, saray vari evler yapıldı. Roma geleneğine uygun olarak yaya ve araç trafiğinin ayrılmış olduğu geniş sokakları vardı. Bazı caddelerde trafiğin tek yönle sınırlı olduğuna dair kanıtlar dahi var.
Antik şehir, iki veya üç kemerli girişi olan birçok kapısı olan bir duvarla çevriliydi. Kasaba birkaç bin binanın şaşırtıcı bir karışımından oluşuyordu. Dükkanlar, büyük villalar, mütevazı konutlar, tapınaklar, tavernalar (cauponae), bir çömlekçi, hamamlar, bir arena, halka açık tuvaletler, okullar, su kuleleri, bazilika, genelevler ve tiyatrolar.
Bunların arasında her türden inanca ait tanrıları için yüzlerce küçük tapınak ve kırka yakın çeşme vardı. Birçok evin heykellerle süslü çeşmeleri, asmayla kaplı çardakları ve tamamı sütunlu koridorlar ile çevrili dikdörtgen bahçesi (hortus) vardı. Gerçekten görünce ‘Şu anda bile böyle bir yerde yaşayamıyoruz’ diye düşündürüyor insana.
Yaşadığımız şu zamanlarda teknolojinin geldiği noktaya ve bu kadar kısa süre içinde ne kadar hızlı geliştiğine hayret ederken, diğer yandan düşündüğümüzde bu insanlar 2 bin yıl önce böylesine gösterişli evlerde yaşıyorlardı.
Pompeii, gelişen ve müreffeh bir toplulukta bulmayı bekleyebileceğiniz tüm olanaklara sahipti. Nüfusun yüzde 60’ı asil halktan, yüzde 40’ı köleden oluşuyordu. Asiller müthiş bir zenginlik içindeydi. Denilenlere göre önce yemek yer, daha sonra yediklerini kaz tüylerini kullanıp kusarlardı daha fazla yiyebilmek için.
Zengin ve ünlü politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüvün etekleri upuzun bağlar, süslü bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri Vezüv’de yine bir püskürme olmuştu.
Daha sonra bu püskürmeyi, Yunan coğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de o dönemde ona kimse inanmazdı. Belki de MS 62’de meydana gelen ve Pompeii şehrini tamamıyla yıkan bir zelzele, bu felaketin habercisiydi.
Depremler o kadar sık oluyordu ki artık Pompei halkı bunları önemsememeye başlamıştı. Vezüv Yanardağından Ağustos ayında dumanlar yükselmeye başladı ve büyük bir gürültüyle patladı. O gün öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat içinde bütün Pompei’yi kaplamıştı.
Halk limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle Sarno Nehrindeki 600 metre uzakta olan bir limana atıldılar. Gökten iri kum taneleri büyüklüğünde, çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen arkasından da gaz ve kül yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı.
Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebep oluyordu. Diğer taraftan evlerinin volkanın süngertaşı-kül yığınının ağırlığına dayanamayıp çökmesiyle yok oluyorlardı. Volkandan çıkan zehirli gazları soluyanlar ise anında ölüyordu. Sonra ardı ardına Pompei üzerine kızgın küller yağmaya devam etti ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü.
Birkaç saat içinde ‘Dünyanın zevk cenneti Pompei’ büyük bir mezarlığa döndü. 20 bin insan bir anda yok oldu. Böylece şehir, çok uzun bir sessizlik dönemine girdi. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah kar gibi yağmaya devam etti. Arkasından Pompei tamamen sessizliğe gömüldü.
Yaklaşık 2000 yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar kenti keşfettiklerinde, son gün pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompeililer taş kalıplar halinde çıkarıldıkları vakit, ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular.
Pompeii Antik Kenti kazı çalışmaları 1748’de Rahip Carlo Giuseppe Borbone önderliğinde başladı. Borbone, şöhret ve rastgele hazineye denk gelebilmek için bu işe kalkışmıştı. Tam anlamıyla söylemek gerekirse aslında bir mezar hırsızından farklı değildi. Ancak 1861’de Giuseppe Fiorelli bu işi devraldığında işler değişti.
Sistematik bir kazı çalışması artık başlamış ve Fiorelli, volkanik patlamada hayatını kaybeden kurbanların birer alçılarını çıkartarak bulundukları yerlerine koyulmasını sağlamış. Pompeii zengin Romalılar için cennet gibi bir yerdi ve kalıntılar da bu gerçeği kanıtlar nitelikte.
Toz ve kül bütün şehri öyle bir kaplamış ki tekrar gün yüzüne çıktığında her şey aynen o gün bırakıldığı gibiydi. Freskler bitirilmeden bırakılmış, boyalar halen kutularında duruyor. Ne kadar trajik bir olay olsa da bu yığının altında kalan altın değerindeki neredeyse kusursuz korunmuş bilgi tam 2 bin yıl öncesine ait.
Fresklerin birçoğu halen canlı gibi ve restore edilen mozaik yerler ise olağanüstü. Şimdi giderseniz göreceğiniz bu insan kalıpları gerçek oldukları yerle bire bir aynı yerde. Kazı alanı ve antik kent inanılmaz büyük olduğundan her şeyi bir günde görmeyi beklemeyin. Kazı çalışmaları ise halen devam ediyor.
Arkeologlar, burada yaşayan ve ölen insanların hikayelerini ortaya çıkarmak için Pompeii kazılarını sürdürüyorlar. Halen antik kentin üçte biri henüz kazılmamış halde.
Pompei’de kalmak isterseniz pek çok otel var. Benim tavsiyem Hotel Diana Pompei. Üç yıldızlı otel, Pompei FS istasyonunun hemen yanında, antik kente 10 dk’lık bir yürüme mesafesinde. Hemen yanı başında bulunan restoran La Bettola del Gusto Ristorante mükemmel yemekler sunuyor.
Pompeii Arkeoloji Parkı’na vardığınızda, yürüyüş yollarını, freskleri ve harabelerin etrafında size rehberlik edecek bilgilendirici levhaları kullanarak harabeleri kendi başınıza rahatlıkla keşfedebilirsiniz.
Sık sık Pomeii ve Pompei mi (tek i ile) karıştırılıyor. Pompeii antik Roma kentinin olduğu yer. Deniz kenarından antik bölgeye kadar genişlemiş olan şehrin olduğu yer ise Pompei şehri olarak biliniyor.
POMPEİ GİRİŞ ÜCRETİ
Pompeii kazı alanlarının bulunduğu bölgeye giriş ücreti şu anda 11€. Ayrıca Herculaneum, Pompeii, Oplontis, Stabiae, Boscoreale’nin de dahil olduğu 3 günlük biletler de bulunuyor ve bunların fiyatı 20€.
Pompei Scavi açılış saatleri; Kasım – Mart arası her gün sabah 8.30 akşam 5’e kadar, Nisan – Ekim arası her gün sabah 8.30 akşam 7.30’a kadar, 1 Ocak, 1 Mayıs ve 25 Aralık tarihlerinde ise kapalı.
POMPEİ’YE NASIL GİDİLİR
İtalya’nın Napoli şehrinin güneyindeki Amalfi Kıyıları yolu üzerinde sayılan Pompeii Antik Kenti, Napoli ve Sorrento arasında yer alıyor. Pompei’ye en yakın havalimanı Napoli’de. Türk Hava Yolları haftanın her günü İstanbul’dan Napoli’ye uçuyor. Roma’dan Pompeii’ye ulaşmanın en hızlı yolu, tüm rotayı yaklaşık iki saatte hızlı tren kullanmak.
Roma’dan Pompeii’ye giden daha yavaş banliyö trenleri, yaklaşık 4 saate Napoli’de aktarma yapılarak antik kente ulaşım sağlıyor. Pompeii’ye ulaşmak için Napoli ve Sorrento arasındaki Circumvesuviana tren hatt en doğru tercih. Pompei Scavi istasyonunda inmeniz gerekiyor. Eğer Napoli–Poggiomarino hattına binerseniz de Pompei Santuario’da inmeyi unutmayın.
Uzun mesafe otobüs şirketleri Flixbus ve Marozzi VT, Roma Tiburtina Otogarından günde birkaç kez Roma-Pompeii arasına ulaşım hizmeti veriyor.
Roma’nın yaklaşık 250 kilometre güneyinde bulunan Pompeii, şimdi başkentten uzaktaki en popüler günübirlik gezi noktalarından biri. Başkentten harabelere ulaşmak üç saat kadar sürebileceğinden, seyahatinizi iyi planlayın.
Napoli ve Salerno arasındaki FS hattı da Pompei’de duruyor ancak Circumvesuviana’dan farklı bir istasyonda. SITA otobüsleri Napoli’den Salerno’ya gidiyor ve piazza Esedra Pompei’de duruyor. Araba ile Autostrada A3 yolundan Pompei çıkışına girin.
Kemal Bey merhaba,
İngilizce Türkçe birçok şey okudum, en güzeli sizin yazdıklarınız 🙂
Pazar gideceğiz inşallah, kısa bir sorum var, cevap yazabilirseniz çok memnun olurum.
Pompei ve Herculaneum’da mozaikler var mı yoksa hepsi Arkeoloji Müzesinde mi?
İskeletler de müzede mi? Acaba herculaneum’u pas geçip arkeoloji müzesine mi gitsek diye düşünüyoruz. Zaman kısıtlı, müze de salı günü kapalıymış
Teşekkürler
Muhteşem tekrar gitmek isterim…
İnanılmaz güzel rüya gibi insan kendisini bir anda iki bin sene öncesinde yaşıyor gibi hissediyor. Bir kere daha gitmek isterim…
bence pompei de veya pisa da konaklamak çok mantıklı değil, yakınlarında çok daha güzel ve büyük vakit geçirebilecek şehirler mevcut
Yazdıklarınıza ve fotoğraflara bakınca, kendimi sanki ordaymışım gibi hissettim. Çok tanıtıcı, çok açıklayıcı olmuş elinize sağlık.
Teşekkürler, ilham verdiyse, yol gösterdiyse, bilgilendirdiyse ne güzel. Gidip görmeli!
Tarih sahnesinden doğanın sildiği çok sayıda antik kent var. Kimisi bunu dine bağlıyor cahilce. Hepsinin açıklaması var. Öyle olsaydı tsunami ile ile binlerce Endonezyalıyı da Allah cezalandırdı anlamına gelirdi.
Efsaneleştirmek insanın doğasında var. Özellikle doğrudan anlam bulamadığımız, çözemediğimiz, sebebini açıklayamadığımız durumları hikayeleştiriyoruz.
Geçen sene ordaydık gerçekten çok değişik bir şehir. Yollar, lavdan ölmüş insanlar. Gidilmeli görülmeli.
Ekim ayinda oralari gezdik. Rehberimizin anlatigi gibi, yanardagdan cikan gazlarla halk ilk once zehirlenmis, sonra lavlar lar uzerlerini orterek bu sekilde kalmislar. Kulturlerini cok iyi korumuslar.
Hayatta en çok görmek istediğim yer. Gençlik hayalim.
Muhteşem bir yer…
Tekrar gitmek isterim…
Yalnız bizim Efes antik kent daha gösterişli…