Adelaide, Avustralya’nın Güney Avustralya eyaletinin başkenti ve ülkenin en kalabalık beşinci şehri. Gulf St. Vincent Sahilinin ortasında yeşilliklerle kaplı bir alana kurulmuş olan şehir, The Economist dergisi tarafından düzenlenen ‘Dünyanın En Yaşanılabilir Şehirleri’ anketinde kültürel nitelik, iklim, yaşama şartları ve sağlık, suç oranı gibi sosyal koşullar bakımından yapılan sıralamalarda hep ilk onda yer alıyor.

Şık mimarisi, plajları, kültür sanat etkinlikleri ve dingin havasıyla tam da yaşanacak yer. 1985-1995 yılları arasındaki Formula yarışmalarına da ev sahipliği yapan Adelaide, henüz 175 yaşında bir şehir. İşsizlik oranı düşük, gelir düzeyi yüksek, ev ve kira fiyatları diğer büyük şehirler Sidney ve Melbourne göre yarı yarıya ucuz. Göçmenler konusunda da en ılımlı şehir.

🧭 Hiç görmediğiniz bir yere gecenin bir yarısında varıp da sabahında gözünüzü açtığınızda kendinizi hiç beklemediğiniz bir güzelliğin içerisinde bulursunuz ya? İşte ben böyle bir ortamda uyandım bugün. Tazmanya’nın başkenti Hobart’tan aldığım karavanla Melbourne’e geçtikten sonra, çok uzun bir yolculukla dünyanın en güzel sürüş rotalarından Great Ocean Road‘ı boydan boya geçip, 729 km yol yapıp, gecenin geç bir saatinde büyüleyici atmosfere sahip bir karavan parkına vardım.

Karavan parkında diğer karavanların arasına karavanımı park ettiğimde nasıl bir yerde olduğunu karanlıktan dolayı fark edememiştim. Günün ilk ışıkları ile uyandığımda henüz güneş doğmamıştı. Perdeleri aralayıp dışarı baktığımda gün doğumunun kızıllığı ile renklenmiş gökyüzüne, mavi, kızıl, yeşil, mor, turuncu renkler eşlik ediyordu.

Malta

Serbia

Bir karış çimlerle kaplı parkın birazcık ötesinde ise mavi bir göl vardı. Yedi sekiz karavanın olduğu parkta, bazı karavan sahipleri balık avından dönüyorlardı. Sanırım burayı görünce bir çoğunuzun aklına tam kafa dinleme yeri demek gelir. Karavan parkı, iki göl arasında kalan bir burun üzerinde yer alıyordu.

Biraz çevrede dolaştım, insanlarla selamlaştım. Hiç vedalaşasım yoktu ama bu enfes yerden ayrılmak zorundaydım. Duş ve kahvaltı sonrası Adelaide doğru yola çıktım. Bulunduğum yerden karşıya geçmek için feribotu kullandım. Siz oraya varır varmaz sizi hiç bekletmeden, gerekli hazırlıkları yapıp sizi feribota alıyorlar.

Feribot dediğime bakmayın, 4 araç ancak sığdığı bir saldan oluşuyordu. Karşı kıyı oldukça yakın, tek araç olarak karşıya geçtim, 2 saat sonra da Adelaide havalimanının oradaki karavan kiralama şirketinin ofisindeydim.

Şimdiye kadar gördüğüm en geniş ve güzel yollar bu şehirde. Sidney, Melbourne, Tazmanya’da adına highway denilen yolların çoğu tek şerit. Belli yerlerde sıkışıklığı eritmek için sollama bölümleri oluşturmuşlar, ancak Adelaide’de belki 1 saat boyunca 4 şeritli otoyoldan geçip şehir merkezine varmıştım. Tekrar sırt çantalarımı yükleyip otobüsle şehir merkezindeki Adelaide Central YHA Hostelime geçtim.

Aslında bugün yoldayken Help Exchange işi davet alıp, kabul etmiş, birkaç günlüğüne yardım edebileceğimi söylemiştim. Ancak ben hostele yerleştikten sonra mailime cevap yazdığından gitmekten vazgeçtim. Adelaide’de fazla kalmayı düşünmüyorum. Aklımda 3 gün kalmak var. Doğrusu genelde plan yapmıyorum veya yaptığım planlar çok esnek. 3 gün diyip de 10 gün de kalabilirim. Nitekim 5 günlüğüne gittiğim Tazmanya’da 20 günden fazla kalmıştım.

Eşyalarımı odaya bırakıp kendimi sokağa attım. Kraliçenin doğum günü nedeniyle uzun bir hafta sonu geçiren ülkenin sokakları çok sessiz. Doğrusu bu şehri de sevdim. Hoparlörden müzik yayınının olduğu, üzerinde çok sayıda alışveriş mağazası olan uzunca bir sokağı boydan boya yürüyüp Botanica Garden’e vardım.

Hani şehir haritasına baktığımda bile inanılmaz gelmişti bana. Bir dikdörtgen şeklinde planlanmış şehri çevreleyen tüm alan tamamen yeşil. Bir şehir düşünün ki kocaman hayvanat bahçesi şehrin içerisinde olsun. Şehri çevreleyen geniş bulvarlara Güney, Kuzey ve Batı Teras olarak adlar verilmiş.

South Australia eyaletinin başkenti olan Adelaide 1.28 milyon nüfusuyla Avustralya’nın beşinci büyük şehri. Nüfusunun dörtte biri inançsız olmasına rağmen şehirdeki çok sayıdaki kiliselerden dolayı The City of Churches olarak adlandırılıyor.

İşsizlik oranları düşük, gelir düzeyi yüksek, ev ve kira fiyatları diğer büyük şehirler olan Sydney ve Melbourne göre yarı fiyatında. Yine göçmenler konusunda en ılımlı şehir Adelaide. Diğer şehirlere göre daha çok sayıda Uzak Doğulu ve Afrikalıyı şehrin sokaklarında gördüm.

Dünyanın En Yaşanılabilir Şehirlerinden Biri: Adelaide

Adelaide, sakin bir şehir. Büyük şehirlerin karmaşasından uzak bir inceliği var. Bu haliyle Melbourne ve Sydney’den farklı olarak Avrupa şehirlerine daha çok benziyor. Oldukça düzenli ve planlı olan şehrin sokaklarında kaybolmak pek de mümkün değil. Şehir merkezi tamamen parklarla çevrelenmiş.

Diğer Avustralya kolonilerinden farklı olarak Güney Avustralya kolonicilerinin tamamen özgür ve kendi iradeleriyle buraya gelen insanlardan oluşması halen Adelaide için bir övünç konusu. İngilizler, Avustralya’yı kolonileştirirken farklı bir yöntem kullanarak kurulan koloniyi özelleştirmişler.

Güney Avustralya Şirketi kurularak işçi kiralayabilmek için gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve topraklar parseller halinde küçük yatırımcılara hektar başına yalnızca 1 Pound’dan satışa çıkarılmış. Tüm sistemin kendini idame edebilecek şekilde planlandığı Adelaide’da toprak satış ve işleme sisteminin yeni yatırımcıları çekmesi için gerekli düzenlemeler yapılmış.

Eyaletin kuzeyi tamamen çöl iken güney kesimlerinde güzel bir iklim yaşanıyor. 1792’de Fransızların ayak basıp pek önemsemedikleri Güney Avustralya toprakları günümüzde Avustralya şaraplarının üçte birini üretiyor.

Torrens Nehrinin kentin yerleşim yeri olan kuzey bölgesi ile işyeri ve ofislerin bulunduğu güney bölgesini ikiye ayırdığı Adelaide gezmesi oldukça kolay bir şehir. 1 milyon 300 nüfusa sahip şehrin 5 kare plan üzerine oturtulan düzenli ve telaşsız sokaklarında kaybolmak neredeyse imkansız.

Adelaide’ın kalbin olan King William Caddesinde yer alan ve Town Hall şehrin en eski görkemli yapılarından biri. Boydan boya şehrin ortasından geçen trafiğe kapalı bir alan olan Rundle Mall Caddesi, aynı zamanda kentin alışveriş ve buluşmaların da gözde adresi.

Adelaide’in en görkemli yeri olan ve iki yanında ağaçlarla binalar sıralandığı North Terrace Caddesi, tarihi görkemli binaların, müzelerin, kiliselerin ve anıtların yer aldığı bir bölge. Şehrin merkezinden 15 dakikada yürüdüğünüzde şehrin tamamen doğayla iç içe ve uyumlu yeri Adelaide Botanic Garden‘de buluyorsunuz kendinizi.

Kiliseler şehri olarak bilinen Adelaide, Avustralya’nın en resmedilmeye değer manzaralarına sahip şehirlerinden biri. Eğer Adelaide’a birkaç gününüzü ayırırsanız, görülecek pek çok yer ve yapılacak pek çok şeyiniz var demektir.

Caddenin daha ilerisinde ise Güney Avustralya Sanat Galerisi ve Güney Avustralya Müzesi yer alıyor. Sanat ve tarih meraklılarının ilgisini çekecek her iki müzede de ilginç koleksiyonlar ve sergiler ziyaretçilerini bekliyor. King William Caddesinin köşesinde yer alan görkemli binada Güney Avustralya Başkanı yaşıyor. Parlamento Binası ise yolun biraz daha ilerisinde yer alıyor.

Tandanya National Aboriginal Cultural Institute olarak adlandırılan ve aborjin kültürü etkisinde sanat eserleri barındıran merkezi ziyaret ederek günü noktaladım.

Day 314: Avustralya:59. Adelaide, 13 Haziran 2011

Adelaide İkinci Gün: South Australian Museum

Adelaide, The Economist dergisi tarafından düzenlenen Dünyanın En Yaşanılabilir Şehirleri anketinde kültürel nitelik, iklim, yaşama şartları ve sağlık, suç oranı gibi sosyal koşullar bakımından yapılan sıralamalarda hep ilk on içerisinde yer alıyor. 1792’de Fransızların ayak basıp da pek önemsemedikleri Güney Avustralya toprakları şimdilerde Avustralya şaraplarının üçte birini üretiyor.

Bugünkü ilk durağım South Australian Museum oldu. Melbourne müzesindeki kadar olmasa da, Adelaide’deki bu müzede de içleri doldurulmuş gerçek hayvanlardan oluşan bölümde, dünya haritası üzerinde hangi kıtada ve ne popülasyonda olduklarını gösteren bilgiler vardı. Kocaman balina iskeletleri, Güney Pasifik adalarından getirilmiş eşyalar, maskeler, kalkanlar ve heykeller de bulunuyor.

Aborjin kültürüne ayrılmış bölümü ziyaret ettikten sonra geçtiğim diğer bölümde ise okyanusya ülkelerinde yaşayan insanların tarihi kıyafet, maske, savaş ve av aletleri ile ilgili bölümü ziyaret ettim. Benim için oldukça ilginç olan bu bölümde, taş baltalardan, kabile şeflerinin kıyafetlerine, müzik enstrümanlarından tutun da ateş yakmak için kullandıkları aparatlara kadar birçok eser tanıtılıyordu.

Müzenin hemen yanında bulunan sanat merkezindeki sergide çok az eser vardı. Popüler ve sıra dışı bir tasarımcının sergisi ise 18$ karşılığında ziyaret edilebiliyordu. Müze, parlamento binası, üniversite, hastane gibi bir çok önemli kurum North Terrace’da yer alıyor. Yine bu kuzey terasta olan şehir kütüphanesine geçip ücretsiz internetten faydalandıktan sonra şehrin sokaklarını keşfetmeye devam ettim.

Akşam 5-6’dan sonra sokaklar sakinleşmeye başlıyor. Saat 9’sonrasında ise sokakta insan bulmak çok zor. Sadece gece klüpler ve barlar açık. Gündüz havası gayet güzel, güneşli ve rüzgarsız, ancak benim için soğuk denilebilecek bir hava.

Ben hırkamı, üzerine montumu almışken, kimisi t-shirt ve şort ile dolaşıyor, kimisi de yürüyüşe çıkmış veya koşuyor. Akşam saatleri gün batımı sonrası hava daha soğuk oluyor. Sıcak düşkünü olarak benim iklim yönünden rahatlamam, ancak ülkenin kuzey kısımlarına geçince mümkün olacak. Sanırım buna da çok kısa bir süre kaldı.

Day 315: Avustralya:60, Adelaide, 14 Haziran 2011 Salı

Serbia

1 Yorum

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz