Leipzig, Alman şehir ve kasabaları içindeki en görkemli ve çekici olanlarından birisi belki de. Yarım milyonu aşan nüfusu ile eski Doğu Almanya‘nın en büyük ikinci kenti olan Leipzig, adı kitaplar, asırlık kahveler, kitapçılar, süslü pasajlar ve müzikle anılan bir şehir. Çünkü burası Bach’ın şehri.
1989’da politik değişim için kitlesel hareketin de başladığı yer olan Leipzig, Johann Sebastian Bach’ın müziğini anlamak ve daha yakından tanımak isteyenler için mükemmel bir fırsat sunuyor. Bach’ın bir zamanlar aile evi olan Bosehaus, günümüzde bestecinin hayatına ve işlerine adanmış bir müze olarak kullanılıyor.
Johann Sebastian Bach
Dünyaca ünlü Alman barok müzik bestecisi ve orgcu Bach’ın aile evi Bosehaus, St. Thomas Kilisesi’nin karşısında yer alıyor. Bestecinin hayatına ve kariyerine adanan müze evde sanatçının özel eşyaların yanı sıra interaktif sergiler de bulunuyor.
Teknolojiden yararlanan ve ücretsiz kulaklıklı rehber sunan müzede, sergilenen tüm parçalar Bach’a ait olmasa da fantastik görüntüleri, arşiv belgeleri ve orijinal enstrümanlarıyla bir dönemin müzik hayatına ışık tutuyor.
Bach, eserleri, çalışkanlığı, sebatkarlığı ve kimi zaman da dik kafalılığı ile Leipzig’in tarihine kazınmış. Barok müzik döneminin en önemli temsilcilerinden J.S. Bach, yaşamının büyük bölümünü, aynı zamanda öldüğü kent de olan Leipzig’de geçirdi.
Müzisyen bir ailede doğan ve kilise orkestralarında görev alan Bach, 1723’te Leipzig’in ana kilisesi olan St. Thomas Kilisesi’nde kantorluk görevini üstlendi. Telemann’ın 1701’de kurduğu seküler müzik topluluğu Collegium Musicum ile birlikte; pazar yerinin hemen ilerisindeki Cafe Zimmermann’da düzenli konserler verdi. Ne hoş, bugün dünya tarihine ismini yazdırmış birini bir zamanlar Almanlar bir cafede dinleyebiliyorlardı.
İlk yıllar dini eserler üzerine yoğunlaşsa da daha sonra sınırlarının dışına çıktığı eserler hayata geçirir. Tüm bu yıllar içinde günde en az 30-35 sayfa müzik yazdığı biliniyor.
Johann Sebastian Bach, ömrünün sonlarına doğru geçirdiği bir hastalık yüzünden kör olmuş, bu onu tanrıya daha çok bağlamış ve en güzel dini öğeler içeren yapıtlarını ömrünün bu son dönemlerinde vermiş.
Bach’ın özelliği, sanatsal titizliğinin yanı sıra, üretken olmasıydı, çok çalışıyordu çünkü. Otobiyografisinin altmış altıncı safasında şunları yazmış; “Hayatımda çalışkan olmak zorunda kaldım. Benim kadar çalışkan olabilenler, benim vardığıma varabileceklerdir”.
Müzikte son barogun en büyük temsilcisi olan ve müziğin matematikçisi olarak adlandırılan Bach 1750’de Leipzig’de öldü. Bach’ın mezar taşı ve büyük bir heykeline ev sahipliği yapan kilisenin yanı sıra, Bach Arşivi Vakfı’na ait Bach Müzesi de bestecinin hayatının detaylarını size anlatmak için bekliyor.
Gerçekten de harika .. anlatiminizla oralarda gezmiş gibi oldum. Anlattiginiz yerleri sizin gozunuzle görürken, gorme kesfetme istegi uyandiriyorsunuz, Teşekkürler…