Avustralya‘nın hem ekonomik hem de kültürel manada mirası olan 2.000 nüfuslu Coober Pedy kasabasının yarısından fazlası yer altında yaşıyor. Düzgünce kesilmiş kayalar ve içlerinde yapılmış odalar, yazın 40 santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıkta 25 derece, kışın gece eksiler civarında seyreden havada 22 derece civarında bir sıcaklığa sahip.
Bu sabah Avustralya’nın göbeğinde, işte böylesi bir yapıya sahip Radeka Downunder Backpackers Inn yeraltı otelimde uyandım. Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinden sonra ilginç bir deneyim oldu. Kapadokya’da sadece gezip çıkmıştım, ama buradakinde deliksiz uyudum.
Avustralya’nın bu opal başkentinde, otelimin bitişiğinde, kayalara oyularak yapılmış olan The Church of Saint Peter ve Paul Kilisesini ilk olarak ziyaret ederek bugünkü gezime başladım. Tüm kasaba bu kiliseleri imece usulü inşa etmişler. Kilisenin ön tarafındaki kırmızı topraklarla kaplı alanda çok sayıda evsiz sarhoş Aborjinler var. Kimisi sızmış uyuyor, kimisi elinde şarap şişesini ve sigarasını düşürmüyor, ama gülüyor eğleniyorlar yüksek sesle. Her gelen geçene seslenip para istiyorlar.
Bilinen ve hala yaşayan yeryüzündeki en eski kültür olan Aborjinler‘in şimdiki hali acınası ötesinde. Kaybedilen diller, kültürler, yaşam tarzları ve şarkılar… Hepsinin yerini sefalet, açlık, yurtsuzluk ve kaybolmuşluk almış. Bir zamanlar çıplak ama barış içerisinde huzurlu bir hayat sürdükleri bu toprakların efendiliğini zenginleşmiş beyazlar yapıyor.
Dünyanın en gelişmiş ve refah düzeyi yüksek ülkelerinden biri olan Avustralya’da farklı ülkelerden gelenler artık özgür bir şekilde kendilerine yurt edinmişken, gerçek yurtlarında Aborjinler yabancılaşmış ve yok olmayla karşı karşıyalar, tam bir ironi.
Coober Pedy’de sadece 1 gün kalacağım. Kaldığım backpackers deskinden bir tur satın aldım (63$, 120TL). Saat birde başlayan turumuzda 16 kişiydik. Başkent Canberra’da otobüs şoförlüğü yapana 10 kişilik bir arkadaş grubu motosikletleriyle Coober Pedy’e tatile gelmişlerdi.
Yunan rehberimiz Dimitrios Nikoloudis liderliğinde ilk olarak şehir içerisinde The Big Winch Scenic Lookout olarak adlandırılan ve şehri yukarıdan görmemizi sağlayan tepeye çıktık. Bu tepede demirden yapılmış büyük bir ağaç bulunuyor.
Şimdilerde mümkün olduğu kadar atık suları kasabayı yeşillendirmek için kullanıyorlar, ancak öncesinde kasabada bulunan tek ağaç demirden olan bu ağaçmış. Yine bu tepede, tepeye adını veren büyük bir vinç ve Pitch Black filminde kullanılan uzay gemisi bulunuyor.
Sonraki durak şimdiye kadar gördüğüm en ilginç mezarlıklardan biri olan Coober Pedy Mezarlığıydı. Jimmy adını kullanan, aynı zamanda eski bir maraton koşucusu olarak, kasabanın oldukça popüler olan Yunan asıllı rehberimiz Dimitriosun söylediği gibi bu mezarlıktaki herkes eşitti. Siyah, beyaz, zengin, fakir, Hıristiyan veya Müslüman ve Musevi ve bunların ötesinde köpekler de kendine yer bulmuştu bu mezarlıkta.
Kimisinde mezar taşı yerinde metal fıçı bira bidonu ve kupalar varken, kimisinde bolca viski ve bira şişesi, kimisinde de mezardaki kişinin mesleğine uygun tasarım ve süslemeler vardı. Diğerlerinden farklı olarak kıble yönünde defnedilmiş iki mezarlıktakilerin isimlerine bakılırsa Arap olmaları kuvvetle muhtemel.
Avustralya dünya opal yataklarının %95 ‘ine sahip ve Coober Pedy kasabası da bu madenin kalbi. Ülkemizde de Bayat-Afyon, İnönü-Eskişehir, Şaphane-Kütahya ve Oltu-Erzurum’da da mevcutmuş. Kesilip parlatılabilen, süs ve ziynet eşyası yapımında kullanılan opal ışık aldığında bunu gökkuşağı gibi farklı renklerde parıldayarak dışarı verdiğinden aranan ve değerli bir maden sınıfında yer alıyor.
Mezarlık sonrası opal madeni çıkarılan yere geçtik. Binlerce çakıl tepesi var. Önce 75 cm metre genişliğinde, 20 metre derinliğinde açılan kuyularda uzmanlar tarafından kontrol yapılıp madene rastlanıyorsa , derinliği 100 metreyi kadar uzatabiliyorlar. Eğer bir maden yatağı bulunmuşsa da sonra buldozerlerle genişçe bir alanda kazı çalışmaları başlıyormuş.
Buradaki kuyular için kamyon-kazıcılar kullanılmış. Çıkarılan kayalar ezilerek çakıla dönüştürülüyor ve içerisindeki opal madeni ayrıştırılıyor. Bir maden çevresinde mola verip biz de opal aramaya başladık. Bulabildiğimiz parçalar çok küçük, bir kaç tane bulup cebime atıyorum.
The Catacomb Church ise diğer bir durağımız. Tepenin altındaki kayalara oyularak yapılmış kilisenin tavanında uzunluğu 10 metreyi geçen havalandırma delikleri bulunuyor. Evlerde de kilisede de herhangi bir ısıtma gereci bulunmuyor, bazılarında hava sirkülasyonu için vantilatör var.
Bir zamanlar eski bir deniz tabanı olan bu topraklar milyonlarca yıldır aşınarak, üzeri düz şekilde dağları oluşturmuş. Toprak, taşlar ve kayalıklar ışığın değişmesiyle birlikte farklı renklere büründüğünden Painted Desert olarak adlandırılmış. Özellikle gündoğumu ve günbatımı saatlerindeki hızlı renk değişimleri görülmeye değer. Pas renginde veya koyu sar veya kahverengi, siyah ve beyazın farklı tonları arasındaki geçişlere şahit olunuyor.
Çölün güneyindeki platoda dinozorların denizdeki akrabası ihtiyozorlara ve diğer deniz canlılarına dair fosiller bulunmuş. Burada iklimin bir zamanlar bambaşka olduğuna dair ipuçları bunlar.
Sonraki durağımız nefes kesen manzarasıyla milyonlarca yıllık jeolojik kalıntıları barındıran Breakaways Range. Coober Pedy’nin 11 km kuzeyinde olan bu plato yaklaşık 40 km kare bir alana yayılmış. Güneş ışığının geliş açısına göre farklı renkler alan bölge gerçek üstü bir atmosfer sunuyor.
Gün batımına yakın saatlerde biz dönerken geriye dönüp baktığımızda tepeler, kayalar ışıl ışıl parıldıyordu. Etkileyici güzellikteki bu çölün 70 milyon yıl kadar önce okyanus altında olduğunu düşünmek gerçekten çok zor.
Son durağımız ise Dingo Fence oldu. Dog Fence olarak da adlandırılan bu çitin yapımına 1880’lerde başlanmış olup ancak 1885 de bitirilmiş. Koyun sürülerini korumak için yapılan bu çit, dünyadaki en uzun yapılardan biri olduğu gibi aynı zamanda dünyanın en uzun çitiymiş, 5.614 kmye kadar uzanıyormuş.
Kangurular ve tavşanlar çiti rahatlıkla geçebildiğinden onlar için sorun çıkarmadan, dingolardan koyun sürülerinin korunmasında epeyce faydalı olmuş. Lakin zamanla açılan küçük deliklerden geçen dingo yavrularının etkisi hala sürüyormuş.
İçlerinde Mad Max 2, Red Planet, Priscilla, Çl Kraliçesi gibi filmlerin de olduğu 15’ten fazla filme set olmuş bu kızıl topraklarda beş buçuk saat süren turdan, yorgun ve tozlar içerisinde yer altı otelimize geri döndük. Gündüzün 19 derecelerde olan sıcaklık 2-3 derece civarında şimdi, soğuk.
Day 318: Avustralya:63. Coober Pedy, 17 Haziran 2011
Dünya’da ne ilginç yerler var!