Ulcinj (Ülgün), Karadağ’da Adriyatik Denizi kıyısında yer alan turistik bir kasaba. Kasaba nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman Arnavutlar oluşturuyor. Sınırı geçmeden Arnavutluk’un tadına bakmak isteyenler Ülgün’e gidiyor. Hareketli ve güzel Ulcinj’in nüfusun %61’i Arnavut. Bunun da %68’i Müslüman.
Arnavut sahil kasabalarından çok daha güzel olduğu için, yaz aylarında Kosovalı tatilcilerle dolup taşıyor. Ulcinj’de de belirgin bir Doğu hissi var. Zaten yükselen çok sayıda caminin zarif minareleri size Karadağ’da değil de Arnavutluk’taymışsınız gibi bir his veriyor. Mala Plaza denilen Küçük Plaj etrafındaki kebap standlarından yükselen müzik sesleri de kulağa yabancı gelmiyor.
Ülgün, İngilizce ‘off the beaten path’ yani ‘alışılmışın dışında’ bir Karadağ tatil rotası. 2010’da New York Times’ın En İyi Destinasyon ödülünü almış. UNESCO Listesi Ulcinj Old Town dışında sakin, lendi halinde küçük bir şehir. Balkanlardaki Arnavutların yurtdışındaki bir numaralı deniz tatili bölgesi.
Plajlarını ve denizini öyle çok abartmaya gerek yok. Ancak yolunuz düşerse birkaç günlük deniz tatili için ideal bir şehir. Halihazırda bu bu şehre bir gezi planlıyor ve daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa veya şimdilik sadece hayal kuruyorsanız, Ulcinj seyahat rehberinde bilgilerimi paylaşmaya çalıştım.
Ulcinj Gezi Rehberi
Ulcinj, Arnavutluk sınırına ulaşmadan önce Karadağ kıyısı boyunca güneydeki en büyük şehir. Kasabanın sahildeki güzel konumu nedeniyle, Kosova’daki Arnavut nüfusunun büyük bir kısmının tatil için burayı tercih ediyor. Gençler iyi İngilizce konuşsa da daha yaşlılar İtalyanca, Almanca veya Rusça konuşuyor.
Nüfusun önemli bir çoğunluğu etnik Arnavut. Ülgün dışında, Karadağ’ın Bar şehrinde, Bojana nehri kıyısında ve İşkodra Gölü kıyısında ve Zatrijebač’a Arnavutlarla karşılaşabilirsiniz. Her iki dilde yazılmış tabelalardan, çevredeki düzinelerce camiden ve kulağınıza çalınan Arnavutça’dan Arnavutluk’un etkisini her yerde görüyorsunuz.
Venedik Cumhuriyetinin Adriyatik’teki kalelerinden biriyken, 1570-1573 Osmanlı-Venedik Savaşı sonrasında Budva ve Bar ile birlikte Osmanlı topraklarına katılmış. Venedikliler Ülgün’ü, 1696 ve 1718 yılları arasında tekrar geri almaya çalışmışlarsa da her iki girişimlerinde de püskürtülmüşler.
1867 yılında kadar İşkodra Sancağına bağlı kalmış şehir, 1878’de yapılan Berlin Antlaşmasıyla bağımsızlığı kabul edilen Karadağ Prensliğine verilmiş. Berlin Konferansında Karadağ’a Gosiva ve Plava’nın yerine Ülgün ve Bar limanlarının verilmesine karar verilmesine rağmen Arnavutlar, Ülgün ve Bar’ı teslim etmemişler.
Osmanlı Devleti, büyük devletlerin müdahaleye hazırlandıklarını görünce olayın ciddiyetini anlayarak, Arnavutluk’a Derviş Paşa komutasında büyük bir askeri kuvvet göndermiş. Derviş Paşa, Ülgün’ü Arnavutlardan alıp Karadağ’a teslim emiş. Derviş Paşa Ülgün’ü Karadağ’a teslim edip de İstanbul’a dönerken Prizren Birliği bir toplantı yapmış.
Prizren Birliği (Arnavut Ulusunun Haklarını Savunma Birliği – Arnavutça: Besëlidhja e Prizrenit), Aralık 1880’de yaptığı toplantıyla, geçici bir Arnavut hükümeti kurulduğunu ilan etmiş. Ülgün ve Bar’ın Karadağ’a verilmesi, Arnavut bağımsızlık hareketinin fitilini ateşlemiş.
ULCINJ NEREDE
📍 Ulcinj (Ülgün), Karadağ’ın güney kıyısında yer alan bir şehir. Karadağ’ın Arnavutluk sınırına ulaşmadan önce Karadağ kıyısı boyunca güneyde yer alıyor. Muhteşem bir koy yer alan, küçük bir Arnavut yerleşim bölgesi. Şehrin tarihi bölgesi olan Ulcinj Old Town, UNESCO listesinde yer alıyor.
ULCINJ NE ZAMAN GİDİLİR
☀️ Ulcinj’e gitmek için en uygun zaman Haziran’dan Eylül’e kadar sürer ve sıcak ve güneşli dönem. Temmuz’da ortalama sıcaklık aralığı 22°C ile 30°C arasında. Adriyatik Denizinden büyük ölçüde etkilen Ulcinj, ılıman bir iklime sahip. En soğuk ay olan Ocak’ta ortalama sıcaklık aralığı 4°C ile 11°C arasında değişiyor. Bolca rüzgarlı alan bi şehir. En çok yağmur ise Kasım ayında yağar.
ULCINJ NASIL GİDİLİR
Arnavutluk’un İşkodra kentinden Ulcinj’e geçtim. Otobüsle sınırı geçtim ve Ulcinj otobüs terminalinde indim. Şehrin otobüs istasyonu olan Autobuska Stanica Ulcinj, şehrin Old Town denilen Eski kent merkezine, 2,5 km uzaklıkta. Yürüyerek 30 dakikada çok zorlanmadan merkeze ulaşabilirsiniz.
Otogardaki Infinity Snack Bar, 24 saat açık, süpermarket ve ücretsiz Wi-Fi var. Tuvalet 0,50 €. Sırt çantam ve kabin boy valizimle dar sokaklardan geçerek merkeze yürümem zor olmadı. Taksi ile otogardan Ulcinj merkeze gidecekseniz 1-3 € arasında ödeme yeterli. Hiçbir zaman 5€’dan fazla ödemeyin.
Ulcinj’e Kotor, Budva, Podgorica, Cetinje ve benzeri büyük şehirlerin çoğundan ulaşım kolay. Otobüs biletleri kişi başı 10 € civarında. Kotor’dan Ulcinj’e bilet kişi başı 7 ila 8 €.
Ulcinj’den başkent Podgorica’ya günde 8 otobüs var. Yolculuk 2 saat sürüyor, ücret ise 6€. Budva ve Kotor için de düzenli otobüs seferleri yapılıyor, 7-9€. Her yarım saatte bir de Bar şehrine minibüs kalkıyor. Turizm sezonunda Kosova’nın büyük şehirlerden de Ulcinj’e sık sık otobüs kalkıyor.
Arnavutluk’un Durres şehrinden Ulcinj’e gelen ‘kombi’ adı verilen minibüsler var. Arnavutluk İşkodra’dan 06.00 ve 12.30 saatlerinde minibüs var, ben sabah 6 minibüsüne binmiştim. İşkodra şehrinden her gün saat 09.00’da sadece bir otobüs kalkıyor. Sezon dışı İşkodra’dan 20 ila 40 € karşılığında Ulcinj’e taksi ile gelebileceğiniz biriyle pazarlık yapabilirsiniz.
ULCİNJ NEREDE KALINIR
Ulcinj, yazlık bir şehir. Otellerin bir çoğu booking sitelerinde listeleniyor olsa da bazıları kapılarını Nisan’da açıyor. Buna dikkat edin.
Villa Marinero, Apartments Antigona Old Town ve Guest House Naser, eski şehrin kalbinde yer alan uygun oteller. Plaza Hotel&SPA ve Apartmani Djurovic, Mala Plaža Plajında yer alan iyi oteller.
Marinus Hotel ve Apartments Aga, göz atabileceğiniz diğer iki hoş otel. Hostel Pirate, tertemiz ve tüm olanaklara sahip bir hostel. Casa Liburnia ve Villa Dulsinea ise Ladies Beach’e yakın.
Ulcinj Gezilecek Yerler 📌
Ulcinj, Karadağ’ın bir kıyı tatil beldesi. Kasaba Arnavutluk sınırına yakın bir yer de bulunuyor ve 20 bin nüfuslu halkın çoğunluğu da Arnavut. Ulcinj, Karadağ’da Arnavut toplumunun merkezi gibi bir yer. Ulcinj Eski Kenti, kumsalın yukarısında tepe bir noktaya kurulu.
Ulcinj oldukça derli toplu. Özellikle Eski Kent’in yakınında kalacak yer ayarlarsanız yürüyerek kolayca her yerini dolaşabilirsiniz. Karadağ’ın güney kıyısında yer alan bir kasaba, uzun kumsalı, tarihi merkezi ve daha birçok özelliği ile yakın çevredeki hem yerli hem de yabancı turistlerin gözdesi.
Taş duvarları, dar sokakları ve deniz manzarasıyla şirin ve küçük bir kasaba. Kotor veya Budva’nın eski kentleri kadar ünlü olmasa da Ulcinj Eski Kenti, yine de şahane bir tarihi cazibeye sahip. Eski Kent bölgesini yarım saatte rahatlıkla gezebilirsiniz.
Bir uçuruma oyulmuş gibi hissettiren merdivenlerden Eski Kent’e çıkarken, geçtiğiniz Arnavut kaldırımlı sokaklar sizi gizli kuytu köşelere ve destansı deniz manzarasına ulaştırıyor.
Karadağ’daki diğer birçok sahil şehri gibi, şehrin bazı bölgelerde oldukça engebeli! Arnavut kaldırımlı sokakları gezerken ayağınızda rahat ayakkabılar olsun. Şehri gezdikten sonra otele dönmeyip plaja gitmeyi planlıyorsanız, yanınıza ekstra parmak arası terlikler alabilirsiniz.
Genellikle gözden kaçan Ülgün, tarihi Eski Kenti, Küçük Plaj, Ulcinj Müzesi, Liberty Monument, Denizciler Camii ve St Nicholas Kilisesi gibi birkaç cazibe noktasına sahip. Güney Karadağ’ın ucuna gizlenmiş Ulcinj, ülkedeki en iyi plajlardan bazılarına sahip. Ülkenin en uzun plaj olan Velika Plaža burada.
➜ Ulcinj Old Town (Kalaja e Ulqinit, Stari Grad Ulcinj), kentin en eski ve en çekici kültürel kısmı. İlk olarak eski Yunanlılar tarafından inşa edilmiş, eski bir İlirya kalesi. Romalılar, Bizanslılar, Sırplar, Venedikliler ve Osmanlı kendi mimarilerinden bir şeyler eklemiş. Olağanüstü kültürel değeri nedeniyle Ulcinj’in Eski Kent bölgesi, 1961 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmış.
Bölgede ilk yerleşimin MÖ 4. veya 5. yüzyıla kadar uzuyor. 1421’den 1571’e kadar şehre hükmeden Venedik yönetimi, Ulcinj’in mimari ve kentsel yapısına yeni unsurlar getirmiş. Savunma surları, şehrin kapıları ve kuleleri dikmişler. Kale, kuzeyden ve batıdan, şehrin dayandığı kayayı örten yüksek kayalıklarla çevrili.
Kalenin hakim olduğu askeri karakterli yukarıdaki yere Gornjive sivil yerleşim yeri olan aşağıdaki yere ise Donji olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Temel yapı malzemesi taş olan şehir, Gotik ve Rönesans sarayları, kiliseleri ve meydanlarıyla Doğu Adriyatik ve Venedik şehirciliğinin tipik bir örneği.
Osmanlı ile birlikte, şehir mimarisi bugün de göreceğiniz gibi Doğu hissi veren bir dönüşüm yaşamış. Ulcinj’in Eski Kenti dolaştığınızda, kentsel ve mimari olarak hem doğu hem de Akdeniz kentsel ve mimari kavramlarının iç içe geçtiğini görüyorsunuz. Bu özelliği nedeniyle UNESCO tarafından eşsiz bir mimari özellik olarak tanımlanmış.
➜ Svač (Shas, Šas), Šasko gölünün yakınında bulunan harabe bir Orta çağ kasabası. 13. yüzyıldan kalma kiliselerin kalıntıları var. Balkanlardaki her göl için söylendiği gibi, bu göl çevresinde de bir zamanlar toplam 365 kilise olduğu söyleniyor. Slavlar tarafından yapılmış, Osmanlı tarafından fethedilmiş.
➜ Pasha’s Mosque (Xhamia e Pashës, Pašina džamija), Amiral Kılıç Ali Paşa tarafından 1719 yılında yaptırılmış bir Osmanlı camisi. Karadağ’ın en eski camilerinden biri. Ülkede hamamı olan tek külliye.
➜ Saat Kulesi (Sahat Kula), 1754’te inşa edilmiş bir Osmanlı saat kulesi. Şehrin her yerinden görülebilen konumu özenle seçilmiş. Dikdörtgen bir kaideye sahip kule, kesme taştan yapılmış. Namazgjahu Camii ve Kryepazari Camii yakınında yer alıyor.
➜ Özgürlük Anıtı (Spomenik Sloboda), Sırp heykeltıraş Miodrag Živković tarafından 1985’te inşa edilen bir komünist anıtı. Yugoslavya’yı savunan savaşçıları sembolize den Sloboda anıtı, 1980’lerdeki ekonomik kriz ve 1990’larda Yugoslavya’nın dağılması nedeniyle hiçbir zaman tamamlanamamış.
⛱ Velika Plaža — Ulcinj’den Ada Bojana’ya kadar 14 km’den daha uzun bir alana yayılan bir plaj. Arka fonda ise ülkenin pitoresk dağlarıyla çevrili.
⛱ Mala Plaža – Ulcinj’in tam merkezinde, Eski Kent ile yat limanı arasında yer alıyor. Diğer adı ‘Small Beach’ olan yer, Ulcinj’in tadını çıkarmak ve eğlenmek için çok sevimli bir plaj. Maldivler veya Bora Bora’da görebileceğiniz sazdan yapılı şemsiyeler plaj boyunca hoş bir dekor oluşturuyor.
⛱ Ladies Beach – Adından da anlaşılacağı gibi, burası Karadağ’daki sadece bayanlara özel birkaç plajdan biri. Tüm alan bir girintiye gizlenmiş. Girişte bir güvenlik görevlisi var, böylece röntgencilerden tamamen arındırılmış.
⛱ Valdanos – Ulcinj’e sadece 15 dakikalık sürüş mesafesinde, zeytinlikleriyle ünlü bir körfezde yer alan bir plaj. Mala Plaža ve Velika Plaža doluysa, bu daha az bilinen bu plaja kaçın ve berrak suların tadını çıkarın
Donji Štoj, Karadağ’ın Ulcinj belediyesine bağlı bir köy. Bizim Kuşadası Davutlar bölgesi gibi bir tadı var. Çevredeki evlerin hepsi iki üç katlı yazlık ve villalardan oluşuyor.
Ulcinj, tepelik bir yerde kurulmuş küçücük bir kasaba. Merkezinde bir cami var ve onun yanından uzayıp giden cadde boyunca sıralanan evlerden oluşuyor. Burnuma çalınan nefis yosun ve orman kokusu bana Asya’yı hatırlattı. Saat sabah 10’u geçiyordu.
Otel rezervasyonumu son dakikada yapmıştım, ancak üzerinde çok kafa yormadan yaptığım bir rezervasyondu. Uygun bir fiyatı görünce rezervasyonu yaptım. Genelde rezervasyon yapmadan seyahat ederim, ama yılbaşı tatili dönemi olduğundan otel ayırmadan kış günü gezmek istememiştim.
Yolda karşılaştığım birine Donji Štoj köyünü sordum. 13 Avro’ya kiraladığım oda oradaydı. Çocuk bana ‘orası uzak, 3 km kadar uzak’ dedi ve köyün yönünü gösterdi. Ulcinj merkezden gösterdiği yöne doğru bakınca yokuş aşağı yolu görünce rahatladım.
Karadağ, Avrupa Birliğine henüz dahil olmamış olmasına rağmen Avro kullanıyor, ancak benim cebimde sadece bir miktar Arnavut parası LEK ve Dolar var. Biraz Avro var sanıyordum ama yanılmışım. Bunu kendime bir parça börek alırken fark ettim. LEK ile ödemek istedim ama kabul etmedi, ikram etti.
Gideceğim adresi Google Map adresinden dün işaretlemiştim, ama aptallık bu ya mesafeye bakmamıştım. Donji Štoj kalacağım otel, Ulcinj merkezden 8.1 km uzaklıktaymış meğer. Cebimde 5 Avro olması bile kendimi otele atmama yeterli olurdu ama. Sırt çantam ve kabin boy valizim ile yürüdüm, yürüdüm ve yine yürüdüm…
Yemyeşil çayır ve ağaçların arasından uzayan yolu takip ederek 3 km’den fazla yolu çoktan yürümüştüm, ancak ortada henüz bir yerleşim yeri yoktu. Otostop da yapabilirdim ama içimdeki inatçı kişilik devreye girmiş olsa gerek… Yol boyunca korna çalan taksicilere de pas vermedim. Yürümeyi severim, sınırlarımı zorlamayı severim.
Yılbaşı öncesi, mevsime tezat güneşli bir hava vardı. Nerdeyse 1 aydır süren Balkanlar gezimde hep bana güneş eşlik etmişti. Uzun bir yürüyüşten sonra Donji Štoj‘a vardım.
İlginç olan vardığım bölge, yazlık apart otellerin ve kiralık villaların olduğu bir yerdi. Tabi kış mevsiminde herkes çekip gittiğinden ıssızdı ve hemen her yer de kapalıydı. Bana interneti olan bir yer yeterdi aslında, ancak kalacağım apart otelin internetinin arızalı olduğu söylendi. Oda ücreti için 100 Dolar verdim, oda parasını kestiler, üzerini Avro olarak aldım, rahatladım.
Otelin sahibinin dedeleri Anadolu’dan buraya gelmiş. Duş alırken sular kesildi, yine sinirlenmedim tabi.
Otele yerleşmeden önce Donji Štoj merkezi olarak geçen sadece bir caddededen oluşan yerde bir pizzacı görmüş ve interneti olduğunu öğrenmiştim. Gelir burada otururum diye düşünmüştüm ve öyle de yaptım. Gelin görün ki pizzacıda pizza yoktu. İlkin şaka yaptı sandım, gülümseyerek bana bakan çocuğa ben de gülümsedim, meğer ciddiymiş.
Yiyecek başka bir şey sordum, yine bir şey yok dedi! Sinirlenmedim tabi. İnsan demez mi pizza yok yiyecek yok dükkanda ne yapıyorsun diye? Hemen yanda fast food yazan yere gittim. Yiyecek sordum, yarım yamalak İngilizce ve vücut diliyle onlar da “yok!” dediler. Yine sinirlenmedim tabi.
Sırf cebimde birkaç kuruş daha kalsın diye ucuz bir otel seçmiştim ve kendimi, ilk defa adı attığım bu ülkenin, Karadağ’ın ücra bir köyünde bulmuştum kendimi. Yazın muhtemelen buralar capcanlıdır ama kışın ölüden de beterdi. Saat öğleni geçmişti.
8 km yürümüş (belki daha fazla), şehrin alakasız bir yerinde, alakasız bir aparatta soğuk havada duş alırken sular kesilmişti, pizzacıda pizza bulamamış, aç biçare kalmıştım öyle. Fast Food restoranında sapsarı saçlı kadına ben açım dedim sinirlenmeden. Yok dedi yine.
Ben hamburger, çizburger yap bişeyler dedim. Söylene söylene kaktı, gitti bakkaldan ekmek aldı ve lastik gibi burgeri yarım ekmeğin arasına koyup verdi. Soğan cennetten çıkmadır derim. Neye girerse yediriyor. Biraz da turşu attırdım burgere ve içerideki odun sobasının karşısına geçip afiyetle yedim.
Sabrımın sınırlarını zorlamıştım, bir çeşit ‘challenging’ durumu. Elimde imkan vardı ama ben onu kullanmayıp doğaçlama takıldım. Otobüs terminalinde taksiye atlayıp çarşı merkezine gidebilir, bir döviz bürosunda para bozdurabilir, sonra da gördüğüm birkaç restorandan birine dalıp güzelce karnımı doyurup yine taksiye atlayıp otelime gidebilirdim.
Bu parayı kullanıp, hayatın kolayına kaçmak olurdu. Cemimde üç-beş kuruş daha fazla kalsın diye tüm çabam, ama asıl çabam hep daha fazla yer görmek ve keşfetmek için. Aslında bir çeşit takas yapıyorum. O parayı şu an içtiğim kahveye, dün İşkodra’nın şık bir restoranındaki yediğim tortelli ve kırmızı şaraba, yarın Budva’da gideceğim hoş bir restorana ayırıyorum.
Sabrımın sınırlarını ve dolayısı ile kendimi zorluyorum, sınıyorum. Bu beni daha esnek yapıyor. Her ortama her şarta hızlıca adapte olup geleceğe yüzümü çeviriyorum, yolda ayağıma takılan taşlara aldırmıyorum. Bu beni bağımlılıktan kurtarıyor, özgürleştiriyor.
Sinirlenmiyorum. Bunu, Asya’da karşılaştığım ve bu anlattıklarımla kıyaslanamayacak zorlukları aşarken öğrendim. Değiştiremeyeceğim veya hayatımı alt-üst etmeyecek olaylara takılmıyorum, rahatım.
Donji Štoj‘da bir kahvede soba başında, Arnavut amcaların tüttürdüğü sigara dumanı altında laptopu açıp blogumu yazmanın zevkini tattım. Daha birkaç yıl önce her gün traş olup her gün aynı işi yapmak için evden çıkıyordum. Günün sonunda nerede ve ne yapıyor olduğumu bilememem bana heyecan veriyor.
Öngörülemeyen sebepler ve bunun doğurduğu sonuçların keyfimi bozmasına izin veremem. Sade (şekersiz-sütsüz) Nescafe istedim, üçü bir arada geldi, yine sinirlenmedim tabi, sadece gülümsedim! 🙂
ALINACAK DERSLER
1. Gideceğiniz ülkenin yerel para birimini cebinizde bulundurun.
2. Seyahat edeceğiniz yeri gitmeden biraz araştırın.
3. Yüksek sezonda veya tatil dönemlerinde erken rezervasyon yaptırın.
4. Ucuz olsun diye şehrin dışında otel tercihi yaparken dikkat edin. Toplu taşıma yoksa orası ucuz değil pahalıdır.
5. Yol ve yön tarifi için yerel halktan bilgi alırken bunun sağlamasını yapın, başkalarına da sorun.
6. Kalacağınız otele gerekirse gitmeden mail atın. İhtiyacınız olan bilgileri sorun.
7. Ücretini ödemiş olsanız dahi, belirtilen hizmetleri sunmayan otele yerleşmeyin, hakkınızı arayın.
8. Gideceğiniz ülkenin dilinde ihtiyacınız olabilecek birkaç kelime öğrenin.
9. Bir ülkeye vardığınızda yapacağınız ilk işlerden biri, o ülkenin yerel GSM kartını almak olsun.
10. Keşfinizde yaşayacağınız olumsuz şeylerin motivasyonunuzu bozmasına asla izin vermeyin.
Her zaman her yerde ve her koşulda hayatın tadını çıkarın!
29 Aralık 2013, Donji Štoj, Ulcinj, Karadağ
Merhaba,
Yazınızı tek nefeste, derin bir empatiyle okudum. 🙂
Yarın Ulcinj’deyim, oradan Budva’ya geçeceğim. Ulcinj’le alakalı birçok yazıda olumsuz yorumlar okudum; özellikle de pis olduğuna dair… Gidip göreceğiz. Anlayacağınız tüm umudum Budva’da. Umarım keyifli bir tatil olur.
Önerileriniz için teşekkürler, emeğinize sağlık.
Ebru.
Her anlamda ogretici bir yazi. Önumuzdeki Haziran’da o taraflara gitmeyi planliyorum. Uyarilarinizi kupe olarak goturecegim. 🙂
Yazınızı keyifle okudum.Bildiğiniz gibi Çek Cumhuriyeti Avrupa Birliği ülkesine olmasına rağmen Çek Korunası kullanmakta.Cebimde malum euro var.Her yerde geçeceğini düşünerek bozdurmamıştım.Akşam yemeği için dışarı çıkmıştım. Aldığım yemeğin üstünü tamamen koruna vermişlerdi.Sinirlenmedim.Elimde kalanları tekrar euroya çevirmek için gece gece change office aramıştım.Hepsi kapalıydı.Yine sinirlenmedim.En sonunda bir tanesini kapanırken yakaladım.Hepsini çevirmedim tabi koleksiyon için birazını sakladım. 🙂
Yine çok güzel ve akıcı bir yazcı olmuş, elinize sağlık. Sabrınıza hayran kaldım. Bu sefer işler istediğiniz gibi gitmemiş olsa da ve yine de gülümseyerek bu satırları yazdıysanız sizin için unutulmaz anılarınızdan biri olarak dimağınızda kalacak demektir. 🙂
Eğer yeteri kadar zaman varsa yürümek bence de mantıklı. Sizinki biraz eziyete dönüşse de bir kenti tanımanın en iyi yolunun yürümek olduğunu düşünüyorum.
Yorumlarınızı severek ve beğenerek okuyorum. Kaleminize ve ellerinize sağlık!
Selam Kemal
Uzun süredir takip etmek istesem de zamansızlıktan dolayı vakit ayıramıyordum. Bugün Eda ile kulaklarını çınlatınca biraz yazılarında kaybolmak istedim. Eee öyle de oldu.
Belki yakın zamanda yollarda karşılaşırız. Sağlıcakla. 🙂
Tanışalım/karşılaşalım bir gün Cem, çok isterim. Selamlar.
Bana gayet eğlenceli gibi geldi ama o “sinirlenmedim” yazdığın her yerde daha bir eğlendim açıkçası 🙂 darısı başıma ne diyim 🙂
Şimdi sen de artık yollardasın Gökhan! Sabrı öğrenmenin ve sinirlenmenin gereksizliğini en iyi öğreten yollar. Keyifli yolculuklar.
Selam Kemal bey, yazılarınızı heyacanla okuyorum kaleminize saglık. Sanki ben seyhat ediyirmusum gibi. Bazen mahrumiyetler insana ic huzur verir, sabrın sonu selammetir. Yolunuz acık olsun.
Çok teşekkürler Mehmet Bey! Ben seyahat ederken hayattan daha bir keyif alıyorum ve bu süreçte sinirlenmek gereksiz.
Atasözleri de böyle anlarda ortaya çıkmış sanırım sevgili Kemal. Her şeye rağmen Budva’da bunun acısını çıkaracağına eminim. Kış dolayısıyla orada da kapalı yerler olsa da Budva özellikle hafta sonlarında yine de asgari şartları sağlıyor. Hatta bazen biraz daha fazlasını. Ya da senin yaşadıklarından sonra oldukça konforlu gibi. 🙂
Tadını çıkardığına eminim. Kolay gelsin..
Teşekkürler Erkut, benimkisi biraz plandışı gelişmiş Balkanlar gezisi oldu. Zira bu bölge sonbaharda veya senin yaptığın gibi yaz başında daha keyifli yolculuklar sunuyor.
Ancak şimdiye kadarki deneyimlerim sonrası söyleybilirim ki, oldukça keyif aldığım, etkilendiğim bir yer oldu Balkanlar.
Hani dönüş biletimi almamış olsam, buralarda sanırım en az bir 3 ay geçirir öyle gelirdim.
Geçmiş olsun
Teşekkürler Orhan, sıkıntı yok. Güneş Akdoğan gibi, bu coğrafyayı yürüyerek keşfetmeye başlamış oldu. Bacakalrım açıldı biraz 🙂
Bir gezginde olması gereken erdemlerden biridir sabır. Gerçekten bu konuda sizi tebrik etmek gerekiyor, içimden de geliyor. Keza bu kadar yükle birlikte o kadar yol yürüyüp, bir de üstüne istediğim ve bahsi geçen imkanların bulunamaması…
Sanırım damarımın üstüne basılması anlamına gelecekti benim için. Mutlu ayrıldıysanız ya da hala oradaysanız, eğlenceye ulaşan yolun çileden geçtiğini de görmüş olduk…
Yolda olmak benim için keyif, anın keyfini çıakrmak gerek, ne olursa olsun.