Dünya’nın en geniş takımadası olan Endonezya, Pasifik Ateş Çemberi olarak adlandırılan Dünyanın en aktif sismik bölgesi ile Dünyanın en aktif ikinci bölgesi Alpide kuşağı arasında bulunuyor. Pasifik Ateş Çemberi, Batı Hemisfer’de; Şili’den, Japonya ve Güneydoğu Asya’ya kadar 40 bin km uzunluğunda fay hattı serisinden dolayı, Dünya’nın en büyük deprem kuşağı.
Endonezya’nın altında, Avrasya Levhası, Avustralya Levhası, Hindistan Levhası, Sunda Levhası ve Pasifik Levhası bir arada bulunuyor. “Sunda megathrust” olarak bilinen bu fay hattı boyunca gerçekleşen diğer büyük kırılmalar, 26 Aralık 2004 Endonezya açıklarında 9.1 büyüklüğünde depreme neden oldu.
Sonrasında oluşan tsunamiler ile saatte 500 km hız ile 12 metre boyundaki dalgalar güneydoğu Asya Kıyılarını tam anlamı ile yuttu Bölgedeki tüm sahil şeridini yaşayan 250.000’den fazla kişi hayatını kaybetmesine neden oldu.
Endonezya meşhur doğal afetleriyle ünlü. Kaldığımız Bukit Lawang köyü 2 Kasım 2003 yılındaki su baskınına uğramış. 400 civarında ev, 3 cami, 8 köprü, 280’e yakın dükkan ve restoran ve çok sayıda otel ve misafirhane sulara tarafından alıp götürülmüş. Bu sel baskınında beşi turist 239 kişi ölmüş.
Sonrasında büyük bir azimle eskisinden çok daha iyi olarak ve daha güvenli bir şekilde köyü yeniden kurmuşlar. 2004 yılı Haziranında köy eskisinden daha düzenli şekilde yeniden açılmış.
Endonezya’da çoğu sönmüş ancak bazıları hala aktif halde olan 167 volkan var. Ülkenin kendisi zaten volkanik adalardan oluşuyor. Ekvator çizgisinin etrafına serpilmiş üzerinde 235 milyonun yaşadığı 17.500 ada! İki deprem kuşağı arasına sıkışmış olan bu adalar, Dünya’daki en güçlü volkanik patlamalara ve en güçlü depremlere maruz kalmış.
26 Ekim 2010’dan Merapi Yanardağı 10 kez püskürdü ve bu patlamalarda yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetti. Yine 1930 Merapi Volkan patlaması, 1.300’den fazla kişinin ölümüne neden olmuş.
Gitttiğim Ülkeyi Sallıyormuşum: Depremler
İşte böylesi bir coğrafyada Bukit Lawang Vadisinde, gece 2 sularında henüz uyumuştum ki müthiş bir gürültüyle uyandım. Sanki evin üzerinden tren geçiyordu. Deprem oluyordu. Gök gürültüsüne benzer ses bana ilk olarak yanardağ patlıyor diye düşündürdü.
Yatakta doğrulduğumda karşımdaki kapının gözlerimin önünde gidip geldiğini görüyordum. Depremin dinmesini bekledim ama hala sürdüğünden uyumakta olan Farid’i uyandırdım. Bir yere kımıldamadan yattığımız yataklarda oturmuş depremi dinliyorduk.
Kaldığımız otelin duvarları pişme tuğladan yapılmaydı ve üzerinde yüksekçe bir ahşap çatısı vardı. Binadan yana kendimi güvende hissettiğimden dışarı çıkmadık. Birkaç saniye daha süren deprem geçince biz uyumaya devam ettik. Dışarıda kişilerin endişeli konuşmalarını duyabiliyorduk. Galiba 10 saniyeden fazla sürmüştü.
Deprem, bize Bukit Lawang’da yardımcı olan Sonia’nın memleketi Banda Aceh’in yaklaşık 400 kilometre güneydoğusunda, 52 kilometre derinde 6.6 şiddetinde meydana gelmiş. Bize 3 kişinin hayatının kaybettiği söylendi.
2010 yılının Ağustos ayından beri hangi ülkeye gittiysem orada deprem oldu. Tayland’ta hafif deprem olmuştu. Yeni Zelanda’ya vardığım 4 Eylül sabahın birkaç saat öncesinde Christchurch’te 7 şiddetinde deprem oldu, ancak ölen olmamıştı.
Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nı gezerken Christchurch’te kalmıştım ve depremin tüm izleri ve yıkıntılarına şahitolmuştum. Ben Christchurch’ten ayrıldıktan bir ay sonra, 22 Şubat 2011’de 6.3 şiddetindeki 2.Christchurch depreminde içerisinde bir Türk kızının da olduğu 65 kişi ölmüştü. Arkadaşlar gittiğin yeri sallıyorsun diyerek bana takılmaya başlamışlardı yine.
30 Mart 2011’de Fiji’ye geçtiğimde, birkaç gün sonra, 4 Nisan’da 6.4 şiddetinde bir deprem olmuştu. Suva şehrinin 320 km batısında denizde meydana gelen depremde tsunami veya ölüm olmamıştı.
Avustralya’ya vardığım gün, 15 Nisan 2011’de, Queensland eyaletinde 5.2 şiddetinde, 17 Nisan’da ise Batı Avustralya’da yine 5.2 şiddetinde deprem oldu. Tesadüf tesadüf!
Gittiğim her ülkeyi sallıyormuşum diyor arkadaşlarım bana. Ben sadece yolda olmayı seven biriyim. Benim için bunlar sadece geride hikaye bırakan anlar olarak kalıyor. Bazıları korkutucu olsa da.
Day 398, ID:55, Bukit Lawang Jungle, Camping, Sumatra. 6 Eylül 2011, Salı
Tesadüfün böylesi! Olaya espriyle bakmak bir yana, şansınıza denk gelmiş bu depremler. Çok şükür ki ucuz atlatmışsınız. Bir daha yaşamamanız dileğiyle.
Deprem başlığını görünce yazmak istedim.
17 Ağustos 1999 gecesi saat 03:02 de yaşadığımız o büyük depremden sonra deprem sözcüğü bile beni tedirgin etmeye yetiyor. O geceyi unutmam mümkün değil. Kardeşimin üstte, benim altta yattığım iki katlı bir ranzamız vardı. O gece kardeşim annemle uyumayı tercih etmişti, bense odamda yatıyordum. Gecenin bir yarısı sallanmaya başladık ama nasıl bir sallanma! Sarsıntıyı, daha önce depremi yaşamamış biri olmam ve beynimin uykuda olması sebebiyle algılayamamış “Herhalde kardeşim yerinde yatacak, ranza ondan sallanıyor” diye düşünürken birden babamın ” kalk kızım deprem oluyor” diye uyandırmasıyla birlikte kendimizi oda kapımızın altında bulduk (bilinçsizlik !)
Ayak parmağımın kırık olması sebebiyle “Herkes kaçsa da ben kaçamam” diye düşünüyordum, sarsıntı öyle güçlüydü ki, binanın kolon ve kirişleri tabir-i caizse yerlerinden çıkıyor tekrar yerlerine oturuyordu. O an aklımdan geçen tek şey “Kıyamet kopuyor” düşüncesi oldu. Elektrikler kesilmişti, gökyüzündeki o gizemli aydınlanma acaba bize bir mesaj mıydı? O 45 saniye bizler için bitmek bilmedi. Karşı binamızda oturan komşumuzun kızı, kendini 3.kattaki balkonlarından atmıştı. Sarsıntı durduğunda hepimiz panik içerisinde sokağa çıkmaya başladık, bina içi kalabalıktı herkes kendini bir an önce dışarı atmak istiyordu. Neyse ki hayattaydık, dışarı çıktığımızda yıkılan evler vardır diye düşünüyorduk neyse ki yıkılmış tek bir bina bile yoktu. Yakınımızdaki okulun bahçesine sığındık ve geceyi ailecek orada geçirdik.
Yıkım gücü çok yüksek olan bir depremdi ve sabah olunca radyodan haberleri dinlemeye başladık, her geçen saat ölü sayısı artıyor ve biz sadece bu haberleri dinliyorduk. Merkez üssü Gölcük, rihter ölçeğine göre 7,5 büyüklüğünde! Üzgündük, perişandık ve psikolojilerimiz berbat durumdaydı. Yine de şanslıydık çünkü hayattaydık!
15 gün kadar evlerimize giremedik. Sadece temel ihtiyaç olan, gıda ve battaniye gibi malzemeleri almak için 5 dakikalığına eve giriyor ardından hemen çıkıyorduk. Sürekli radyodan ölü sayısı ve bina enkazlarında sağ veya ölü olarak çıkarılmayı bekleyen insanların haberlerini dinliyorduk. Depremin bilançosu çok ağırdı, resmi rakamlara göre 18,000 ölü, 23,000 yaralı!
O depremin yaraları sarılmamış, psikolojisini üzerimizden atamamıştık ki, 12 Kasım 1999 günü akşam saatlerinde evimizde tv seyrederken, hafif başlayan ve sonrasında şiddetlenen ikinci bir deprem yaşadık. Merkez üssü Düzce ve büyüklüğü 7.2 ! Bu defa elektrikler kesilmemişti ve o müthiş sarsıntıyı tüm çıplaklığıyla izliyorduk. “Allahım ne olur dursun” dediğimi hatırlıyorum. Durduğunda ağlamaya başladım ve apar topar yine dışarı çıktık. Bina hasar almamıştı, çok şükür ki iyiydik hepimiz.
Yine 10 günlük çadırda kalmanın ardından evimize istemeyerek dönmüştük ancak evimiz, o sıcak atmosferi olan ev değil, ölü evi gibiydi. Soğumuştuk evden ama yapacak bir şey yoktu. Zamanla alıştık tekrar.
Rabbim hepimizi, doğal afetlerden korusun ve bir daha yaşatmasın inşallah…