Yeni Zelanda‘nın yerli halkı olan Maorilerin, Tāmaki Makaurau olarak isimlendirdiği Auckland,cennet misali bir ada üzerinde, yeşil tepeler üzerinde kurulu. Waitemata Limanı ve Hauraki Körfezi’nde demirlemiş binlerce tekneyle Yelkenler Şehri olarak adlandırılan Auckland, 1,5 milyon nüfusuyla Yeni Zelanda’nın en büyük şehri. 4,5 milyonluk Yeni Zelanda nüfusunun üçte birini barındıran şehir merkezi, birkaç caddeden ibaret olsa da, yayıldığı alan İstanbul’dan daha büyük.
Hayatın yavaş aktığı, huzurlu bir atmosferi olan Auckland, dünyanın yaşanılacak en iyi şehirlerinden bir tanesi olarak geçiyor. Sohbet etmeyi seven, rahat (cool) ve samimi bir halkın yaşadığı, dünyanın genç şehirlerinden Auckland, 2012 Mercer Yaşam Kalitesi İndeksinde üçüncü sırada yer aldı. Auckland’da nerede olursanız olun 30 dakikadan daha kısa süre içerisinde kendinizi şahane bir plaja atıp keyifle yüzebilir, subtropikal ormanlarda yürüyüşe gidebilir, golf oynayabilir veya yelkenlinizle keşfe çıkabilirsiniz.
Auckland birçok farklı kültüre ev sahipliği yapıyor. Şehrin büyük bir bölümü, ağırlıklı olarak İngiliz kökenli Avrupalılar oluşturuyor. Dünyanın en kalabalık Polinezyalı nüfusunu barındıran Auckland, ülkenin geri kalan kısmındakilerden daha fazla sayıda Asyalı nüfusuna da sahip. Bu da şehri ülkenin en kozmopolit yeri haline getirmiş.
Fiji ve Polinezya’dan göç etmiş Yeni Zelanda yerlileri olan Maoriler, Yeni Zelanda nüfusunun %10’unu oluşturuyor. Savaşçı ve özgürlüğüne düşkün olarak bilinen Maoriler, ülkede çiftçilik veya sanat alanlarında çalışmalarının yanında ticaret ve siyasette de aktifler. Avustralya yerlileri Aborjinlerin aksine Maoriler modern toplumun bir parçası olarak haklarını elde etmeyi başarmış bir topluluk. Auckland sokaklarında, iri yapıları ve dövmeleriyle Maorilere rastlamak mümkün.
Kültür, ticaret ve sanatın merkezi olan Auckland’ın en büyük ve en ünlü caddesi Queen Caddesi, farklı ülke mutfaklarının lezzetlerini sergileyen restoranlar, lüks marka ürünlerinin satıldığı shoplar, kafeler ve barlar yer alıyor. Queen Street’i dolaştığınızda, Avrupalı nüfustan çok Çinli, Koreli, Tayvanlı, Japon ve Hintlilerden oluşan Asyalı kökenlileri görmek mümkün.
Beyaz yakalı işler Kiwilerin elindeyken geri kalan hizmet sektörü Asyalıların elinde bulunuyor. Bu çok kültürlülük sayesinde şehrin her caddesinde yer alan değişik ülke mutfaklarını sergileyen çok sayıda restoran ve kafeleri ile tam bir gastronomi cenneti andırıyor.
Şehirde çok az sayıda Türk yaşıyor olsa da Türklere ait restoran ve barları görmek mümkün. Limon, Midnight Express, Kebap on Queen bunlardan bazıları. Arapların sahibi olduğu ancak tabelalarında Türk bayrağı, menülerinde Türk yemeklerinin olduğu restoranları görmek şaşırtıcı gelebiliyor. Bunlardan birinde özlediğim tatlılardan biri olan baklavayı denediğime pişman olmuştum.
Birkaç km uzunluğundaki Queen Caddesi’nde yer alan binaların bir çoğu eğitim kurumlarına hizmet veriyor. Auckland’da eğitim sektörü bir endüstriye dönüşmüş. Auckland dil okulları veülkede kalmak isteyenler için sertifika programları kursları veren okullar sıralanıp gidiyor. Ülkemizde İngilizce dil eğitimi için daha çok İngiltere ve ABD tercih edilse de Yeni Zelanda farklı bir alternatif tercih edilebiliyor.
Queen Caddesi’nin sahil ucundan itibaren başlayan Viaduct Harbour, cafe, restoran ve barlarıyla eğlencenin ve gece hayatının merkezi. Waterfront olarak da adlandırılan bu bölge, deniz kenarında uzanan şahane barlarıyla geceleri oldukça hareketli. Gündüzün sakin olan bölge, akşamları ve özellikle cuma ve cumartesileri kalabalık alışıyor.
Gece hayatının müdavimleri Aucklandlı gençlerin en çok sevdiği şeylerden biri bar hopping. Topuklu ayakkabılarını eline almış, bir çoğu 18 yaş altı kızlar ve gençler bir bardan diğer bara gezdikleri Queen Caddesi ve Viaduct hafta sonu geceleri çok hareketli. Diğer yandan bu cadde, hafta içi mesai saatlerinde o kadar sakin oluyor ki, bu şehrin ülkenin en kalabalık şehri olduğunu inanmak güçleşiyor.
Viaduct bölgesinin sağın da Waitemata Limanı uzanıyor. Limanların şehrin merkezinde olmaları şehri çirkinleştiriyor. Diğer tarafta ise binlerce lüks yatın demirlediği Auckland Yat Limanı bulunuyor. Biraz ötede yer alan ülkenin en uzun 2. köprüsü olan Auckland Harbour Bridge, Northcote ile Auckland arasında uzanıyor. Bu demirden yapılmış köprünün altındaki bakım ve tamirat yolu ücretli olarak gezilebiliyor. Yine dileyen 35 metre yükseklikten bungee jumping yapabiliyor.
328 metre yüksekliğiyle şehrin her yerinden göze çarpan Sky Tower, aynı zamanda Güney Yarım Küre’nin de en yüksek yapılarından birisi. Buradan şehrin gece ve gündüz manzarasını izlemek oldukça keyifli. Tepesine kurulu Sky Jump ile 192 metre yukarıdan aşağıya güvenlik halatlarına bağlı olarak atlanabiliyor veya Sky Walk olarak adlandırılan, kulenin etrafını çevreleyen 1.2 metre genişliğinde platform üzerinde güvenlik ipiyle bağlı olarak yürüyüş yapabiliyorsunuz. Heyecan verici!
Auckland Zoo, Kelly Tarlton’s Antarctic Encounter ve Underwater World, Stardome Observatory ve Planetarium özellikle çocuklu ailelerin seveceği yerler. Hayvanat bahçesi oldukça büyük ve çok çeşitli hayvan bulunuyor. Kelly Tarlton’da su altı zenginliklerini ve penguenleri izlemek keyifli.
Şehrin popüler plaj yeri Mission Bay, güzel plajı, bar ve kafeleri ile yaz hafta sonlarının vazgeçilmez yeri. Ülkenin kültürel zenginlikleri ise Auckland Art Gallery’de öğrenilebilir. Ülkenin en büyük sanat galerisinde Maori kültürünün özellikleri, kabile hayatının gelenekleri ve hikayeleri sunuluyor. Festivaller için sık kullanılan geniş park alanı Domain’de yer alan Auckland Museum ise Yeni Zelanda tarihi ve sahip olduğu mirasın en güzel sergilendiği yerlerden birisi. Yeni Zelanda müzeleri oldukça samimi ve sıcak. Bir çoğu interaktif aktiviteleriyle müzeden çok öğrenme kampüsü olarak hizmet veriyor.
Şehir merkezi Downtown’dan 10 dakika sürüş mesafesi uzakta olan Newmarket bölgesi ise, uluslararası markaların, ünlü dizaynırların tasarımlarının bulunacağı shoplara ev sahipliği yapıyor. Viaduct’un karşısında bulunan kıyı ise şehrin en pahalı yerlerinden birisi olan Devonport. Kolonyal mimarinin özelliklerini taşıyan, tarihi ahşap binaları, bar ve kafeler şahane Auckland şehri manzarasına bakıyor. Auckland şehri Kuzey Adada kurulduğu boğazda, batı ve doğu kıyıları boyunca uzanıyor.
Doğu kıyısında Auckland şehir merkezi, Viaduct, yat limanı bulunurken, batı kıyılarında sert dalgaların vurduğu uzun plajların olduğu Piha, hem bozulmamış bazı orman bölgeleri, hem de hafta sonu yürüyüşleri ve piknikleri için tercih ediliyor. Yüksek dalgalar üzerinde sörf yapan Kiwileri izlemek ise başlı başına gitme sebebi olabilir.
Viaduct’taki iskeleden kalkan feribotlarla 40 dakika gidilen Waiheke Adası, hafta sonu kaçış destinasyonları arasında yer alıyor. Diğer bir volkanik ada olan Rangitoto Adası ise volkanik yapısı ve yürüyüş parkurları ile sevdiğim yelerden birisi oldu.
Güney yarım kürede olan şehrin mevsimleri de bize göre ters tabi. Aralık, Ocak ve Şubat ayları yaz ayları olarak en sıcak geçen dönem oluyor. Sıcaklık 20-30°C arasında seyrediyor. Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları ise sıcaklığın 10-15 °C arasında seyrettiği kış ayları oluyor.
Auckland hava durumu biraz ilginç. Başınızı göge çevirdiğinizde göreceğiniz şey ise mütemadiyen hareket halinde olan bulutlar ve sis tabakası. Hani bulutların bu kadar hareketli olduğu bir başka yer görmüş değilim. Bahar mevsimlerinde gölgede üşürken, güneş aşırı derecede yakıcı olabiliyor. Nemli havasından olsa gerek Sonbahar dönemi ise bana oldukça soğuk geldi.
Dünyanın öte ucunda refah içerisinde yaşıyor olmaktan olsa gerek insanı çok cool. Zaten şehirde zaman faklı, sanki çok yavaş akıyor. Güler yüzlü ve sakin bir yapıları var ama aynı zamanda sahip oldukları enerjiyi hissedebiliyorum. Hayattan keyif alma motivasyonuna sahipler, kimle konuşsanız her birinin birkaç hafta öncesinden yapacağı aktiviteler, katılacağı etkinlikler belli.
Pazarda, markette alış veriş yaptığınızda bugün nasılsınız, gününüz nasıl geçiyor? sorularını duymak beni şaşırtmıyor değil. Otobüsten inerken şoföre dönüp teşekkür etme alışkanlıkları beni en çok etkileyen şeylerden biri oldu. “Thank you driver”. Aynı alışkanlığı memlekette sürdürdüğümde garip bakışlarla karşılaşıyorum, olsun…
Dünyanın en pahalı tütün ve tütün mamullerinin satıldığı Yeni Zelanda’da hükümet aldığı yeni önlemlerle sigara içilmeyen bir ülke yolunda hızla ilerliyor. Bir paket sigara 17 TL (2009). Çok sigara içmeyen biri olarak ilk işim sigarayı bırakmak oldu. Hükümet sigaranın fiyatını birkaç yıl içerisinde birkaç kat daha artırmayı planlıyor. Uzun vadede ise sigarasız bir Yeni Zelanda yaratmak hedefleniyormuş.
Son olarak Yeni Zelanda dünyanın en çok dondurma tüketilen ülkesi olarak beni şaşırtmıştı. Kişi başı 23 litre dondurma tüketen Kiwiler, harcadıkları her 44$’lık gıda alışverişlerinin 1$’ını dondurmaya harcıyorlar. Avustralya ve Amerika’dan daha çok dondurma tüketilen ülkenin en büyük şehri Auckland’da ben de Kiwiler gibi buzdolabımdan dondurmayı eksik etmedim.
Auckland şehir merkezi olarak biraz sıkıcı bir yer olsa da çevresindeki güzellikleriyle olağanüstü bir şehir. Avrupalısı, Çinlisi, Hintlisi, Asyalısı ile farklı kültürlerin karıştığı bu genç şehir, hemen her hafta bir aktiviteye, kutlama ve festivale ev sahipliği yapıyor.
Şahane plajları, hemen şehrin merkezinde yer alan ormanları, kocaman parkları, elinde sefertasları ile kravat takmadan işe giden sıcakkanlı insanları, sokakta yalınayak yürüyen gençleri ile ilgi çeken farklı bir şehir.
Bu yeni dünya ülkesinin en büyük şehri Auckland‘da, temiz otlaklarda beslenen koyunların sütünden yapılmış, enfes tadı ve mis gibi kokusu ile Anzac kurabiyelerimin tadını çıkarıp, Queen Street’te bir sokak çalgıcısının enstrümanından yükselen şahane sesi dinlerken, dünyada her şeyden ve herkesten uzaktaydım.
Sokakta yalınayak gezen çocuklar, birbirine hal hatır soranlar, toplu taşıma araçlarında şoföre teşekkür edenler.. samimi insanlarla dolu bir ülke burası. Bu arada bir gün gezi planlarımın arasına Yeni Zelandayı’da koyarsam ilk işim, kafamı göğe kaldırıp, -insanlarının aksine- telaşlı bulutları izlemek olacak. 🙂
Gerçekten gidilesi bir yer ve harika anlatmışsınız. Bence çok iyi bir gezi yazarısınız.
Teşekkürler.
Yeni Zelanda gitmeyi çok istediğim bir yerdi. Bu yazıdan sonra kesin gideceğim bir ülke oldu. Fotoğraflar da bizi çağırıyor zaten. 😉
Bir gün gidilecek.
Merhaba,
Öncelikle böyle bir siteyi daha önce keşfetmemiş olmamın üzüntüsünü yaşadığımı belirtmek isterim. Sitenizi Facebook’ta görünce içim açıldı. Bir çok arkadaşıma tavsiye ettim. Resimler inanılmaz güzel. ”Şu bankacılıktan istifa edip ben de yollara düşmeliyim” dedirtti bana. Hergün mesai başlamadan resimlerinize bakıp, güne pozitif başlıyorum.
Yıllık izne bile çıkamayanlar için tatil fotoğraflarına bakmak ne demektir bilemezsiniz. 🙁 Daha önce Belgrad geziniz için yorum yazmıştım ancak, Yeni Zelanda beni tam anlamıyla büyüledi. Sensei’lik teklifimi kabul ederseniz, işimden hemen istifa edip yanınızda miço olabilirim. Eğer ki yaşam tarzınız buysa; ben yaşamıyormuşum bunu birdaha anladım. Sizi hayranlıkla takip etmeye devam edeceğim. İyi yolculuklar.
Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş , kesinlikle görülecekler listemde..
Çok güzel bir yazı olmuş. Halkı beni çok etkiledi, umarım nasip olur bir gün aralarına karışmak.
Allah herkese hayattan keyif alma motivasyonu, zamandan ve paradan bağımsız seyahat etme özgürlüğü, etkinlik dolu bir takvim, yavaş akan bir zaman, refah dolu bir yaşam, hiç tanımadığı insanlarla selamlaşma neşesi ve her şeyden önce sağlık ve huzur versin.
Bugün yeniay dilek listeme Şarm El Şeyh’i ekliyorum öncelikle. 🙂 Sevgiler..
2009 yılında Yeni Zelanda’ya gitme fırsatım oldu, gezmesi görmesi çok güzel ancak yerleşik yaşamın biraz zor olduğu bir ülke. Mutlaka görülmeli…
Görmek isterim…
Merhabalar, ınternette dolasirken yasadiğim ulke Yeni Zelandanin bu forumuna rastladım. Çok ilgimi cekti.
Bir yazida soyleniyorki, Yeni Zelada da Türkler 10 yildir yasiyormus. Bu yanlistir. Ben 1983 yilindan beri yasiyorum. Bir ailevi sebeten yurt disina cikmistim, yolum Norvec, Guney Afrika, Avustralya ve New Zealand. Buralara gelisim bir tesaduf oldu buna annesi Turk babasi İngiliz arkadasim sayesinde geldik ben kaldim o gezdi durdu ve simdi İngiltere’de yasiyor.
Güney Adasi’nin en alt tarafinda Invercargil’e bagli Bluff kasabasindayim. O tarihten beri sadece 1 kere Turkiye’ye gittim, o da 15 gunlugune. Ben burada eskiyim zannediyordum kendimi. 1957 yilinda buraya gelmis Turk taniyorum. Kendisi İstanbul’dan birisi. Benim bulundugum yerde Turk yok, yalniz olarak hayatimdan memnunum. New Zealand’li bir hanimla evliyim, cok huzurlu bir yasantim var. Burada oldugum zaman icinde kendime ait bir evim, arabam ve rahat edecegim bir kazancim var.
Turkiye’ye donmeyi dusunmuyorum ama ozluyorum tabi. Ben de onceleri Wellington’daydım ama orada karsilastigim Turkler hepsi duzenbaz çikti. Ben de uzaklastim. Auckland’a bir kere gittim güzel bir yer. Hepinize selam ederim.
Benim de gidip yaşamak istediğim bir yer. Biri yol gösterse de gidip orada yaşama imkanı yakalasam. Kuaförüm ve mesleğimle orada tutanabileceğimi düşünüyorum.
Tum kuaforler gay, ona gore.
2010-2013 yillarinda Auckland’da yasadim. Embassy Ces dil okulunda dil egitimi almistim. Cok baska bir sehir Auckland. Yazdiklarinizi okurken oraya gittim geldim tekrar ellerinize saglik.
Gülsüm hanım ben de bu yaz gitmeyi düşünüyorum. Yardımcı olabilir misiniz?
The non-smoking laws have gotten even stronger since you lived in Auckland, Kemal. Now the law says that there is no smoking allowed at all in the Central Business District, so smoking on the pavement is not an option. Smokers in the central city will have to wait until they get home to have a cigarette. The smoking students at my school think it’s a terrible rule……. 🙂
PS, a really lovely article on Auckland!
When I was living there there is rules in my apartment that smoking not allowed insede of flat eve in balcony. So no smoking is better exept my balcony where in Izmir City! 🙂
Çok güzel bir yazı olmuş kalemine sağlık. Yeni Zelanda benim de hayalim, inşallah birgün ben de gidebilirim.
Yeni Zelanda’nın hayallerini süslemediği kimse yok sanırım 🙂 umarım gidersin, olağanüstü güzellikler var. Bambaşka bir coğrafya.
Yasamak istedigim yer.