Hollanda‘nın başkenti Amsterdam, ülkenin sanat, finans, kültür ve yaratıcılık merkezi. ‘Kuzeyin Venedik’i olarak da bilinen şehir, yüzlerce su kanalı, tarihi köprüleri, 18. yüzyıla uzanan etkileyici mimari yapıları ile açık hava müzesi görünümünde. Amsterdam denildiğinde akla ilk gelen şey, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan, şehrin dört bir yanında birbiriyle kesişen su kanalları oluyor.
Amsterdam ticaret için su yollarına bağımlı bir kent. Kentin ulaşımında önemli bir yere sahip olan Amsterdam Kanalları, Amsterdam turizminin de göz bebeği. Bir labirent gibi görünen kanalları şehrin en belirgin ve en çekici özelliği. Kanallar arasında yürüyüş yapmak, yüzen evleri fotoğraflamak çok keyifli. Ayrıca tren istasyonu önünden kalkan ve 1 saat süren teknelerle de kısa bir tur yapabilirsiniz.
Amsterdam Kanalları
Hollanda’nın kuzeyinde yer alan Amsterdam IJ Nehri üzerine kurulu. Amstel Nehri’nin ikiye ayırdığı şehirde, yaşamın temelini Kuzey Denizi Kanalı oluşturuyor. Bu kanal da karadaki limanı Kuzey Denizi ile bağlıyor.
Kuzey Denizi Kanalı, gemilerin Büyük Okyanus’a geçişi için, 12 metrelik derinliği ve 120 metrelik genişliğiyle yeterli büyüklüğe sahip. Diğer kanallar da Amsterdam’ı daha uzun bir rotadan Kuzey Denizi’ne ve Rhine Nehri ile güneye bağlıyor.
Kentin merkezini çevreleyen yüzlerce su kanalının böldüğü adalar üzerinde kurulu Amsterdam, sahip olduğu 165 kanalıyla tüm ulaşımın, mimarinin ve yerleşimin kanallar üzerinden kurgulandığı bir kent. Şehir merkezi birbirine köprülerle bağlanmış 19 adacıktan oluşuyor.
Kent merkezini çevreleyen en büyük kanallar Keizersgracht, Prinsengracht, Herengracht ve Singel dörtlüsü. Brouwerscgaht, Bloemgracht ve Leliegracht ise küçüklerden birkaç tanesi.
Amsterdam, aynı zamanda 1,200’den fazla köprüsüyle, Venedik’ten 3 kat daha fazla köprüye sahip. Amsterdam’ın ‘grachten’ adı verilen kanalları, hareketli şehre sakinlik katarken aynı zamanda yerel kültürün önemli parçalarından.
Amsterdam’ı keşfetmenin en güzel yöntemlerinden biri de UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan kanallarda gerçekleştirilen turlara katılmak. Yaklaşık 90 dakika süren Amsterdam Kanal Turları ile kentin muhteşem mimarisini kanallar içerisinden farklı bir bakış açısıyla izleyebilirsiniz.
Kanalların üzerinde hop on/hop off su taksileri hemen hemen tüm ana etkinlik bölgelerinde, müzelerde ve alışveriş bölgelerinde duruyor. Kanal taksilerinin fiyatları 1-2 günlük olarak değişmekle birlikte ücreti ortalama 20 Avro civarında.
Eğer kanal üzerinde gezerken yemek yemek isterseniz birçok tur firması kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere aklınıza gelebilecek her türlü mutfağı sunuyor. Dahasını isteyenler içinse tiyatro, komedi, caz, blues turları da düzenleniyor. Zevkiniz ne olursa olsun Amsterdam’da seçenek çok.
Şehir, ticaret merkezinin etrafını saran ve eş merkezli yarım daireler oluşturan üç kanal ile bir vantilatör şeklini andırıyor. Deniz seviyesinin altında yer alan ancak setler ve barajlarla korunan Amsterdam’ın zemini ahşap ve beton yığınlar üzerine kurulmuş. Çok da güvenli olmayan bu temel nedeniyle de bazı binalar kanala doğru eğilmiş gibi görünüyor.
Amsterdam’ın en dikkat çekici kısmı, zengin tüccarların 1600 ve 1700’lerde kıyılarına evlerini inşa ettikleri üç hatlı kanallar. Bu kalkan duvarlı evler genelde dar ve uzun. Bunun sebebi ise o zamanlarda evlerin ön cephelerine göre vergilendirilmesi. Şehirdeki birçok binanın çatısına uzanan merdivenlerin çok dar olması nedeniyle, eşyaları pencereden içeri taşımak için yük makaraları bulunuyor.
Rotterdam’dan sonra ülkenin en yoğun limanı olan Amsterdam Limanı, her yıl 8,000’den fazla geminin, yaklaşık 15 milyon metrik ton yükü aldığı ve boşalttığı bir liman. İthalatın çoğu yağ, maden, kömür ve tahıl yığınlarından oluşuyor.
İşlenmiş ürün, ampul ve tohum ithal edilenler arasında. Amsterdam’ın su ticaretinin büyük bir bölümü Almanya’ya bağlı. Şehir aynı zamanda Avrupa‘da önemli bir balıkçılık noktası konumunda.
Tabi ki benim en çok görmek istediğim yer çicek pazarı 🙂