Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’in 84 km doğusunda yer alan Tokmok şehri, ülkenin tarihinde çok önemli yere olan Balasagun antik kentine ev sahipliği yapıyor. Zirvesi karlı Tanrı Dağlarının eteğindeki Yeşil Çu Vadisinde, Bişkek ile Issık Gölü arasında kurulmuş tarihi kent Balasagun, geçmiş devirlerin en önemli ticaret yollarından İpek Yolu üzerinde kurulmuş zengin ve ünlü bir şehirdi. Orta Asya’da bin yıl önce İslamiyet’i kabul eden ilk Türk devleti Karahanlılar’a bir dönem başkentlik yapmış Balasagun’dan geriye bugün çok az şey kalmış. Çuy İli sınırı içindeki Balasagun harabeleri ve ona ait Burana Kulesi bu döneme ait kültür, mimari ve tarihe önemli bir ışık tutuyor.
Balasagun’un Çu yakınında ne zaman ve kimler tarafından ilk kurulduğu hakkında pek bir bilgi yok. Kaynağını Tanrı dağlarından alarak çölde kaybolan Çu Nehrinin çevresi, çok eskilerden bu yana özellikle Türkler’in yaşadığı bir havzaydı. 840-1212 arasında Türkistan ve Maveraünnehir’de hakimiyet kuran Karahanlılar, Kırgız sıradağlarının yakınlarında birbirine çok yakın konumlanan Balasagun, Suyab ve Nevkat kentlerini devrin önemli şehirleri haline getirdiler. Kuzeyde Tokmok (Balasagun) ve güneyde Özgen (Uzgen) şehirleri iki başkente sahip Karahanlılar’ın en gözde şehirleriydi. Yükselen sosyal ve ekonomik refah yabancıları şehre çekti.
Karahanlı kültür ve sanatı özellikle Balasagun’da gelişti. Balasagun, ilk Türkçe lügat kitabı Divan-ı Lügat’it Türk’ü yazarı Kaşgarlı Mahmud’un doğup büyüdüğü yer aynı zamanda. Balasagun’da doğup büyüyen, ilk Türk dil bilgini Kaşgarlı Mahmut, Türk illerini adım adım dolaşıp Türkçe’nin serpilip gelişmeye başladığı o döneme büyük katkı sağladı. Balasagun şehri, Divân-ı Lügati’t-Türk’te yer alan haritada Türk illerinin merkezi olarak gösteriliyor.
Kaşgarlı Mahmut’la birlikte diğer Balasagunlu Yusuf Has Hacib de Türk diline büyük hizmet etti. Türk Edebiyatı’nın temeli kabul edilen, Türk edebiyatındaki ilk siyasetname ve ilk mesnevi kitabı Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacib, 11. yüzyılda Balasagun şehrinde dünyaya geldi. Yusuf Has Hacib’in resmi bugün 1000 Som’luk Kırgız parasının üzerini süslüyor.
17. yüzyıldaki Arap gezginler, Balasagun’un bir zamanlar geniş bir kalesi, 40 katedral ve 200 kadar camisi olduğundan bahsediyor. Yoksullar için aş evleri, 10 kadar medrese ve dini okul, kentin ne kadar büyük olduğu hakkına fikir veriyor. Şehrin kendi suyunu sağlayan boru hatları ve kanalizasyon sistemi yine gelişmişliğinin bir göstergesiydi.
Karahanlılar döneminde yüksek minarelerin kurulmasına öncülük yapan Burana Kulesi, zamanın etkisi, doğal afetler ve savaşların etkisiyle harabeye dönmüşse de zamanında süsleriyle şehre muhteşem bir güzellik katan, insanları kendine hayran bırakan bir yer olduğu besbelli. Tarihi kulenin orijinali 45 metre yüksekliğindeydi, ancak bir depremle üst kısmı çöken kulenin bugün yüksekliği 25 metre. Karahanlılar döneminde hem minare hem de gözetleme kulesi olarak kullanılan kulenin bazı kısımları dökülmüş olmasına rağmen yine tüm görkemiyle ovada yükseliyor.
Yaklaşık üç yüz elli yıl kadar devam eden Karahanlılar dönemi, hükümdar sülalesi arasında meydana gelen taht kavgaları yüzünden 1040’ta Doğu Karahanlıları ve Batı Karahanlıları olmak üzere develetin ikiye bölünmesiyle sonuçlandı. Karahıtaylı Gūr Han Balgasun’u 1137’de Karahanlılar’dan ele geçirdi. Sonraları şehir Moğollar tarafından 1218’de işgal edilene kadar Karahıtay Hanlığına başkentlik yaptı. Moğollar Balasagun’un ismini Gobalıq (güzel şehir) olarak değiştirdi. Yıllar boyunca bölgenin cazibe merkezi olan şehir, Moğol işgali ile önemini yitirmeye başladı.
Çevrede görülen küçük tepeciklerin her biri geçmişte görkemli şehrin evlerini oluşturuyordu. Şehirde hayat XIII-XIV. yüzyıllara kadar devam etti, ancak son dönemlerde eskisi gibi önemi kalmadı. Şehirdeki hayatın yavaş yavaş çökmesiyle halk şehri terk etmeye başladı. Bir asırdan fazla süre içinde doğanın her türlü afetlerine maruz kalan çoğu kerpiçten yapılmış Orta çağın bu önemli şehri Balasagun’daki binaların hepsi harabeye döndü.
Kırgız milletinin ve Türklerin tarihi ve geçmişinin şahidi Burana minaresi ve Balasagun şehri, Kırgız Hükümeti’nin Aralık 1976’da adlığı kararname ile koruma altına alındı. XIX. yüzyılda Rus tarihçisi Barthold ve 1950’li yıllarda da L. P. Kizlasov, P. N. Kojemyako, A. M. Şerbak ve L. P. Zeyablin Ak-Peşin ile çevresinde arkeolojik araştırmalarda bulundu. Yapılan kazılarda etrafı çift surla çevrilmiş olan şehrin harabeleri ortaya çıkarıldı ve bölgenin bilinmeyen zengin kültürü aydınlığa kavuştu.
Burana Açık Hava Müzesi’nde kuleden başka görülecek başka şeyler de var. Bu eserlerin içinde VI-XI. yüzyıllara ait mahir ustaların ellerinden çıkmış seksenden fazla taş balbal, M.Ö. V-II yüzyıllara ait yüz elliye yakın taş üzerine kazılmış hayvan resimleri, Arap alfabesi ile yazılmış taş anıtlar ve çok sayıda taştan yapılmış ziraat aletleri bulunuyor. M.Ö. 2. yüzyıldan kalma petroglyphler (Kaya resimleri) buraya Chu vadisinin her yerinden getirildi.
Balbal, eski Türklerde, ölen savaşçının mezarının etrafına dikilen ve öldürdüğü düşmanları simgeleyen taş heykellere verilen isim. Tanrı Dağları, Çuy Vadisi, Talas ve Issık Göl bölgesinde bulunan taş balballar da burada toplanmış. Yarı göçebe Türk kavimlerine ait bu mezar taşlarının tarihi 6. yüzyıla kadar gidiyor. Müslümanlıkla birlikte Arap ve Fars etkisi altında kalsalar da mezartaşı olarak bengü taşı geleneğini sürdürmüşler. Yüzleri güneye dönük şekilde sıralanan yüzden fazla taşlarının bulunuduğu bölge, Orta Asya’daki en büyük Balbal açık hava müzesi aynı zamanda.
Taş balbalların yüz şekli, şapkaları, saçlarını tarama tarzları, elbiseleri ve kuşandıkları silahlar dikkatli ve aslına uygun bir biçimde yapılmış. Bazı balbalların ise yüzü zar zor seçiliyor. Balbalların çoğunluğunda sağ elinde silah tutan savaşçı yiğidin resmi çizili. Bu taşların çokluğu, savaşçının yaşarken sahip olduğu güç ve cesaretin simgesiydi. Balballar İslamiyet’in kabulünden sonra yerini mezar taşlarına bıraktı.
Burana Kulesi’nin bulunduğu bölgede yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan taş değirmenleri, tarımda kullanılan taş aletler, topraktan yapılmış çömlekler, ev eşyaları, çok güzel desenler ile çizilmiş tuğlalar, farklı ebatlarda çömlek su boruları ve daha başka günlük hayata ait eşyalar küçük bir müzede sergileniyor. Kırgızistan Burana Açık Hava Müzesinde yapılan arkeolojik kazılarda hamam, medrese kalıntıları da ortaya çıkarıldı. Bu kalıntılar müzenin girişinin hemen sağında yer alıyor.
Balasagun ve Burana Kulesi başkent Bişkek’ten günübirlik ziyaret edilebilir. Bişkek Batı otobüs terminalinden yaklaşık 2 saatte Tokmok şehrine gidip oradan taksi ile (15-20TK) Balasagun’a gidilebilir. Yine Tokmok’tan Balasagun’a dolmuş seferleri de düzenleniyor. Burana Müzesi’nin giriş ücreti 40SOM (2TL), Burana Kulesi’ne çıkış ise 60SOM (3TL).
Kırgızistan yakın gelecekte Türk seyahat severlerin rotasında çok daha fazla yer alacak bir ülke. Alternatif yerlerin ve rotalara olan ilginin artması Kırgızistan için büyük avantaj olacak. Ülkenin doğallığını kaybetmeden bu fırsatı iyi kullanması gerek.
merhaba kemal bey hayirli yolculuklar bende kirgizda 3 yil kaldim ama senin gezdigin yerlere gidemedim oralari guzel anlatmisiniz Kırgızların efsanevi kahramani manasi da ziyaret edmenizi tavsiye ederim manas ın mezarligini müze yapmislar gidilib gormeye deger biskeke 4 saat uzaklikta.