Zincir Köprü (Chain Bridge – Szechenyi Lanchid), Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin en meşhur ikonu. 19. yüzyılda, Tuna Nehri üzerinde yer alan Buda ve Pest şehirlerini birleştirmek için yapılmış. O yıllarda iki ayrı şehirden meydana gelen Budapeşte için bu köprü hayati bir anlam taşıyordu.
Köprüleri severim. Fiziksel olarak mekanları birbirine bağlama görevi gören köprüler, aynı zamanda kültürlerin, insanların da birbirleriyle kaynaşması için de özel bir yere sahip. Tarihi yapılarla bezeli Budapeşte’nin iki güzel kıyısı Buda ve Pest’i birbirine bağlayan Zincir Köprü de beğendiğim köprülerden biri oldu.
Széchenyi Zincir Köprüsü (Széchenyi Lánchíd), Budapeşte’nin simgesel yapılarından biri. Budapeşte’dek Tuna Nehri üzerine kurulmuş ilk kalıcı köprü, şehrin Tuna boyunca uzayan silüetine tanıklık etmek için de iyi bir nokta. Tarihi yapılarla bezeli şehrin iki kıyısı Buda ve Pest’i birbirine bağlayan noktadan Budapeşte’yi izleyin, acele etmeden.
Artan Orta Avrupa turları ile birlikte Budapeşte ülkemizden sıklıkla ziyaretçi alıyor. Ancak bu turların bir çoğu bir kaç şehir ve ülkeyi kapsadığından Budapeşte’de sadece 1-2 gece konaklama yapılıyor. Oysa Budapeşte başlı başına keşfedilmeye değer, tarihi zenginlikleri yönünden oldukça baştan çıkarıcı bir şehir.
Şehrin Buda yakasını Peşte yakasına bağlayan dokuz köprü bulunuyor. Köprülerin ilki ve en ünlüsü Lanchid Köprüsü. Görkemli beton bloklara ve demir zincirlere sahip olan köprü, gündüz otantik ve nostaljik bir görünümdeyken, gece ışıklandırıldığında ayrı bir güzellik kazanıyor.
Chain Bridge: Zincir Köprü
Zincir Köprü (Szechenyi Lanchid), yapımında başrol oynayan Istvan Szechenyi’nin adını almış. Pitoresk tarihi taş köprü, Tuna Nehrinin Peşte tarafındaki Széchenyi Meydanı ile Buda’daki Clark Ádám Meydanı arasında iki tarafında yer alıyor. Yapıldığı dönemde asma köprüler arasında en uzun olma unvanını taşıyan köprünün ismi, Macarca zincir anlamına gelen ‘lanchid’ kelimesinden geliyor.
Kont Szechenyi, çok yağmurlu bir zamanda ölüm döşeğindeki babasını görmek için Tune nehrinin diğer tarafına geçemediğinden çözümü kalıcı bir köprü yapmakta bulmuş. Bunu başarması neredeyse 50 yılını aldı. 1836’da Szechenyi, İngiliz mühendis William Tierney Clark’a bir köprü tasarlamasını söyledi.
Clark daha önceden Thames nehri üzerine inşa ettiği Hammersmith ve Marlow köprülerinden dolayı doğru bir seçimdi. Köprü yapılmadan önce, şehrin iki yakası, sadece yaz dönemleri kurulan geçici asma köprü ile birbirine bağlıydı. Her sene yüzen buzlardan korumak için tekrar sökülüp takılıyordu. Kışları nehri geçmek için tek yol feribot kullanmaktı.
Artık kalıcı bir köprünün zamanı gelmişti. William Clark teklifi kabul etti ve 1842’de inşaatına Adam Clark adındaki bir İskoç mühendis önderliğinde başlandı. Köprünün inşaatı neredeyse 10 yıl sürdü. Dikkat çekici bir şekilde, 1848-1849 Macar Devrimi boyunca da inşaat devam etti.
Açıldığı 1849’te mühendislik harikası olarak tanımlanan, 375 metre uzunlukta ve 16 metre genişlikteki köprü, iki dev kule arasında uzanan demir zincirlerle ayakta duruyor. Macarca’da zincir anlamına gelen ‘lanchid’ köprünün adı oldu. O zamanlar asma köprüler arasında en uzun olanıydı.
Zincir Köprü, şu anda Budapeşte’yi oluşturan üç küçük şehir arasındaki ilk büyük bağlantı noktasıydı. Pest’in hızlı sanayileşmesiyle artık baş edemeyen yavaş ve nihayetinde yetersiz dubaların ve mavnaların yerini aldı. Estetiği, sanki antik çağlardan beri orada duruyormuş gibi görünüyor.
Macar Hanedanı’nın armalarıyla süslü olan köprüde Heykeltıraş Janos Marschalko’nun eseri olan taş aslanlar her iki yakada yapıyı korumak için nöbet tutuyor. Bir şehir efsanesine göre açılış esnasında ziyaretçilerden biri aslanların dillerinin olmadığını söylemiş ve bunun üzerine heykeltıraş kendini köprüden aşağıya atmış. Tabi gerçekte böyle bir şey yok, hikaye tamamen uydurma.
Zincir Köprü, Macaristan’ın ekonomik anlamda doğuşuna sebep olmuş ve Budapeşte’nin altın çağına girmesini sağlamış. Köprünün yapımından sonra şehir hızla büyüyerek bir metropole dönüşmüş adeta. Bağımsızlığın da sembolü olan köprü, çalkantılı bir dönem olan 1989’daki Demir Perde’nin düştüğü insanların protesto ve gösteriler için toplandığı bir yer olmuş.
1848’te yapılan Özgürlük Savaşında Avusturyalıların yok etme çabasına kadar köprü sağlam kalmış. 1945 yılında II. Dünya Savaşının sonlarına yakınken geri çekilen Nazi ordusu tarafından patlatılmış ve böylece Kızıl Ordunun ilerlemesi durdurulmuş. Köprü savaştan sonra yeniden inşa edilen ilk yapılardan biri.
Zincir Köprünün tekrar açılışı ve 1949 yılında yapılmış. Şu anki köprü aslında orijinalinin birebir aynısı. Zincirli Köprünün Buda tarafında yer alan meydan, adını Köprü’nün kurucusu Adam Clark’tan almış. İlkbahardan sonbahara kadar rengarenk çiçekler parkın ortasını süslüyor.
Fünikülerin yanında tuhaf görünümlü oval bir taş duruyor, 0 kilometre taşı. Ülkedeki tüm yol mesafeleri buradan ölçülüyor. Şehre aşina değilseniz, Buda tepelik, Peşte ise şehrin tarafı. Buda tarafındaki anıtlara ulaşmak için biraz dik yokuşları çıkmak veya füniküler kullanmak gerek.
Füniküler, meydandan Castle Hill denilen kale Tepesine gidiyor. 19. yüzyılda Budapeşte Kalesinin yapımında işçilerin tepeye kolaylıkla çıkıp inmesi amacıyla yapılmış finiküler (Budavári Sikló) ziyaretçilerine şehrin muhteşem panaromik görüntüsünü sunuyor. Gereksiz yere fünikülere para harcayacağınıza yürümenizi tavsiye ediyorum.
Balıkçılar Tabyası, 20. yüzyılın başlarında şehri düşmanlardan korumak için inşa edilmiş neo-gotik ve neo-romanesk mimari stillerinde göz alıcı bir yapı. Yine gotik mimarinin en etkileyici örneklerinden biri olan Matthias Kilisesi, şehrin en popüler dini gezi duraklarından. Şehri ve zincir köprüyü kuşbakışı görmek istiyorsanız Leo Cocktail Bar‘a gidin.
Budapeşte, gezilecek görülecek yerler açısından çok sayıda alternatif sunan bir kent. Tarih süresince birçok savaş atlatmış olan Budin Kalesi ve Kraliyet Sarayı, günümüzde birçok müze ve galeriye ev sahipliği yapan görkemli bir tarihi kompleks olarak hizmet veriyor.
Budapeşte’de tüm zamanların en ikonik köprüsü Zincir Köprü, tek kelimeyle çok zarif ve çekici. Budapeşte gezinizdeki bir gününüzde köprüyü yürüyerek geçmeyi deneyin. Benim ziyaret ettiğim dönem trafiğe açıktı ama hafta sonları köprü araçlara kaptılıyordu. Son planda yenileme yaparak köprüyü tamamen yayalaştırılma projesi düşünülüyor. Görelim bakalım.
Resimler süper canlı. Budapeste’ye tekrar gitmiş kadar oldum. Bir de Budapeşte’ye kadar gitmişken Estergon ve Vısegrad Kalelesıne ugrayın derım. Sevgıler”