Asya ve Avrupa Kıtası’nın buluştuğu bir güzergâh olan İstanbul’un en güzel yerlerinden birinde bulunan Çırağan Sarayı, Osmanlı İmparatorluğunun nadide saray eserlerinden biri. Osmanlı saltanatının son dönemlerinin günümüze mirası bu eşsiz yapı, II.Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, V.Murat gibi padişahlar tarafından konut olarak kullanılmış.
Çırağan Sarayı, 17. yüzyılda Boğaza hakim Kazancıoğlu Bahçeleri olarak bilinen yerde, Sultan II. Mahmut tarafından ilk olarak 1834’te inşa ettirilmiş. Halkın beğenisini kazanan ve Beyaz Saray olarak adlandırılan eser, o dönem hem şehre gelen yabancılar hem de entelektüel çevreler tarafından yenilikçi bir anlayışın ürünü olarak, doğu ile batının mimarisinin bir sentezi olarak yorumlanmış.
Abdülmecit 1857’de Sultan II. Mahmut’un yaptırdığı ilk sarayı yıktırarak, batı mimarisinde yeni bir saray yaptırmayı planlamışsa da, 1863’te ölümü ve sonrasında da parasal sıkıntılar ile birlikte inşaat yarım kalmış. 1871 yılında sarayın inşaatını tamamlatan Sultan Abdülaziz ise batı stili mimari yerine doğu mimarisini tercih etmiş. 2,5 milyon altın harcanarak yaptırılan sarayın ara bölme ve tavanında ahşap, duvarlarında ise mermer kullanılmış.
1909’da Meclis-i Mebusan Binası olarak kullanılmaya başlanan Çırağan Sarayı, 6 Ocak 1910’da, elektrik kontağından çıkan ve itfaiyenin yetersiz kaldığı bir yangınla birkaç saat içerisinde yanıp kül olmuş ve sadece dört ana duvarı ayakta kalabilmiş. Yangın sonrası uzun süre terkedilmiş olarak kalan mekan sonraları İstanbul Belediyesi’ne devredilmiş.
1987 yılında restore edilmeye başlanıp, 1990 yılında Çırağan Palace Kempinski İstanbul adı altında tekrar hayata döndürülerek otel olarak hizmet vermeye başlamış. Sahil boyunca 1.300 metre uzanan Çırağan Sarayı, Boğaziçi’nin en güzel manzarası eşliğinde, dünüyle bugünü birleştiren özgün mimarisi ile hem İstanbulluların hem de yabancıların gözdesi olmuş.
Yoğun çalışma hayatından fırsat bulup tatile gidemeyenler, sultanlara mesken olmuş bu olağanüstü mekânda tatil keyfi yaşayabilirler. Tarihi ve doğal güzellikleri ile göz kamaştıran otelin kapıları açıldığında, sanki bu yüzyıla ait olmayan, Binbir Gece Masallarını andıracak bir zamanı anımsatıyor.
Bahçe veya deniz manzarasına sahip balkonu ve zeminden tavana kadar uzanan pencereleri ile otelin odaları konforun adresi. Tarihi dokunun kokusunu hissettiren mimari dizayn, büyük şehrin stresinden uzaklaştırıp tarihi bir yolculuğa çıkartıyor.
Boğaz’ın hemen kıyısında yer alan, palmiye ağaçları ile çevrili olağanüstü manzaralı havuzunda yüzüldüğünde, sanki Boğaz’da yüzüyormuş hissi veriyor. Dinlenerek ve yenilenerek geçen keyifli ve dinlendirici bir gün sonrası, Türk ve dünya mutfaklarından leziz spesiyallerini, zarif ve şık bir mekanda sunan Laledan Restaurant, muhteşem akşam yemekleri ile ziyaretçilerinin kalbini çalıyor.
Saraylara layık damak tadını, saraylara layık bir hizmetle sunan Laledan Restaurant’ın nefis deniz ürünlerine eşlik eden soğuk ve sıcak mezeler, %80’i organik olan malzemelerden hazırlanıyor. 7 farklı ülkeye ait 14 farklı şarabı denemek mümkün.
Sarayları, köşkleri, müze ve kasırları, koru ve yalıları ile İstanbul’un göbeğindeki tarihi semtler Beşiktaş ve Ortaköy arasında uzanan Çırağan Caddesi üzerinde yer alan Çırağan Palace Kempinski İstanbul, canlı ve renkli sokakları ile ilgi odağı olan Taksim’e ise sadece 4 km uzaklıkta bulunuyor.
Lüksten taviz vermeden yeni bir yer keşfetmek isteyenler, etkileyici tarihi dokusu ile Çırağan Palace Kempinski İstanbul’da, 5 yıldızlı lüks otel deneyiminin fazlasını bulacaklardır.
Çırağan Palace Kempinski İstanbul hakkında daha detaylı bilgi ve rezervasyon için lütfen tıklayın.
Yemekler sahane, mimari sahane, hizmet sahene, fiyatlar da sahane.
Oalan üstü bir mimari, olağan üstü manzara ve tarih. Dekorasyonu da, servisi de şahane. İstanbul’daki en güzel havuza da burada bence
Paranın neleri satın alabileceğinin iyi örneklerinden birini oluşturan bir saray. Eskiden padişahlar ve imparatorluk ailesi üyeleri kalabiliyordu, simdiyse parası olanlar kalabiliyor. Kahve içmek için bile olsa güzel bir yerdi.