Paris, buram buram romantizm kokan, her gidişinizde sizi şaşırtan müzeleri, küçük dükkanları, zarif mimarisi, şık mekanlarıyla dünyanın nevi şahsına münhasır şehirlerinden. Seine Nehri kıyısında kurulu, Fransa’ya başkentlik yapan şehir uzun yıllardır yer kürenin en popüler kenti. Şehirdeki dünyada bir eşi daha olmayan Louvre Müzesi ve dünyanın en meşhur ikonlarından Eyfel Kulesi, Paris’i dünyanın en çok ziyaret edilen sanat merkezi haline getiriyor.

Paris, birçok yönden mükemmel bir şehir sayılabilir. Bu tutkulu şehir çiçeklerle donatılmış parkları, göz kamaştırıcı mimarisi ve heyecanlı atmosferiyle pek çok kişi tarafından dünyanın en güzel şehri olarak kabul ediliyor. Burnu havada ve kendini beğenmiş bir şehir gibi görünse de bu kadar kendine özgü, önemli ve hatta biraz narsist oluşundan dolayı kim onu suçlayabilir ki!

Paris Gezi Rehberi

Paris Gezi Rehberi

Paris, dünyanın en fazla ziyaretçi çeken ve bu unvanı fazlasıyla hak eden ülkesi Fransa’nın başkenti. Kuzey Fransa’daki Seine nehri üzerinde yer alıyor. Roma İmparatorluğu, Frank, Galya, Hun ve İngiliz yönetimlerine giren şehir, adını bir Galya halkı olan Parislilerden almış. Şehrin geçmişi MÖ. 4000’lere kadar uzanıyor.

Paris, küçük dükkanları, birbirinden şık binaları, zarif insanları, barları, kafeleri, gece kulüpleri, restoranları ve estetik sokakları ile bambaşka bir dünya gibi. Mimarisi ve siluetiyle yalnızca bir Avrupa’nın kent imgesini yaratmamış, kendisini de değiştirip dönüştürürken etrafındaki her şeyi biçimlendirmeyi başarmış bir kent.

Malta

Çok kültürlü nüfusu ona gereken yaratıcı enerjiyi sağlıyor. Geleneksel Fransız şeflerinin farklı kültürlerin yemeklerini denemesi, genç tasarımcıların uluslararası modayı takip etmesi ama hepsinin içine biraz Fransız dokunuşu katması; son dönemlerde yükselen Fransız müziği ile dilin kozmopolit seslerin arasına karışması sonucunda tadına doyulmayan bir şehir ortaya çıkıyor.

Dünyada ‘aşıklar şehri’ olarak tanınan Paris, Fransız kültürünün, sanatının ve yaşam stilinin en iyi gözlemlenebileceği popüler bir turistik gezi durağı. Elbette Paris denince akla gelen bir diğer şey de romantizm. Şehir hep böyle pazarlandı ve akıllara da öyle yerleşti. Bu romantik şehirde ne kadar uzun kalırsanız o kadar çok seviyorsunuz ve Fransız kültürü de o kadar içinize işliyor.

Neredeyse romantik kelimesiyle özdeşleşmiş Paris’in ihtişamı insanın başını döndürebilir. Bir yanda güzeller güzeli Pont Neuf Köprüsü, görkemli Notre Dame Katedrali, şehrin her yanından görülen Eyfel Kulesi, kendinizi dünyanın merkezindeymiş hissettiren Concorde Meydanı Paris’in neden dünyanın en ünlü kenti olduğunun birer habercisi.

Şanzelize Bulvarında el ele gezen çiftleriyle romantizmin doruklara ulaştığı, dünyanın en ünlü müzesi olan Louvre’a ev sahipliği yapan, sanat, kültür, moda ve estetiğin tarihle kucaklaştığı şehre eğer yalnız giderseniz veya büyülü atmosferine girmekte direnirseniz Paris size soğuk, sıkıcı dahi gelebilir.

Fransızlar kendi kültürlerine ve özellikle de dillerine sıkı sıkıya bağlı bir millet. Bu konuda tutuculukları dillere destan. İngilizce konuşan Fransız bulmak kolay olsa da iletişim kurmak pek kolay değil. Maalesef Fransızlara İngilizce konuşmanızı onlar kabalık olarak algılayabiliyorlar.

Paris’e gitmeden önce birkaç Fransızca kelime öğrenmek iyi fikir. Bu yüzden ara ara sevimli birer mersi (teşekkürler), bonjour (günaydın) ve soru sormadan önce s’il vous plait (silvöple) eklerseniz, size daha sıcak yaklaşırlar.

PARİS NE ZAMAN GİDİLİR
☀️ Paris’e gitmek için en güzel zaman, güneşli günlere ve berrak bir havaya sahip olan yaz mevsimi. Ancak yaz aylarında turist akınına uğrayan kenti daha sakin bir zamanda ziyaret etmek isterseniz, bahar aylarını da tercih edebilirsiniz.

İlkbahar ve sonbahar ayları Paris’i yürüyerek keşfetmek için uygun hava sıcaklığının görüldüğü dönem. Bu aylarda yaz dönemine göre daha az yoğun olan turistik noktaları daha rahat keşfetmek mümkün.

Paris’te yaz ayları sıcak ve yumuşak bir iklime sahipken, kış mevsimi ise soğuk yağışlı, ancak Avrupa geneline göre daha ılıman geçiyor. Paris’in iklimi yarı kıtasal iklim ile yarı okyanussal iklim arasında bir geçiş iklimi özelliğinde. Atlas Okyanusundan ılık ve nemli rüzgarlar estiğinde kışlar kısa, yağmurlu ve ılık, kuzeyden ya da güneyden rüzgar estiği dönemde kışlar sert ve karlı geçiyor.

Paris’te yılın ortalama 15 günü kar yağıyor. Kışın ortalama en düşük sıcaklık 2°C ile 3°C arasında, kışın ortalama en yüksek sıcaklık ise 7°C ile 8°C arasında değişiyor. Yaz mevsiminde 35°C’yi aşan bunaltıcı sıcakların görülebildiği şehirde yazın ortalama en yüksek sıcaklık 25°C ile 22°C arasında, ortalama en düşük yaz sıcaklığı ise 15°C ile 13°C arasında değişiyor.

PARİS’E NASIL GİDİLİR
✈️ Paris’te üç havaalanı bulunuyor. Genellikle kullanılan hava limanları Charles de Gaulle veya Orly Havaalanları kullanılırken Beauvais Havaalanı şehrin çok daha uzağında yer alıyor.

Türk Hava Yolları veya Air France ile İstanbul’dan Charles de Gaulle Havalimanına Pegasus ve Transavia Havayolları ile de Paris Orly Havalimanı’na direkt uçulabilirsiniz. İstanbul-Paris uçuşu yaklaşık 4 saat sürüyor.

Charles de Gaulle Havalimanı, şehir merkezinden 30 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Taksi, shuttle, tren ile şehir merkezine ve Gare du Nord veya Châtelet-Les Halles İstasyonuna gidebilirsiniz.

Orly Havalimanı ise Şehir merkezinden 16 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Taksi veya otobüs ile, Denfert-Rochereau İstasyonuna ulaşabilirsiniz. Paris’e nasıl gidilir blog yazımda daha geniş bilgi bulabilirsiniz.

PARİS’TE NEREDE KALINIR
🏡 Copernic, La Fayette ve Faubourg St-Honore Caddeleri, Malesherbes Bulvarı, Vendome, Montaigne ve Champs-Elysées Meydanları, Paris’te lüks bir konaklama deneyimi yaşamak isteyenler için en uygun bölgeler.

Diğer yandan daha hesaplı konaklama seçenekleri için Saint Denis, Saint-Paul ve Laferriere Caddelerine göz atabilirsiniz. Ancak ilkbahar ve yaz mevsimlerinde genel olarak şehirdeki hemen tüm otellerde büyük yoğunluk olduğunu aklınızda bulundurarak seyahate çıkmadan önce rezervasyonunuzu mutlaka yaptırın.

PARİS NASIL GEZİLİR
Sanatın, modanın ve gastronominin başkenti olan Paris’te yapılacak şeylerin sınırı yok. Paris’teki asıl zarafeti ise şehrin bulvarları, kafeleri, şık butikleri ve enfes restoranlarında, Seine Nehrinde, romantik görüntüsünde ve tabi ki sanatında gizli. Kentin her taşında estetik bir duruş var.

Paris’i yürüyerek keşfedin. En güzeli tarihi sokakların arasından yürüyerek, dokuya ve tarihe yakın olarak şehri ve güzelliklerini keşfetmek. Hele de mevsimlerden yaz olunca, turistler tarafından da ziyaret etmek için en çok tercih edilen zaman olduğunu anlıyorsunuz. Diğer sanatçıların, entelektüellerin, filozofların ve aşıkların yaptığı gibi siz de Paris sokaklarını adımlayın.

Paris’te gezilip görülmesi gereken çok yer var. Paris’in büyüklüğünü düşündüğünüzde her birine yürüyerek gitmeniz inanılmaz yorucu (kendimden biliyorum, yaptım). Paris ulaşım açısından muazzam bir ağa sahip. Gelişmiş metro sistemi sayesinde Paris’te dolaşmak çok kolay (ben çok az kullanmış olsam da).

Günlük geçerli Paris Pass ulaşım kartlarından alıp şehri toplu taşıma ile gezebilirsiniz. En çok kullanacağınız şehir merkezine giden 1 numaralı hat. Museum Pass ve Paris Metro Passlardan 2 günlük ya da 3 günlük şeklinde alabilir ve gezinize Disneyland’ı da ekleyebilirsiniz.

Paris haritası edinin ve Paris gezilecek noktaları haritada belirleyin. Paris 5 bölgeden oluşuyor. Edineceğiniz bir Paris haritasında şehrin merkezinin bir halka içerisine alındığını ve halkadan şehrin çeperine doğru ilerledikçe numaraların arttığını göreceksiniz. Kalacağınız gün sayısı, gezmek istediğiniz yerler ve önem sırasını dikkate alarak bir plan yapmanız şart.

Place De La Concorde’dan başlayıp Şanzelize’ye doğru her Parislinin ve turistin yaptığı gibi yürümeye başlayın ve yolda dükkanların vitrinlerine bakın. Oradan şehrin en meşhur alışveriş caddelerine, Rue De Rivoli, Saint-Honoré ve hemen paralelinde bulunan Avenue Montaigne’e gidin.

Ardından Rue Montorgueil’e, hemen Marais’in dışında kalan en zarif Paris bölgesine yürüyün. Akşam olunca, Rue Oberkampf en trend gece hayatının bulunduğu mekan. Şehrin en popüler ve güzel parkı olan Lüksemburg Bahçesinde bir dondurma eşliğinde ayaklarınızı biraz dinlendirin.

Seine Nehri boyunca kendinize bir rota belirleyip baştan aşağı yürümek de bir alternatif rota. Görmeniz gereken birçok turistik yapı nehir kenarına konumlanmış. Bir noktadan başlayın ve sadece nehri takip etmeye devam edin. Her ayın ilk pazar günü ücretsiz gezilebilen müzeleri tek güne sığdırmak mümkün olmasa da en çok görmek istediğinizden başlayabilirsiniz.

Paris Haritası

Paris Gezilecek Yerler 📌

Sen Nehrinin kuzey ve güney olmak üzere ikiye böldüğü Paris’in her iki yakasında da sayısız gezilecek ve görülecek yer var. Paris, arrondissement olarak adlandırılan toplamda 20 ayrı bölgeye ayrılmış durumda. Her mahallenin de kendine özel bir karakteristiği var tabii. Ben yürüyerek dermansız kalıncaya kadar yürüyerek gezdiğim her sokağını sevdim.

Ile de la Cite, Paris’in merkezi, Seine nehri üzerine kurulu küçük bir ada. Palaca Duphine kahvelerinde nehre bakan teraslarda içilen espressolarıyla ünlü.

Marai, eskiden kraliyet yerleşim alanı ve 17. yüzyıldan itibaren halka açılmış. Şimdi Yahudi cemaatleri, butikler, barlar, Asya lokantaları, Le Marché des Enfants Rouge pazarı, gece hayatı, galeriler burada.

Beaubourg, gençlerin buluşma noktası Center Pompidou, Steak Tartare’ın leziz restoranı Chez Michel ve alışveriş merkezi Les Halles burada.

Quartier Opéra, bankacılar, borsacılar, gazeteciler, Fransız gazetesi Le Monde’un binası, Passage de Princesse içerisindeki Fauchon ve Hédiard restoranları burada.

Saint-Germain-des-Pres/Saint Michel, edebiyat bir hayat biçimi diyenler, eski zamanların kahve hayatını özleyenler, politik tartışmalara girmek isteyenleri göreceksiniz sokaklarda. Bir de tabii ki öğrencileri.

Quartier Latin, sinemalar, caz kulüpleri, 1968 ayaklanmasının ilk tanığı olan sokaklar; akademisyenler ve öğrenciler Latin Mahallesini mesken edinmişler.

Belleville, son üç-dört yılda getto halinden çıkıp da otuzlu yaşlarında kendine yeni hayat kuranların mekanı oldu. Özellikle sokak sanatları ve sanatçılarıyla ünlü.

Montmartre/Pigalle, revüler, kabareler, Moulin Rouge, küçük meydanlara açılan dolambaçlı yollar, baget ekmeği kokusu ve elbette sokaklarda sanat yapan insanlar.

Montparnasse, birçok mimar, reklamcı, heykeltıraş atölyelerini buraya taşıdığından beri bölge bir mıknatısa dönüştü.

Paris’e gitmeden izlemeniz gereken filmleri de ekleyeyim; Midnight in Paris, Amelie, Julie Julia, Before Sunrise, Paris Je T’aime. Ancak Paris’i filmlerde izlediğiniz gibi beklemeyin. Paris sokaklarında yürürken bir film sahnesi yerine göçmenlerle dolu köşeler, sidik kokan metro durakları, güven vermeyen köşelerle karşılaşırsanız şaşırmayın. Ancak bana kalırsa bunlar Paris’in güzelliklerini gölgede bırakamaz.

1. Louvre Müzesi

Louvre Müzesi (le Musée du Louvre), halen dünyanın en önemli ve rakipsiz müzelerinden biri. İnsanlık tarihine ışık tutan uygarlık örneklerinin tanınması bakımından oldukça önemli olan Louvre’da arkeoloji, mimari ve tarihi sergiler de yer alıyor. Eskiden kraliyet sarayı olarak kullanılan bina şimdilerde dünyanın en büyük müzesi. 1989’de ise sarayın bahçesine cam piramitin eklenmesiyle bambaşka bir atmosfere büründü.

1793’te ilk olarak halka açılan Louvre Müzesi, Avrupa’nın en iyi resim ve heykellerinin yanı sıra Asya, Mısır, Yunanistan ve Roma’dan paha biçilemeyen eserleri de sergiliyor. Dünyanın en çok ziyaret edilen bu sanat müzesi içerisinde 35 bin parça sanat eseri 8 farklı kategori altında sergileniyor.

Tüm eserleri görmek için bir gün kesinlikle yeterli değil. Hatta her bir eserin önünde 1 dakika durduğunuzda müzenin tamamını gezmenin 3 aya süreceği söyleniyor. Burada önemli olan nokta atışı yapmak. Birçok kişi en meşhur eserleri gezdirmek için hazırlanan turlara katılıp bileti aldığınızda verilen, eserlerin yerlerini gösteren haritadan takip ediyor.

Müzenin en popüler eseri olan Da Vinci’nin Mona Lisa’sını görmek için uzunca bir sıra bekleseniz de gördüğünüzde çektiğiniz çileye değdiğini anlıyorsunuz. Tek başına duvarda asılı ve kurşun geçirmez bir cam ile korunuyor. Bekleme konusunda yeterince sabrınız olduğundan emin olun. Louvre Müzesi’nin en ünlü diğer bir eseri Milo Venüsü’nü de görmeyi unutmayın.

Müzenin en sakin olduğu zamanlar sabah saatleri ve akşam saat 4’ten sonra. Bazı günler daha geç saatlere kadar açık oluyor. Carrousel tarafından girerseniz, piramidin olduğu giriş bölümüne göre daha az sıra beklersiniz. Müze salı ve resmi tatillerde kapalı, pazartesi, perşembe, cumartesi ve pazar 09.00-18.00 arası açık, çarşamba, ve cuma ise 09.00-22.00 arasında açık. Louvre Müzesi giriş ücreti 9,5€.



2. Palais Garnier

Opera Garnier (Palais Garnier), Charles Garnier tarafından İkinci İmparatorluk döneminde tasarlanıp 1875’te Üçüncü Cumhuriyetin ilk günlerinde tamamlanmış görkemli bir opera binası. Opera, 450 kişilik bir oyuncu kadrosunu taşıyabilen sahnesi ile dünyanın en büyük operası özelliğini taşıyor. 2 bin 200 kişilik izleyici kapasitesine sahip.

Neo-barok stilde yapılan opera binası, bir yeraltı nehrinin üzerine inşa edilmiş. 1875’ten bu yana sanat etkinliklerinin sürdürüldüğü ünlü binada Mozart, Rossini, Beethoven, Spontini, Philippe Quinault, Meyerbeer, Fromental Halévy ve Daniel Auber gibi ünlü bestecilerin bronz büstleri bulunuyor.

Gaston Leroux tarafından yaratılan Operadaki Hayalet’in hâlâ aşağılarda bir yerde dolaştığı söylenir. Opera binası, haftanın 7 günü 10.00-16.30 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Giriş ücreti 14€. Sergi olmayan dönemlerde 12€’ya ziyaret edilen operada indirimli bilet ise 10€.

3. Montmartre

Montmartre, Paris’te sanat akımlarının başladığı, eski Paris’in bohem hayatı yaşayanların tercih ettiği şahane tarihi dokuya sahip bir semt. Sokakları turist kalabalıklarıyla dolu semtin Arnavut kaldırımlı sokakları, nefes kesen manzaralar çizen yetenekli sokak sanatçıları ve şaşırtıcı heykellerle dolu. Paris’te en sevdiğim semtlerden biri.

Paris’in muhteşem şehir manzaralarını sunan Montmartre, 130 metre yükseklikte bir tepede, 1860 yılına kadar Paris’in hemen dışında bağımsız bir komün olarak kurulmuş. 19. yüzyılın sonunda, bölgede açılan kabareler ve genelevler nedeniyle Parislilerin kaçındığı bir mahalleye dönüşmüş. Başlangıçta olumsuz gibi görünen dönüşüm durmamış tabi.

Zamanla bölgeye sanatçıların akın etmesiyle semte olan ilgi artmış. Vincent Van Gogh, Pablo Picasso ve Salvador Dali gibi birçok çığır açan sanatçıları burada atölye açmış. Sanatın, sanatçıların ve pek çok sanat akımın doğduğu tarihi semt günümüzde pitoresk sokaklarıyla doğal bir film seti görünümünde.

Dar sokaklarında yer alan sanat atölyelerinde sanatçılarla tanışıp, sanat eserlerine yakından bakma şansınız var. Sağda, solda küçük kafe ve restoranlar ve kendinizi saatlerce kaybedebileceğiniz gerçek vintage mağazaları sayesinde, Montmartre sokaklarında bir gününüzü geçirseniz de sıkılmayacağınız kadar çekici.

Quartier Latin’in sokaklarında kaybolmak, kafelerin önündeki küçük masalarda gelip geçeni seyrederek bir zamanların bohem hayatını solumak gerek. Küçük, şirin alışveriş sokağı Rue de L’Olive, Martin Luther King Parkı, Sacre Coeur, Paris’teki en eski kemerli çarşılardan Passage Jouffroy görmeniz gereken yerler arasında. Montmartre aynı zamanda Moulin Rouge kabaresinin de ev sahibi.

Montmartre’nin en yüksek noktasında beyaz kubbeli Sacre Coeur Bazilikası oturmuş. Bu tepe hem dini bir anlam içermesi hem de popüler bir gece hayatının bir arada olması ise tam bir paradoks. Tepeden inerken, üç yüzden fazla eserinin sergilendiği Salvador Dali Müzesi‘ni ziyaret etmeyi unutmayın.

Montmartre’ye ulaşım oldukça kolay. En kolay yol M12 veya M2 hattı ile gitmek. İneceğiniz yer hangi metroyu kullanacağınıza göre değişiyor. M12 ile giderseniz ‘Abbesses’ durağında inerek gezmeye başlayın. M2 ile giderseniz ‘Blanche’ istasyonunda inin. Anvers veya Pigalle’den caddeden sadece birkaç dakika yürüyerek Rue des Abbesses’e ulaşabilirsiniz.



🏡 Montmartre Nerede Kalınır: Ünlü Rue Lepic caddesi üzerinde yer alan Hotel 29 Lepic, Montmartre’de ekonomik konaklama söz konusu olduğunda bir altın madeni gibi. Orta sınıf bir bütçeniz varsa Hôtel des Arts Montmartre, oldukça şık bir butik otel ✔︎ Maison Souquet ise samimi ve romantik bir lüks otel.

4. Sacre Coeur Bazilikası

Sacré Coeur (Kutsal Yürek), Montmartre tepesine kurulmuş olan bir Roma-Bizans dönemi kilisesi. Kilise, 1870’te Prusyalıların Paris’i ele geçirmeleri ve iç savaşın başkenti kana bulamasının ardından İsa’nın kutsal kalbi anısına yaptırılmış. Binanın dışında kullanılan Chateau-Landon taşları yaşlandıkça beyazladığı için kilisenin dış cephesi göze çarpıcı biçimde beyaz.

İçi ise tam aksine renkli mozaiklerle bezenmiş. Kilise yılın her dönemi 06.00-22.30 saatleri arasında ziyarete açık. Kubbe bölümü ise mayıs-eylül döneminde 08.30-20.00, ekim-nisan döneminde ise 09.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Sacre Coeur Bazilikasını ziyaret etmek ücretsiz. Ancak bağış kutusuna cüzi bir miktarda bağış yapmanız bekleniyor.

5. Petit Palais

Petit Palais, şehirdeki en sevdiğimiz müzelerden biri. Küçük bir müze, birkaç saat içinde gezilmesi kolay. 1900 Paris Dünya Fuarı için inşa edilen Petit Palais, aynı zamanda ücretsiz. Zengin bir şekilde dekore edilmiş pasajla çevrili yarım daire şeklindeki bir bahçe etrafında dört kanattan oluşuyor.

Paris’teki diğer müzelerle kıyaslandığında nispeten küçük olmasına rağmen, hayranlık uyandıracak pek çok harika ayrıntısı var. Büyük sergi galerilerindeki iki dekoratif duvar resminin tamamlanması yirmi yıl sürmüş. Ferforje kapısı, girişteki vitray pencereleri ve zemini ünlü sanatçılar arafından tasarlanmış.

Petit Palais’in kalıcı koleksiyonları sekiz kategoriye ayrılarak ziyaretçilere sunulmuş. Orta çağ, Rönesans, 17, 18, 19. yüzyıl odaları, ikonalar diğer pek çok sergi görmeye değer. Ücretli geçici seriler de zaman zaman sanatseverlerle buluşuyor. Sıralı sütunlar arasıda yer alan egzotik bitkilerle dolu bahçesi ve kafesi de şahanedir.

Paris’in prestijli köşesi 8. Bölge’de yer alan Petit Palais gezisi sonrası öğleden sonranın geri kalanını Champs Elysées semtini keşfederek geçirebilirsiniz. Caddenin hemen karşısında Grand Palais yer alıyor. Her iki saray arasında uzanan Seine Nehri üzerindeki muhteşem köprü Pont Alexandre III’te geçen çok kısa Winston Churchill Bulvarı uzanıyor.

Pont Alexandre III (Alexandre III Köprüsü), mimarisi ve konumu nedeniyle Paris’in en sembolik köprülerinden biri. Champs-Élysées bölgesini Invalides ve Eyfel Kulesi mahallelerine bağlıyan köprü, Seine Nehri üzerinde yer alıyor. Tarihi bir anıt olarak sınıflandırılan Pont Alexandre III Köprüsünden Eyfel Kulesinin manzarası da görmeye değer.

6. Trocadero

Trocadero, Fransızların 1823’te İspanyollar’a karşı kazandıkları bir savaşın adını taşıyan bir meydan. Eyfel Kulesi’ni görmek için en iyi yerlerden biri. Kalabalıklar gelmeden önce, güneşin kulenin arkasından yükseldiği sabahın erken saatleri gitmeye çabalayın. Trocadero’nun bahçelerini ve fıskiyelerini geçen geniş merdivenlerden aşağı inip, doğrudan Eyfel Kulesi’nin dibine götüren Pont d’Iena’da Seine Nehri’ni geçin.

Trocadero, güzel bir görüntüleme platformundan çok daha fazlası aslında. Merkez meydandan uzanan iki kıvrımlı kanatta birkaç ilginç müze var. Meraklıysanız Ulusal deniz müzesi Musée de la Marine, Fransız denizcilik tarihini merak edenlerin adresi. Pek çok model ve tarihi tablo var ama en büyüleyici bulduğum şey, Napolyon III tarafından kullanılan gerçek taç giyme mavnasıydı.



7. Eyfel Kulesi

Eyfel Kulesi (Eiffel Tower), Paris ile özdeşleşen bir simge. Bilmeyen yoktur sanırım. Yüksekliği 320 metre olan kule, 1930’a kadar dünyanın en yüksek yapısıydı. 1889’da düzenlenen EXPO Fuarı için Gustave Eiffel’in tasarladığı kule, Seine Nehrinin kıyısında Champ de Mars’ta bulunuyor.

Asansör veya merdivenle zirveye çıkma imkânı bulunan Eiffel Kulesinden Paris’i kuşbakışı seyretmek bir Paris gezisi klişesi. Yukarıdan Paris manzarasını, nehri ve köprüleri fotoğraflamak için ideal bir yer. Yılda 7 milyon ziyaretçi ile dünyanın en çok ziyaret edilen Eyfel Kulesi’nin son derece görkemli görülebileceği yerlerden biri Trocadero Meydanı. Gün doğumu veya gün batımı en güzel etkileyici manzarayı görebileceğiniz saatler.

Kule, 13 Haziran – 29 Ağustos döneminde asansörlü ziyaretler için 09.00-00.45, merdivenli ziyaretler için 09.00-00.30 saatleri arasında; yılın kalan bölümünde asansörlü ziyaretler için 09.30-23.45, merdivenli ziyaretler için ise 09.30-18.30 saatleri arasında açık. Eyfel Kulesi giriş ücreti ise asansör ya da merdivenli ziyaret seçeneğine göre değişiyor.

Asansörle ikinci kata olan ziyaretler için yetişkinlerden 16,50€, öğrencilerden 8,30€; asansörle kulenin tepe noktasına ziyaret için yetişkinlerden 25,90€, öğrencilerden 13€ giriş ücreti alınıyor. Merdiven kullanarak ikinci katı ziyaret etmek isteyen yetişkinlerden 10,40€, öğrencilerden ise 5,20€ giriş ücreti alınıyor.

Eyfel Kulesine çıkmak pahalı ancak Eyfel Kulesi’nin ihtişamını yemyeşil bir parkın içerisinden izleyip hayran kalmak tamamıyla ücretsiz. Le Champ de Mars Parkı, yanına piknik örtüsü, bir şişe Fransız şarabı ve dillere destan Fransız peynirlerinden alıp gün batımını bekleyenler için, kartpostallardan daha güzel Eyfel Kulesi manzarası sunuyor.

8. Şanzelize

Şanzelize (Avenue des Champs-Élysées), bir ucu Concorde Meydanına diğer diğer ucu ise Zafer Takına uzanan 1950 metrelik devasa bir cadde. Paris’in lüks hayatına tanıklık edebileceğiniz, kestane ağaçlarının sıralandığı bu caddede modaya öncülük eden ünlü markaların butiklerine, otomobil galerileri, restoran, kafe ve çok sayıda mağaza sıralanıyor.

Şehrin en meşhur bulvarının sonunda ise dünyanın en büyük anıtlarından biri olan Zafer Takı yer alıyor. Her ne kadar kaldırım taşları ve masalsı at arabalarının çıkardığı sesler yerini motorlu araçlar ve meşhur restoran zincirleri almış olsa da Napolyon’un Paris’e bıraktığı bu en büyük mirasa doğru bir yürüyüşe çıkmak hemen herkes için unutulmaz bir tecrübe

Arc de Triomphe (Zafer Takı), Şanzelize’nin sonunda yer alan bir zafer anıtı. Dev anıtın planlaması bizzat Napolyon’un kendisi tarafından ordularının zaferi adına yapılmış. İnşası 1836’da tamamlanan anıtın üzerinde ve içinde bu başarıları kazanan generallerin isimleri yazıyor. Yıldız biçiminde, birçok caddenin birleştiği bir meydan olan l’Étoile’de yer alan anıtın tepesine 284 basamaklı bir merdivenle veya asansörle çıkabilirsiniz.

Müze, pazartesi günleri hariç haftanın 6 günü 09.30-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Perşembe günleri 21.45’te kapanıyor. 1 Mayıs ve 25 Aralık’ta ziyarete kapalı. Orsay Müzesi giriş ücreti 14€. 18 yaşın altındakiler, 25 yaşın altındaki öğrenciler ve öğretmenler 12€’ya indirimli bilet alabiliyor.

Anıttan baktığınızda ihtişamı tam olarak anlaşılan Şanzelize önünüzde uzanıyor. Champ-Elysees Caddesi boyunca yürüyüp Concerde Meydanına gidebilirsiniz.

Concerde Meydanı (Place de la Concorde), Paris’in en büyük meydanlarından biri. Fransız devriminde burada bulunan Louis heykeli kaldırılmış ve yerine giyotinler getirilerek birçok ünlünün ölümü burada gerçekleştirilmiş. Tarihin bu kanlı sahnelere tanıklık etmesinden olacak ki sözcük anlamı barış ve uzlaşma meydanı.

Fransız İhtilali’nin simge noktalarından olan Place de la Concorde’un ortasındaki obelisk ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından dönemin Fransa kralı Louis Philiph’e hediye edilmiş. 23 metre yüksekliğindeki dikilitaş Paris’te çekilen birçok film karesinden görülebiliyor. ve geçmişte çok sayıda idam ve kanlı olayın da yaşandığı meydan, Champs-Élysées’nin doğusunda yer alıyor.

9. Notre Dame Katedrali

Notre Dame Katedrali (Cathédrale Notre Dame de Paris), herhalde Fransız Gotik sanatının en ünlü eseri. Meryem Anaya ithafen, 1163’te temeli atılan katedralin tamamlanması 170 yıl sürmüş. Heykellerle süslü, gotik mimarinin şaheser Paris’in sembolleri arasında yer alıyor. Dame Gallo-Roman tapınağından Hıristiyan kilisesine, daha sonra da Roma mimarisini temsil eden bir kiliseye dönüştürülmüş.

Notre Dame Katedrali, en son olarak 1163’te VII. Louise’nin saltanatı sırasında Fransız Gotik tarzında yeniden inşa edilmeye başlanmış. Fransız İhtilalinden sonra neredeyse harabe haline gelen Notre-Dam’ı tekrar eski görkemine kavuşturmak için Viktor Hugo en büyük eseri olan Notre-Damın kamburunu yazmış. Bu da katedralin tekrar ilgi odağı olmasına büyük katkı sağlamış.

Avrupa’nın ilk gotik katedrallerinden Notre Dame hem sanatsal hem de mimari açıdan ziyaretçileri büyüleyen bir atmosfere sahip. 15 Nisan 2019’da çıkan yangınla çatısının büyük bölümü tahrip olan katedral, dünyanın dört bir yanından toplanan bağışlarla kapsamlı bir restorasyon sürecine girdi.

Katedralin içini dolaşmak, 387 basamaklı merdiven ile kulenin tepesine çıkmak her Paris ziyaretçisinin yapması gereken bir şey. Kulenin tepesine çıkmak biraz zorlasa da emin olun ki göreceğiniz panoramik manzaraya değer. Ziyaret için en uygun zaman sabahın erken saatleri. Güneşin yapının ön cephesini aydınlattığı bu saatlerde kalabalık ve kule sırası daha az olur.

Katedral, yaz döneminde (1 Nisan – 30 Eylül) 10.00-18.30, kış döneminde (1 Ekim – 31 Mart) 10.00-17.30 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Bilet satışı kapanış saatinden 45 dakika önce sone eriyor. Notre Dame Katedrali giriş ücreti 10€.

10. Sainte Şapeli

Sainte Chapelle (Sainte Şapeli), Notre Dame Katedralinin hemen yanında yer alan Gotik bir mücevher. Adını mimarından alan ve 1242’de inşa edilmeye başlanarak 1247’de tamamlanana Sainte Chapelle, Fransız devrimi ve savaş zamanında zarar görse de restorasyonlarla hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze dek ulaşan ve sahip olduğu eski havasını yitirmemiş bir yapı.

Vitraylarıyla Orta Çağ dönemine ait bir başyapıt olarak kabul ediliyor. Fantastik Gotik dış cephesinin ince işlenmiş mimari detayları, içeride size vadettiklerini kısa gösterisi gibi. İçine girildikçe artan detaylar ve kuzey kulesinde sonlanan gargoyle tarzı yapılar mimari olarak baş döndürücü güzellikte.

Paris’in Gotik başyapıtlarından biri olan kilise, gül pencereleri adı verilen ve İncil’den sahnelerin işlendiği vitraylarıyla ünlü. Özellikle günün farklı saatlerinde vitraylardan yansıyan renklerin içeride muazzam tonlar oluşturduğu kilisede ahşap oymacılık sanatının da en ince işçilik örneklerini görme fırsatınız var. Tam bir detaylar mabedi olan Sainte-Chapelle mimarisi ve görkeminden çok yarattığı atmosfer ve hissettirdiği duygularla hatırlanıyor.



11. Orsay Müzesi

Orsay Müzesi (Musée d’Orsay), Louvre’dan sonraki Paris’in en değerli müzesi. Seine Nehrinin solundaki eski tren garında yer alan müze, çoğunlukla Fransız sanatına ait resim, heykel, mobilya ve fotoğraflar sergileniyor. İnşası 1900’de tamamlanan tren garı olan müze binası, 1939’dan sonra istasyonların uzun trenler için uygun olmamasından dolayı 1986’da müze haline getirilmiş.

İçlerinde Monet, Degas, Renoir, Cezanne, Gauguin, Van Gogh gibi pek çok sanatçının eserler koleksiyonu ile tanınıyor. Dünya çapında empresyonizm akımının merkezi olan Orsay, altı özel koleksiyonu ve süreli sergileriyle dünya sıralamasına göre en çok ziyaret edilen onuncu müze. Müzedeki her eser birer başyapıt olmakla birlikte oldukça büyük bir heykel koleksiyonu da var.

Müze, pazartesi günleri hariç haftanın 6 günü 09.30-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Perşembe günleri 21.45’te kapanıyor. 1 Mayıs ve 25 Aralık’ta ziyarete kapalı. Orsay Müzesi giriş ücreti 14€. 18 yaşın altındakiler, 25 yaşın altındaki öğrenciler ve öğretmenler 12€’ya indirimli bilet alabiliyor. Champ-Elysees Caddesi boyunca yürüyüp Concerde Meydanına gidebilirsiniz.

12. Versay Sarayı

Versay Sarayı (Château de Versailles), Paris gezilecek yerler arasında yer alan değerli bir müze. 17. yüzyıla ait bir kraliyet konağı olan Versailles Sarayı, Fransa’nın en ihtişamlı zamanlarının simge yapılarıdan biri. Aynı anda 20 bin kişiyi barındırabilen yer, Avrupa’nın en büyük saraylarından biri. İspanya’da doğmuş fakat Fransa’da yaşamış birçok sanatçının eserleri, Versay Sarayında sergileniyor.

Göz alıcı güzellikte bahçelerle çevrelenmiş olan bahçesi, görkemli iç tasarımı ve II. Dünya savaşını sona erdiren Versay Antlaşması’nın yapıldığı en önemli dairesi Aynalı Salon’u ziyaret edin. Bahçelerinin düzeni ve güzelliği ile havuzlarındaki Apollon heykelleri göz kamaştırıcı

Saray, pazartesi hariç haftanın 6 günü 09.00-17.30 saatleri arasında ziyarete açık. Versay Sarayı’nın Müzikal Bahçeleri ve Müzikal Çeşme Gösterileri dışındaki kısımları 18 yaşın altındaki tüm gençlere ve 26 yaşın altındaki tüm Avrupa Birliği sakinlerine ücretsiz. Onun dışındaki kişiler saraya, Trianon’un mülkiyetine, geçici sergilere, bahçeler ve parklara, Müzikal Çeşme Gösterileri veya Müzik Bahçelerine 20€ karşılığında girebiliyor.

Kasım ayından mart ayına kadar her ayın ilk pazar günü turlar için, Devlet Daireleri ve Ayna Salonu, fuarlar, Dauphin ve Dauphine’nin daireleri, Mesdames’in Daireleri, Koridor Odası, Battles Galerisi, 1830 oda, Marie-Antoinette’in Büyük Trianon ve Malikanesi kısımlarına ücretsiz giriş imkanı sunuluyor. Ayrıca tüm ziyaretçiler için Audioguide da ücretsiz.

13. Lüksemburg Bahçesi

Lüksemburg Bahçesi (Jardin du Luxembourg), Paris’in kalbinde bir vaha gibi Rönesans döneminin bahçe dizaynına en iyi örneklerden biri olarak nitelendiriliyor. Parkta Fransa kraliçelerine, mitolojik figürlere, sanatçılara ve kadın azizelere adanmış 100’den fazla çeşme, heykel ve anıtlar bulunuyor.

Marie de’ Medici tarafından 1611’de kurulan parkta, 16. yüzyılda inşa edilen ve bir dönem hapishane olarak da kullanılan Lüksemburg Sarayı bulunuyor. Paris gezinizde yorulduğunuzda dinlenebileceğiniz en enfes yer. Dev sekizgen bir havuzun ortasında su fıskiyeleriyle hazırlanmış güzel bir su gösterisi var.

14. Modern Sanat Müzesi Pompidou

Pompidou, muhteşem bir modern sanat müzesi. Bir kültür ve sanat merkezi olan Centre Georges Pompidou, akılları baştan alan brütalist mimarisiyle ilk etkiyi yarattıktan sonra çağdaş sanat, modernist, sürrealist ve kübist eserleriyle de bambaşka bir dünyaya kapılarını açıyor.



Modern mimarinin öncü yapılarından Pompidou, Louvre Müzesinin klasik ve rönesans, D’orsay Müzesinin emperyalist çizgisinden uzak çok daha modern ve çarpıcı bir mimariye sahip. Müzede Matisse, Picasso ve diğer Kübist, Fauvist ve Sürrealist çalışmaların sergileniyor. Müze içerisinde adece Picasso’nun kendi çalışmalarına ait bir müzesi bile var.

Merkezde yer alan devasa kütüphanesinde ise 2 binin üzerinde periyodik yayın ve 100 binden fazla eser bulunuyor. Müze, haftanın 7 günü 11.00-22.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Sergi alanları 21.00’de kapanıyor. Perşembe günleri ise müzenin kapanış saati 23.00. Pompidou Müzesi giriş ücreti 14€, öğrenci bileti ise 11€.

15. Paris Disneyland

Paris Disneyland, Avrupa’nın en büyük eğlence merkezlerinden. Şehir merkezine 32 kilometre uzaklıkta yer alan Disneyland, Avrupa’nın en çok ziyaret edilen eğlence alanlarından biri. Büyülü bir panayırı andıran tema parkı, verdiği yaşam enerjisiyle her yaştan insanı cezbeden dünya üzerindeki sayılı yerlerden biri.

İnsanın hayal gücünü zorlayan bir eğlence mekanı olan Disneyland, iki adet parkı, otelleri, dinlenme, yemek ve eğlence alanlarıyla gezginlere renkli bir dünyanın kapılarını açıyor. İster tek başınıza ister sevgilinizle ister ailecek gidin Paris’e, en az 1-2 gününüzü buraya ayırın.

Walt Disney’in tüm karakterlerinin yanı başınızda olduğu, çocukların neşe dolu gözlerle etrafa baktığı bu büyüleyici yerde kendinizi çizgi romanların içinde hissediyorsunuz. Disney’in hayali dünyasını sizlere sunan bu etkileyici tema parkta çocuklarınız düşlerindeki çizgi film karakterleri ile tanışırken, sizler de çocukluğunuza geri dönün.

Disney kahramanlarının geçit törenini izleyebilir, Frontierland’da bir maden trenine binip köprülerden geçerek, eğlencenin doruklarına ulaşabilir, ardından da Karayip Korsanlarını izleyebilirsiniz. Dev eğlence parkı, korku tünelleri, film gösterileri, animasyonlar, havai fişek gösterileri gibi birçok aktivitenin masal kahramanlarıyla bir araya gelerek farklı bir deneyim yaşatıyor.

Disneyland Paris, haftanın 7 günü 10.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Walt Disney Studios Park bölümü ise 10.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açık. Disneyland Paris giriş ücreti 87€, çocuk giriş ücreti ise 80€. Bu bilet bir parka bir gün giriş hakkı sağlıyor.

Seine Nehrinde Eyfel Kulesinin ardından batan güneş eşliğinde izlemekten daha güzel ne olabilir ki! Eyfel Kulesinin hemen karşısındaki sokaktan hareket eden ve yaklaşık 1 saat süreyle nehirde bir gece turu sunan Bateaux Parisien, nehir boyunca aralarında Notre Dame Katedralinin de bulunduğu birçok yeri gezip tekrar Eyfel Kulesinin bulunduğu yere geri dönüyor.

Paris’te bulunduğunuz süre içinde güneşin saat kaçta battığını öğrenin. Örneğin, mayıs ayında güneş saat 19:25 gibi batıyor. Saat 19 turunu satın aldığınızda hem gün batımını hem de sonrasında kararan havayla birlikte Eyfel Kulesini ve şehrin diğer ışıklarını da görme şansınız olur.

PARİS ALIŞVERİŞ YERLERİ
Dünyanın en ünlü, en gösterişli moda ve tasarım merkezlerinden biri olması nedeniyle Paris, hemen herkesi alışveriş çılgınlığına sürükleyebilir. Paris’te alışveriş yapma niyetindeyseniz şarap ve likör çeşitleri, hardal, peynir çeşitleri, antikalar, mutfak ürünleri, porselenler, Fransa’nın ünlü parfümleri ve giyim markalarını sepetinize atabilirsiniz.

Paris’te sokak tezgahlarından özel dikim yapan lüks butiklere, bit pazarlarından, dünyaca ünlü mağazalara kadar her şey var. Le Bon Marche, büyük alışveriş merkezlerinden en eskisi ve en zarif olanı. Rue Saint-Honore, pek çok dünya markasının ve tasarımcı butiklerinin bulunduğu bir cadde.

Montaigne Bulvarı, gerçek bir servet bırakıp çıkanların caddesi olarak alışveriş için farklı seçenekler sunuyor. Avenue Montaigne ve Rue du Faubourg Saint-Honore, en lüks kreasyonları sergiliyen mağazalar yanında geleneksel marketler, antikacılar ve kitapçılar bulunuyor. Haussmann Bulvarı, büyük giyim ve parfümleri mağazalarda bulacağınız bir sokak.

Au Printemps, oldukça geniş giyim, aksesuar, kozmetik ve dekorasyon koleksiyonuna sahip. L’Ecraireur, Colette ve Merci, Paris’te konsept alışveriş denince akla gelen en önemli mağazalar.

PARİS BİT PAZARLARI
Marché aux Puces de Vanves, 1920’lerden beri kurulan, Paris’in en küçük ve en sevimli bitpazarı. Eğer pazara erken gelebilirseniz, ellili yıllara ait aksesuarlar, cam eşyalar, kristaller, eski fotoğraflar, magazinler, parfüm şişeleri, bisküvi kutuları ve düğmeler bulabilirsiniz.

Porte de Vanves Marché aux Puces Montreuil, Bitpazarlarının devi. Tıpkı büyük arabaların bagajlarında yapılan satışlar gibi, ikinci el kıyafetlerin, aslından ayırt edilemeyecek araba parçalarının, çeşitli makinaların ve bir sürü karışık tozlu ıvır zıvırın sokaklara boşaltıldığı tipik orijinalliğini bir bitpazarı.

Porte de Montreuil Puces de St-Quen (Clignancourt), 2500 tezgâhın yer aldığı, Paris’in en büyük pazarı. Yaklaşık bir düzine pazarın bir araya gelmesinden oluşuyor ve özellikle pazar günleri çok yoğun olan bu pazar yılda yaklaşık 11 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor.



PARİS GECE HAYATI
Paris başlı başına haz ve zevk dolu bir şehir. Bu nedenle gördüğünüz her ufak detayın tadını çıkarın. Bir kafe ya da bistroda oturup kahve ve kruvasanın tadın, vitrinleri gezin, marketten bir baget ekmek alın ve akşam yemeği öncesi aperitif olarak atıştırın, akşam yemeğinin de büyük bir zevkle tadına varın.

🚥 Saint-Germain-des-Prés, Café de Flore, Café Les Deux Magots, Café Bonaparte gibi dünyaca ünlü kafelerin bulunduğu, lüks düşkünlerinin sokağı.

🚥 Marais, daracık sokaklarda daha otantik bir atmosfere sahip şirin kafelerden hoşlanıyorsanız uğramanız gereken bir sokak.

🚥 Rue Montorgueil de oldukça ilgi çekici, cıvıl cıvıl bir sokak.

🚥 Rue Oberkampf, alternatif gece hayatı için en iyi yerlerden biri olan upuzun bir sokak. Eğlencenin, hareketliliğin ve yiyecek içecek mekanlarının çeşitli ve lezzetli olduğu bu bölgede Paris’te keyifli bir gece geçirmek için aradığınız her şey var.

🚥 Rue Du Faubourg, Fransız, Arap, Türk gibi pek çok milletten insanın dükkanlarının bulunduğu, otantik ve biraz da öteki Paris denilebilecek bir bölge.

PARİS’TE GİDİLECEK MEKANLAR
☕️ La Fusée, pazartesi akşamı bile gitseniz ağzına kadar dolu mekân. Kahve & Calvados tavsiye edilir.

🍺 Chez Jeanette, Türk mahallesinde bulunan bu bar bobo’ların (bohem burjuvazi) son zamanlardaki iş çıkış mekânı. İçeride İngilizce konuşan da çok oluyor. Ne kadar geç gidersen o kadar kalabalık.

🍻 La Perle, her zaman ağzına kadar dolu olan bu bar kaldırıma kadar taşan güzel kalabalığıyla meşhur. Jean Paul Gaultier’in kariyerini sonlandıran mekan olarak da modern tarihe imza atmış durumda. Aman dikkat! Kaldırımdan yola inerseniz görevliden uyarı alırsınız.

🍺 Le Fanfaron, 60’lardan kalma bir rock’n’roll barı. Paris rock’ının kalbi hâlâ orada atıyor. 19.00’da açılır, 02.00’de kapanır.

🍹 Panic Room, dans etmek için ideal bir yer. Sigara içme odası var ve 18.30 – 20.00 arası kokteyller ve şampanya 5 Avro.

🍹 Prescription Cocktail Club, klasik kokteyllerin üzerine kendi icatları pek çok kokteyl de sunan elit Paris mekânı. Bright Young People kokteyli denenesi.

🍺 L’Orange Mecanique, otomatik Portakal’ın adını kendine seçmiş bu barda snob Paris’ten kaçabilir ve 18.00-20.00 arasında 2.50 Avro’ya bira içebilirsiniz.

🍹 Le Kitch, adını hak edecek bir dizayna sahip bar genellikle kalabalık. Pazartesileri yerel DJ çalıyor. Tavsiye edilen kokteyller: Hikusa, L’Orgasm ve The Shrek. 17.30 – 02.00 arası açık.

🍸 Pop In, folktan punk’a müzik yelpazesi olan barın alt katında canlı müzik, üst katında DJ var. Gece 01.30’a kadar açıklar.

‼️ Paris, genel olarak Avrupa’nın en güvenilir şehirlerinden biri. Ancak her büyük şehirde olduğu gibi, burada da dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar var. Seine Saint-Denis semti ile 18. ve 19. bölgeler, şehrin en yoksul ve ismi uyuşturucu satıcılarıyla birlikte anılan bölgeleri. Bu bölgelerden hem gece hem de gündüz saatlerinde uzak durun.

Montmartre, Moulin Rouge ve Place Pigalle semtlerindeki bar ve gece kulüplerinin bir bölümünün adı, müşterilerine düzenledikleri fahiş fiyatlı hesap düzenbazlıkları ile anılıyor. Bu nedenle, bu bölgelerden herhangi birinde bir mekâna gidecekseniz, mekânda içeceğiniz içkinin fiyatını önceden sorun ve hatta barda hesap açtırmadan içkinizi alıp direkt parasını ödeyin.

Fransızların hayatın tadını çıkarmayı bilen kültürleriyle sonuna kadar uyumlu olan başkentleri de bu yaşam tarzının en güzel temsilcisi. Paris’te anlatılması güç bir şey var ki buraya bir kez adım attınız mı sizi kendisine bağlamayı biliyor, adeta gitmenize engel oluyor.

20 Yorumlar

  1. Bende bu yaz oğlumla Paris’e gitmek istiyorum ancak ilk yurt dışı seyahatim olacağından turla mı yoksa kendim mi gitsem karar veremiyorum hem gezme eğlenme ve anlama açısından hemde ücret açısından bu yüzden sevgili ziyaretçiler bana fikir olması için görüşlerinizi yazarsanız sevinirim.
    Ps: orta seviyede İngilizcem var 🙂

  2. Merhaba Kemal Bey, Ben agustos ayinda bir firmayla Avrupa turuna kayit yaptirdim, vize randevusuna daha onceden 6 aylik multi Malta vizesi aldigimi soyledigim icin firma tarafindan vize randevusuna gelmenize gerek yok dendi. Ancak simdi cagiriyorlar daha once Schengen vizesi icin park izi vermistim bu yuzden gitmem gerektigi soyleniyor ancak Ankara’dan randevu alinip bu durumun bilgisi randevuya alti saat kala tarafima bildiriliyor ne yapmam gerekir? Cevap verirseniz sevinirim. Tesekkurler…

    • Daha önce parmak izi vermiş olanların ve Schengen vizesi almış olanların tekrar aracı firmaya gitmesine gerek yoktu. Sonra kuralları değiştirdiler, tekrar parmak izi alıyorlar. Verilen saatte orada olmanız gerekiyor.

  3. Bu saydığınız yerler eminim çok hoş ve güzel yerler ama buraları gezebilmek için ne kadarlık bi bütçeye sahip olmak gerek? Bunları da başlık altlarına yazarsanız daha iyi olacak veya farklı bir konu açarak açıklamanız.

    • Ben de Amerika’dakine gitmiştim 1997’de. Büyülü bir dünyaydı. Teknolojinin bu kadar gelişmediği bir zamanda ağzım açık aktivitelere katılmıştım. Hayatım boyunca bir daha böyle bir eğlence dünyasında böylesi etkilenebileceğimi sanmıyorum. İlkti.

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz