Chiang Mai; Tayland’ın kuzeyinde yer alan bu kente doğru, Bangkok’tan yaptığım tren yolculuğu benim için sanki düşten başka bir şey değildi. Yolda olmak ve yolculuk artık gittikçe tuhaflaşan bir hal almıştı benim için.

638 gündür dünyanın öte ucunda süren yolculuğumun, ortalarından bu yana, gittikçe güçlendiğini hissettiğim bir ruh hali sarmalamıştı beni. Amacın varmak değil de “yolda olmak” olduğu, amaçsızca çıkılan bir yolculuğun kendisini anlamlı hale getiren bir ruh hali içerisindeydim.

Her yolda olmak hali, kendi iç benliğime doğru derinlemesine duygusal bir yolculuk; bu süreçte kat edilen yol ise iki yer arasında bir mesafe olmaktan çıkıp, kendimle en iyi baş başa olduğum bir yaşam alanı haline gelmişti artık. Kendi düşüncelerimi, önyargılarımı ve duygularımı bildikçe, geleceğimi de biliyordum artık.

yolda olmak Kemal Kaya

Kendi eksikliğimi ve güçsüzlüğümü fark ediyordum, varoluş beni bir mengenede soluğum kesilinceye kadar sıkmıyordu yoldayken. Beni programlayan düzenle mücadele ediyor, değişiyordum. Bakış açılarım tepetaklak oluyor, yolculukta kaderimi değiştiriyordum. Yolda olmak en iyi okuldu benim için.

Malta

Serbia

Yolculuk tıpkı aşk gibidir, hayalleri gerçeğe dönüştürme teşebbüsüdür. Alain de Botton

Önyargıları bir kenara bırakıp hayatı olduğu gibi yaşamayı, tanışılan yeni insanlar, yeni deneyimler ile yaşamanın farkındalığına varmayı en güzel yolda öğreniyordum. Ötekinin ne kadar faklı olduğunu keşfetmek; farklılık beklerken de aslında ne kadar da benzer olduğumuzu görmek ve öğrenmekti yolda olmak.

Aynı gözlerle yüzlerce farklı ülkeyi dolaşmak değildi yaptığım; yaşamı, insanları, kültürleri ve doğayı yüzlerce değişik gözle görmekti artık bu.

İşte bu yüzdendir ki gittiğim her ülkede uzun süre kalıyorum, bir kaplumbağa misali ağır ağır seyahat ediyorum. İnsanların arasına karışmayı, sokakta olmayı, farklılıkları keşfetmeyi seviyorum. Bu nedenle yolculuğuma dünya turu ve bana gezgin denmesi üzerime oturmayan bir gömlek gibi sanki. Nerede uyanacağımı bilmeden yolda olduğum yolculuklarımda, ben bir gezgin değildim. Bu ‘hayatı yolda yaşıyor’ olmanın kendisiydi.

Önemli olan varmak değil yolda olmaktır. Oruç Aruoba

Yolda olmak ve böylesine bir içe dönüş yolculuğu insanı yalnızlaşabilir belki, ancak yollar benim dostum, arkadaşım, yoldaşım. Her yolculuk özgür bir bakış açısına sevk eden bir kitap gibi olunca bu yalnızlık hali daha çok tek başınalık haline dönüşüyor. Yalnızlık duygusundan uzak bu tek başınalık ruh halinde süren yolculuk, kitap yapraklarının arasında olmak gibi bir şey.

Geride bıraktığım yol kütüphanem, gidilecek bilinmez yeni yollar da yeni kitaplarımdı. Saptığım her yeni yol yeni bir hayatı, yeni bir yaşamı keşfetmek gibiydi; yeni bir dost edinmek veya yeni bir aşka umarsızca dalmak gibi. Bu ruh haliyle kendimi nasıl yalnız hissedebilirim ki! O yüzden yolda olmak yalnızlık değil benim için, sadece bir tek başınalık hali.

Yolculuk bizi kendimize geri getirir. Albert Camus

İnsanın kendisini en özgür hissettiği an nedir? Bende bunun cevabı yol veya yolda olmak. Özgürlüğün en yalın halini iliklerime kadar yolda hissediyorum. Bu tren penceresinin kenarında oturmuş, bir film şeridi gibi gözümün önünden akan olağanüstü doğaya şahitlik etmek; özlem ve hasretlerini birlikte taşıyan yolcuların arasına karışıp onların yaşamlarına şahit olmak…tek başına dalıp gitmek, kendimle baş başa kalmak, kendime ve yalnızlığıma yürümek… özgür olmanın kendisi.

Bu yüzdendir ki trenle yolculuk, sanki bir başka yaşamı keşfetmek benim için, bir başka evreni…

Jack Kerouac‘ın bakış açısında olduğu gibi yolda olmak yaşamı sembolize ediyor bende de. Gerçekte yaşamı ”yaşamayı” engelleyen konformist bir hayat endişesiyle, iyi bir iş, araba, ev edinmek ve çocuk sahibi olmak istekleriyle motive olmaya çalışan insan, yolculuğu sıradanlaştırıp iki mesafe arasındaki zaman kaybına dönüştürdü.

Standartlaşmış bir insan yaratmaya yönelik modern yaşam anlayışı içerisinde eriyen ve kendi varlığını unutan insan, yolculuk ve yolda olmak anlayışı karşısındaki benim gibi kelimeleri sayıklayanları garipseyebilir.

ama gerçek yolcular gitmek için giderler;
yürekleri balonlar gibidir, hafifçecik,
ve niçin olduğunu bilmeden gitsek derler
yazgıları önünde boyunları hep eğik
Charles Baudelaire

Klimanın olmadığı, kir, toz ve is içerisinde 40 derecede sıcaklıkta, camı olmayan pencereden suratıma çarpan böceklerle geçen 17 saatlik ikinci sınıf bir tren yolculuğu bana bunları düşündürtüyordu. Dudaklarımın kenarında ince bir tebessüm ve sonsuz huzura dalmış bir ruh haliyle akıp gidiyordum zamanın içerisinde.

Bu tarz bir yolculuk, normal (!) bir insana acınacak gibi geliyor olmalı. Ancak benim gibi hayatını yollarda geçiren biri işte böylesine yolculuklarda, mutluluktan kendinden geçmiş bir ruh haliyle hayatının en unutulmaz anlarından birini o an yaşayabiliyor.

Kendi hayatları hakkındaki kararları hep başkalarına bıraktığının farkında olmayan, kendisini kuşatan kalabalıkların arasında kökten bir yalnızlık içerisindeki (a)normal yaşantısını sürdürmeye çalışan insan, sanki bir yaşam oyunu içerisinde. Sahici olmayan bu yaşamda, kendisine yabancılaşması ve yalnızlaşması bundan değil mi zaten?

Bazıları bu acınacak rutinlerine o kadar umutsuzca bağlanmışlar ki, onu sürdürmek için savaşmayı bile göze alıyorlar. Bu rutin yaşantıyı kökünden değiştirecek her eylem onu incitebiliyor. İşte bu yüzdendendir ki bu acınası rutin yaşantılarına aykırı, farklı bir yaşama sahip insanlara saldırgan davranabiliyorlar.

Seçimlerinin sorumluluğunu alma cesaretinde olanlar, hayatlarını değiştirecek kararları alıp sonuçlarını mutlak bir inançla göğüsleyenler özgürleşebiliyor. İşte yolda olmak bu özgürleşmenin sağlandığı en iyi okul.

Kendime olan sorumluluğumu en iyi şekilde yerine getirdiğimi düşündüğüm, özgürce ve akışta kalarak yaşadığım böylesi yolda olmak anlarım, soluk aldığım, mutlak özgürlük hissini tüm hücrelerimde en iyi hissettiğim zamanlarım. Bir zaman tünelindeymiş gibi süren bu yolculuğumda, geçmiş anlamını yitirmiş, hissettiğim tüm aidiyet hisleri kırılmalara uğramış, geçmişime yabancılaşmıştım.

“Yolculuklar düşüncelere gebedir…. geniş düşünceler geniş manzaralara yeni düşünceler yeni mekanlara ihtiyaç duyar… Düşünceyi asıl kışkırtan şey, aklın diğer kısımlarını müzik dinlemek veya bir sıra ağacı izlemek gibi eylemlerle görevlendirmektir. Müzik ve manzara, aklın sürekli iş gören, telaşlanan ve her şeyde kusur bulan kısmını bir süreliğine dinlenmeye bırakır…” Alain de Botton

Bu ruh hali içerisinde tren penceresinde akıp giden olağanüstü manzarayı izlerken, gözlerimi yanımdaki koltukta oturan yaşlı adamın sesiyle ona çevirdim. Yüzünde samimi gülümsemesiyle bana bakan 70 yaşlarında, yırtık elbiseli yaşlı adamla konuşuyordum; ne anlattığını anlamasam ne dediğimi anlamasa da. Dilini bilmediğim-dilimi bilmeyen, dişleri dökülmüş yaşlı adamla uzak bir coğrafyadaki bu düşsel hal, yolculuğumun en gerçek haliydi.

Zaman zaman düş ile gerçekliğin birbirine karıştığı bu duygu atmosferinde, melankoli bir ruh haliyle, yepyeni bir yolculuğun eşiğindeyim. Yolda olmak duygusuna olan bu yadsınamaz yakınlığımın yarattığı sanrı tüm bedenimi sararken; yağmur sonrası güneşin altında inanılmaz büyüklükte bir zümrüt gibi parıldayan orman manzarasına sahip trenimin penceresi gerçekliğimdi.

Yoksa düş müydü?

Johnny Depp büyük hayranlık duyduğu Jack Kerouac’ın Chorus 113 şiirini okuyor

Man–
Yet everything is perfect,
Because it is empty,
Because it is perfect
with emptiness,
Because it’s not even happening.

Jack Kerouac

Day 638: Tayland:5 Kuzeyde bir yer, Bangkok-Chiang Mai Treni, 2 Mayıs 2012

Serbia

24 Yorumlar

  1. Mükemmel bir yazı. Okuyunca sizi kendi ruh ikizim gibi görüyorum. Hayal gücünüz çok yüksek. Yaşayıp yazmak çok farklı bence. Sizde farklı bir sır var tarif edemiyorum. Asistanınız olmayı çok isterdim… Tebrikler

  2. Daha önce gidilen bir ülke ya da şehre ikinci kez gitmek oraya artık turist gözüyle degil de keşifçi gözüyle ve keyifle bakmaya olanak sağlıyor.

    Ilk gördükleriniz ilk tattiklarinizdan sonra her sey secimleriniz oluyor. O şehirde ne yapmak istediginizden ne gormek istediginizden emin oluyorsunuz. Ve gizli saklı kalan güzellikleri ortaya çıkarmaya odaklaniyorsunuz.

    Umarım gittiğim her yere tekrar tekrar gitme şansım olur. Herkese mutlu keşifler.

  3. Evet… Aslında önemli olan tek şeyin bu olduğunu bilsek her şey daha da iyi olacak gibi görünüyor. Varmanın ve orada kalmanın getirdiği huzursuzluktan kaçıyoruz aslında, dolayısıyla gerçekten önemli olan tek şey yolda olmak ve yolda olduğunu bilmek.

  4. Tren yolculuklarının yeri herkes için başka bir anlam taşır zaten. Tren yolculukları için kimse kayıtsız değildir iyi veya kötü. Teşekkürler ..

  5. Trenler hepimizin çocukluk düşlerimizde bir yer sahibidir. Tren istasyonlarının herkese sıcak gelmesi de bütün tren istasyonlarının birbirinin kopyası olduğundan olsa gerek.. Alıntılarla bezeli edebi anlatımınız ayrıca unutulmuş tren yolculuklarına yeniden özendirir nitelikte.. Tekne yolculuğu hikayelerinde de buluşuruz umarım.. Teşekkürler….

  6. Gecen seneki hindistanda yaptigim tren yolculuklarini dusundurdu bu yaziniz bana.gecmis ve gelecek kaygisi olmadan sadece yolalma duygusu hakim oluyor.o anda oluyorsunuz.cekilen sikintilar,paylasimlar yerini simdi mutlu bit gulumsemeye birakiyor.4gun once chiang maiden trenle gelirken yine bu yazinizi dusundum.kulagimda muzigimle gecenin karanliginda bir bilinmeze dogru yolaldigimi dusundum.gunlerden ne oldugunu bilmeden oylece gitmrk duygusu..yolda olma duygusu..

  7. İyi ki varsınız, siz ve sizin gibi yolda olup bunu bizimle paylaşanlar…
    Çünkü henüz gerekli adımı atamamış benim gibilere heyecan ve güç veriyorsunuz.
    Kendi kendime kurduğum hayaller gerçek olduğunda tuttuğum gezi blogumda bu anlardan, bana cesaret verenlerden de bahsetmeyi umuyorum.
    Sevgiyle ve daima yolda kalın 🙂

  8. Duygusal ve güzel bir yazı. Eksik ve yetersiz olan gezi yazarlığı için yeni bir bakış vermişsiniz. İnşallah kitap haline dönüştürürsünüz. tren yolculukları zaten kendine has bir romantizim yaratır . İyi gezmeler ve iyi yazmalar…

    • Birkaç kitap projem var, ancak hayata ne zaman geçer, işte bu belirsiz. Tren yolculuğunın farklı karakteristik özellikleri onu çekici yapıyor. Koltuğa esir değilsiniz ve çevrenizdeki insanlarla daha kolay etkileşime geçebiliyorsunuz.

Yanıt yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz