Sırbistan‘ın batısında, Tara Dağları ile Zlatibor Dağı arasında yer alan Mokra Gora, derin yamaçlı dik vadileri, yemyeşil dokusu, zengin yaban hayatı, akarsu ve şelaleleriyle ülkenin doğası en iyi korunmuş doğal güzelliklerinden.
Büyüklüğü 10,813 hektar olan Mokra Gora Milli Parkı, yıl boyunca bölgeyi keşfetmek isteyenleri ağırlıyor. ‘Islak Dağı’ anlamına gelen Mokra Gora, bu ismi yıl boyunca yağış alması, nemliliği ve yüksek kesimlerde sıklıkla görülen bulutlardan alıyor.
Mokra Gora, Sırbistan
Mokra Gora Vadisi, kuzeyde Sargan Geçidi ve Tara Dağı’nın en yüksek zirvesi Zboriste, güneyde ise Zlabitor Dağı’nın arasında yer alıyor. Sırbistan’ın başkenti Belgrad‘ın 190 km güney batısında yer alan vadi, kendi ismiyle anılan, doğa koruma bölgesi olan milli park statüsünde.
Derin yamaçlı dik vadilerle çevrili bu bölgeye hayat veren Beli Rzav, Crni Rzav ve Kamiška Reka nehirleri etkileyici bir görsel manzaraya sahip. Vadi içerisinde yer alan Mokra Gora köyü ise arnavut kaldırımlı Roma yolu ve Roma döneminden kalma mezarları ile Avrupa’nın en eski ticaret yollarından birinin üzerinde konumlanıyor.
Zlatibor Dağı’nın eteklerindeki Mokra Gora köyü, tarihi evleri ve restore edilen sivil mimari yapılarıyla bölgenin eşsiz turizm merkezlerinden biri. Köye günlük turlarla çok sayıda ziyaretçi geliyor.
Mokra Gora çevresinde mutlaka görülmesi gereken yerler arasında Hajdučka ve Crvena mağaraları ile Skakavac Şelalesi bulunuyor. Bölge zengin mineralli su kaynaklarıyla da ünlü. Maden suyu kaynakları arasında en bilineni Bele Vode kaynağı.
Avrupa karaçamı ve İskoç çamlarıyla bezeli dik yamaçlarda dağ çayırları ve otlakların kapladığı kayalar bulunuyor. Zengin bitki ve yaban hayatına ev sahipliği yapan bölgede 700 bitki, 60 kuş türü ve batı çalı horozu, kısa gagalı kartal, dağ baştankarası, boz ayı, su samuru ve vahşi kedi gibi memeliler yaşıyor.
Ünlü Sırp Yönetmen Emir Kusturica‘nın girişimi üzerine Mećavnik Tepesi’ne kurulan Drvengrad (Ahşap Kasabası) kasabası bölgedeki bir diğer önemli turistik merkez. Çevreden bölgeye taşınan otantik ahşap kulübelerle inşa edilen köy,tam anlamıyla bir film platosuna dönüştü.
Kasaba ana ekseni, giriş kapısı ve diğer ucundaki küçük bir ahşap kilisenin konumu ile tanımlanan dikdörtgen bir meydanın etrafında uzanıyor. Kütüklerle döşenen ve ahşap bloklarla kesilen meydanın dış hatları pastane, yerel geleneksel el sanatları satan bir dükkân, resim galerisi, kütüphane, restoran ve sinema gibi her biri kentsel bir öğe barındıran kütük kulübeler ile tamamlanıyor.
