İspanya’nın ruhunu tam anlamıyla yansıtan Madrid, hareketli, enerji dolu bir şehir. İspanyol lezzetleri sunan tapas barları, nefis gurme restoranları, Flamenko mekânları ve capcanlı gece kulüpleriyle sıcak ve neşe dolu.
Her zaman dolu olan müzeler, sokaklar, mağazalar ve sangria içmek için oturulan kafeler inanılmaz bir enerji yayıyor. Günün her saatinde sokaklarında coşkuyu Madrid kadar hissedebileceğiniz şehir sayısı azdır. Tabi ki enerjinin yerini bir anda sükûnete bıraktığı uyku saati siesta zamanına kadar.
Başkent Madrid
İber Yarımadasının kuzeyinde yer alan başkent Madrid, Orta Çağ köşklerinden kraliyet saraylarına, barok mimarili yapılardan modern İspanyol tasarımlarına kadar her şeyi tek bir merkezde çok sade ve yalın bir şekilde gözler önüne seren bir şehir.
Toledo, Sevilla veya Granada ile karşılaştırıldığında belki çok sayıda büyük ve gösterişli mimari eserler yok, ya da Barselona gibi şık değil ama İspanya’nın ruhu ve kalbi Madrid, tam anlamıyla yaşama sevinciyle dolu Madridlileriyle hayatın kıpır kıpır olduğu bir şehir.
Diğer Avrupa başkentleri gibi gün batımında sonra tenhalaşmanın yerine, tam tersi gittikçe canlanan bir şehir. Sabaha karşı 3’te modern ve eski kenti birbirine bağlayan Castellana caddesinde trafik, gündüz trafiğinden pek de farklı değil. Başta Madridliler olmak üzere İspanyollar zaten Avrupa da en az uyuyan ulus.
Dar sokaklar, muhteşem meydanlar, çevresi heykellerle süslenmiş geniş ana yollar, dünya standartlarında sanat galerileri, müzeler, 17. yüzyıl kiliseleri ve modern gökdelenler arasında kendiniz bambaşka bir dünyada buluyorsunuz.
Madrid’in ana meydanı Plaza Mayor şehrin en fotojenik ve en kalabalık yeri. 1619’da kurulan meydan, etrafındaki kırmızı binaları ve Kral III. Philip Heykeli ile zamanla Madrid’in sembollerinden biri hâline geldi. Bir zamanlar boğa güreşlerinden festivallere, taç giyme törenlerinden idamlara kadar pek çok şeye sahne oluyordu.
Günümüzde aileler ve turistlerin gezip tozduğu, birbirinden güzel kafelerin ve hediyelik eşya dükkanlarının yer aldığı bir meydan olarak kullanılıyor. Günün hangi saati olduğundan bağımsız, her zaman capcanlı.
Madrid’in tam merkezinde, pek çok ünlü caddenin kesiştiği, şehrin kalabalık diğer meydanı Puerta del Sol, şehirde ilk ziyaret edilen yerlerinden diğer biri. Güneşin Kapısı anlamına gelen Puerta del Sol, tarihî yapılarıyla, festivalleri, politik gösterileri, sokak sanatçıları ve etkinlikleriyle kendine özgü bir atmosfere sahip.
Madridlilerin buluşma yeri Saat Kulesi ile Madrid’in sembolü haline gelen El Oso y El Madroño Heykeli meydanın en dikkat çeken yerleri. Opera House ve Plaza de Cibeles gibi ünlü yapılar da meydana çok yakın.
Madrid’in kültür, sanat ve alışveriş sokağı Gran Via Caddesi, tiyatro ve sinema salonlarının dışında pek çok mağaza ve kafeye ev sahipliği yapıyor.
Bu kafelerden birinde oturup önünüzden akan kalabalığı gözlemlemek ve cadde üzerinde sizi tarihte gezintiye çıkmış hissi yaşatan binaları izlemenin keyfini sürün. Gran Via’nın sonunda yer alan AZOTEA teras bar Madrid’i kuşbakışı seyredebileceğiniz enfes bir manzaraya sahip.
Madrid’in en büyük mimari yapısı Madrid Kraliyet Sarayı (Palacio Real de Madrid) ihtişamlı bir 18. yüzyıl şaheseri olarak Fransız dokunuşlarını yansıtıyor. Batı Avrupa’nın bu en büyük kraliyet sarayında 3 bin 418 oda var.
İtalyan üstatlar Sacchetti ve Sabatini tarafından tasarlanan saray o kadar konforlu ki Napolyon, burada çok rahat ettiğini belirtmiş. Günümüzdeki İspanya kraliyet ailesi burada değil de şehir dışında daha az gösterişli bir yerde yaşamayı tercih ediyor.
Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında yer alan ve yapımı yüz yıldan fazla süren gotik Almudena Katedrali de görülmesi gereken yerlerden. Burası Prens Felipe’nin düğününe ev sahipliği yapmıştı.
Tam bir kültür başkenti olan şehrin her köşesi sanat kokuyor. Yüzyıllar boyunca İspanyol soylular zamanın en iyi sanatçılarını hep el üstünde tutarak sanatı desteklediler.
Bunun sonucunda Goya, Velazquez, Flemish gibi büyük yetenekler ortaya çıktı. Bugün Picasso, Dali ve Miro gibi ressamların eserleri dünyanın en muhteşem müzelerinde sergilenmesi sürpriz değil.
İspanyol kralların, ülkenin tüm manastırlarından toplanan muhteşem koleksiyona sahip Museo Nacional del Prado’yu gezmek, Madrid’de yapılacak listesinde açık ara ilk sırada.
Prado Müzesinin koleksiyonunda İspanyol sanatçı Velazquez ve ondan ilham alan veliahttı modern sanatın da öncüsü Francisco de Goya’nın eserlerinin yeri çok ayrı. The Clothed Maja (Kıyafetli Maja) ve The Naked Maja (Çıplak Maja) Goya’nın en gözde eserleri.
Şehrin diğer ünü sanat müzesi Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia’ya gelenlerin tek bir amacı var; 1937’de iç savaş döneminde yapılan Picasso’nun meşhur Guernica tablosunu görmek. İspanya’nın Bask bölgesinde yer alan Guernica şehri, iç savaşta bombalanmış ve pek çok insan ölmüştü.
Picasso, Guernica eserinde kübizmin ve sürrealizmin karışımı bir teknikle olayların politik yönü yerine, savaşın korkunç sonuçlarını yansıtmayı tercih etti. Ortaya anlaşılması zor ancak çok güçlü bir sanat eseri çıkardı. Bu eser, Dünya Savaşı süresince ve sonrasında savaş karşıtı duyarlılık konusunda uluslararası bir üne ulaştı ve hatta Bask bağımsızlık hareketi için afiş dahi oldu.
Diktatörlük döneminde Guernica ülkede yasaklandı. Eser Picasso’nun vasiyeti üzerine İspanya’ya kaldı. Ancak Picasso, bunun için demokrasinin tekrar sağlanması koşulunu öne sürdü. İspanya 1981’de diktatörlükten kurtulduğunda, eser de Madrid’e getirildi.
Museo del Prado’nun arkasında Madrid’in en keyif verici yerlerinden Parque Del Retiro parkı yer alıyor. Kraliyet ailesine mensup olan kişiler için tasarlanmış olan parkta IV. Felipe döneminde bahçe partileri ve su gösterileri yapılıyordu.
Çeşmeler, heykeller, 19. yüzyıla ait narin Palacio de Cristal ve şimdilerde harabe halde olan porselen fabrikası hala o eski kraliyet bahçesi atmosferini yaşatıyor.
Sokak müzisyenlerinden kulağınıza gelen tınılar ve huzurlu görüntüsüyle adımınızı attığınız andan itibaren sizi içine çekiyor. Parktaki El Estanque Gölü’nde tekne gezisi yapabilir. Retiro Park’a çok yakın olan Madrid’in simgelerinden Puerta de Alcala döneminde Avrupa’nın en büyük kapısı olmasıyla ünlü.
Dünyanın en büyük stadyumlarından 85 bin seyirci kapasitesiyle Santiago Bernabéu Stadyumu futbol severlerin uğrak yerlerinde ilk sırada. Maç zamanları haricinde yapılan turlarla stat ve içindeki Real Madrid Müzesi gezilebilir. Müzede Real Madrid’in tarihi boyunca kazandığı kupalar ve ödüller sergileniyor.
Madrid’e geldikten kısa bir süre sonra fark edeceğiniz en önemli şey şehirde Madridliler gibi yaşamak. Geleneksel kafelerde ya da yaz teraslarında takılmak, pazar günleri kurulan Rastro bit pazarında gezmek, Mısır’dan getirilen antik Debod Tapınağı’nda güneşi batırmak ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar barlarda, kulüplerde, disko ve tascalarda eğlenmek.
Madrid geceleri tam bir efsane. Burada kastettiğim gece hayatı değil, sokaklar, mekanlar ve meydanlar… Şehirde yemekler gece 10 ve 11’de yeniyor. Gece yarısına kadar uzadığı oluyor.
Madridliler için yemek, hayattan zevk almanın en güzel yollarından biri gibi görünüyor. Yerel yemeklerinin mütevazı görüntüsüne rağmen Madrid, Avrupa’nın yemek konusundaki en zengin şehirlerinden biri aslında. Şehir, İspanya’nın gastronomi gelişimini kalbinde barındırıyor. Yenilikçi yaklaşım ve geleneksel İspanyol mutfağı birleşince ortaya sonsuz bir çeşitlilik çıkmış.
Plaza Mayor’un yakınında yer alan Marcado De San Miguel, bu çeşitliliğin görülebileceği en güzel yerlerden. Tamamen yeme ve içme üzerine kurulmuş, üzeri kapalı bu pazar yeri, bitmek bilmeyen bir yiyecek festivalinin içinde olmak gibi bir şey.
Hem marcado atmosferini yaşamak hem İspanyol mutfağının vazgeçilmezi tapas ve diğer lezzetleri tatmak için isabetli bir tercih. Tapas, dilimlenmiş ekmeklerin üzerine yerleştirilmiş çeşit çeşitli mezelerden oluşuyor.
Akşam yemeği sonrası gece turunuza Flamenko şovlarıyla devam edin. Gün boyu keşif, sanat ve güzel yemeklerle geçen zamanı muhteşem bir şekilde sürdürmek için bire bir. Flamenko’nun doğduğu yer Güney İspanya olsa da burada da iyi gösteriler sergileniyor. Fırsat bulanlar klasik gitar ve dans gösterilerini kaçırmamalı.
Kendinizi şehrin coşkusuna bırakın ve gecenin sizi alıp götürmesine izin verin. Şehirdeki bar sayısı muhtemelen dünya üzerinde başka hiçbir şehirle kıyaslanamayacak kadar fazla.
Sanat, moda, mimari, kültür ve sporda son derece zengin bir kent olan Madrid’de sıcak ve neşeli Madridlilerle renkli ve eğlenceli bir atmosferin kapısını aralayın.
Vaktiniz sınırlıysa üç günde en önemli adreslerini gezebileceğiniz Madrid’i keşfetmenin en güzel yolu, sokaklarında kaybolmak. Ancak kente doymak isteyenlerdenseniz bir haftanızı ayırıp bu güzel İspanyol kentinin tadını çıkarın.
İspanya’yı izlediğim belgesellerden, yazılı ve görsel basından tanıyorum.Akdeniz kültürünün, mimarisinin en güzel örneklerini taşıyor.